Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Tasavvuf ve tekbir

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Miss-Yigido
Admin
Miss-Yigido


Mesaj Sayısı : 431
Kayıt tarihi : 02/11/09
Yaş : 31
Nerden : HoLLanda / Zaandam

Tasavvuf ve tekbir Empty
MesajKonu: Tasavvuf ve tekbir   Tasavvuf ve tekbir I_icon_minitimePaz Kas. 08, 2009 5:45 pm

Tekbîr Arapçada yüceltmek, ululamak manasına gelen bir kavramdır. Tasavvufun amacı da, Allah Teâlâ hazretlerini yüceltmek, onu her şeyin üzerine tercih etmek olduğu için bu kavramla çok yakın bir alaka içindedir. Zünnun-u Mısrî sufileri tarif ederken “Onlar öyle bir topluluktur ki her şeyi bırakıp sadece Allah’a yönelmişlerdir. Allah da onları her şeyin üzerine tercih etmiştir” der. Burada Allah’a yönelmekten kasıt Allah Teâlâ’yı her şeyden aziz bilmek ve O’nunla ilgili her şeyi kendi nefsî isteklerimizin üzerinde tutmaktır. Bu ise Allah’ı sadece lisan ile değil, gönlümüzle ve amellerimizle de yüceltmek demektir.
Aslında Allah Teâlâ’nın yücelerin yücesi olduğunu tüm Müslümanlar bilir, ama O’nun azamet ve kibriyasını hakkıyla takdir etmenin önünde pek çok engeller vardır. Bilindiği üzere insan, nefs ve ruh olmak üzere iki kısımdan yaratılmıştır. Âlem-i emrden olan ruh, insanı Allah’a doğru çekerken, nefs insanın ayağına sarılıp onu toprağa hapsetmeye; Yaratıcı ve onunla ilgili her şeyi önemsiz göstermeye çalışır. Ruhun tek arzusu Cenâb-ı Hakk’a vuslattır, nefs ise daima şehvani isteklerinin peşindedir. Tasavvuf tam bu noktada insanın elinden tutar; onu nefsin tükenmek bilmeyen istek girdabından çıkararak, dünya ve içindekilerin Cenâb-ı Hakk’a kıyasla bir hiç olduğuna kani kılar; ona gerçek tekbîri yaşatır. İmam Sühreverdî’nin de haber verdiği üzere bu hale ermiş salik; “Allahu Ekber” dediği zaman azamet-i Kibriyâ’yı müşahedesinden dolayı gaybet haline geçer, içi nurla dolar ve onun sadrında kâinat bütünüyle çöle atılmış bir hardal tanesi kadar bile yer kaplamaz.1
Dünya, nefs ve şeytan üçgeninde kalan bizler, Allah Teâlâ’yı büyükleme hususunda pek çok zaman gaflete düşüyor, Rabbimizin kadrini ve azametini amellerimize yansıtamıyoruz. (bkz. En’am 91) Allah dostu büyük sufiler eserlerinde bu duruma dikkat çekerek Allah’ı gerçek manada ululamanın yollarını bize göstermeye çalışmışlardır. Mesela, İmam Gazali hazretleri insanın bu çıkmazını çok veciz bir şekilde şöyle ifade eder: “Allahu Ekber, Allah her şeyden büyüktür” dediğin zaman kalbin dilini yalanlamasın. Eğer gönlünde Allah Teâlâ’dan büyük bir şey kabul ediyorsan, her ne kadar sözün doğru olsa bile Allah Teâlâ’ senin yalancılığına şahadet eder… Eğer kendi arzu ve isteklerin Allah Teâlâ’nın emirleri üzerine galebe çalmışsa, sen Allah’tan çok nefsine itaat ediyor ve nefsini ilah ittihaz ederek onu büyültmüş oluyorsun, o zaman senin “Allahu Ekber” sözünün kuru bir laf olmasından korkulur. O zaman kalp lisandan ayrılmış olur. Eğer bu halden tövbe edilmez, Allah’tan af ve mağfiret dilenmez ise neticede Allah’ın affı erişmez ve cidden tehlikeli olur.”2
Aynı gerçeği İmam Rabbanî hazretleri de şöyle dile getirir:
“(Tevhîd) kalbi Allah Teâlâ’dan başka şeylere bağlanmaktan kurtarmak demektir. Kalbi Hakk’ın gayrısı ile çok az bile olsa, bir bağlılığı bulunan kimse, tevhîd erbabından olamaz. Mücerred tevhid kelimesini söylemek fazilet erbabı katında boş lâf olur.” (111. mektup)
Aslında nifak ve küfrün tanımı da bu boyuttan bakıldığında farklı bir mana kazanır. Münafık Allah’ın varlığını inkâr eden değil, Allah’ın en büyük oluşunu kabul etmeyen, O’na karşı başka “büyükler” kabul eden insandır. Sufilere göre insanın gönlündeki en büyük şey neyse gerçek ilahı da odur. Bu durumda hakiki iman sadece Allah’ın varlığını kabul etmek değil, onu her şeyden ve herkesten daha yüce görerek, bunu dili ile ikrar edip kalbiyle tasdik etmektir. Kalb ile lisan arasındaki zıtlığı gözler önüne seren Gazali şöyle der:
“Nitekim münafıkların kalpleri sözlerini yalanlayıp dururken dilleri ile “biz senin Allah’ın resulü olduğuna şahadet ederiz” derler. Hâlbuki Cenâb-ı Hakk Peygamber Efendimiz’in Allah’ın peygamberi olduğuna bizzat kendisi şahadet etmiş ve münafıkların bu sözlerinde samimi olmadıklarını ve yalan söylediklerini bize bildirmiştir. (bakınız, Münafikûn suresi, ayet 1)
İmtihan sırrına binaen Yüce Rabbimiz zatını perdeler arkasına gizlemiş, celâl ve cemâlini mahlukatıyla örtmüştür. Buradaki esrarı göremeyen insan, güzelliklerin gerçek sahibini unutarak Hâlık’a gereken tazimi mahlukuna göstermiştir. Dünya hayatının bu dehşetli aldatmacası, hatta hipnozu karşısında tasavvufî terbiye insanı gaflet uykusundan uyandırarak hakikate ulaştırır. Zikir tefekkür, riyazet sonucunda ruhunu geliştiren salik, nefs-i emmârenin tasallutundan kurtularak Lâ mabûde İllallah (Allah’tan başka ibadete layık bir varlık yoktur) der. İnsanı Allah’a taatten alıkoyan her şey önemimi yitirir.
Her tür nefis putuna tapmaktan kurtulan sufinin ikinci durağı ise artık Lâ maksude İllallah (Allah’tan başka maksud yoktur) dır. Artık salikin bu mertebede Allah’ın rızasından başka bir maksadı kalmaz. Yaptığı her işte sadece Hakkın rızasını gözetir. Bu mertebede sadece insanın azaları değil duyguları da kontrol altına alınır. Nefsin bin bir çeşit arzu ve istekleri Bir’e indirilir. Tevhidin üçüncü basamağında salik Lâ mahbûbe İllallah (Allah’tan başka sevgiye layık varlık yoktur) der. Yani sufinin duygu ve düşünce dünyasında Allah’tan daha sevgili hiç bir varlık kalmaz. Hatta İbn Arabî gibi bazı büyük sufiler, Allah’ın azameti karşısında, zikre layık hiçbir varlık göremeyip Lâ mevcûde İllallah (Allah’tan başka mevcut yoktur) demişlerdir. O’nun karşısında O’na şerik olacak hiçbir varlığın olmadığını bütün dünyaya ilan etmiştir.
Allah’ın (c.c.) büyüklüğünü ve azametini hissederek yaşamak yani bu ikrarı hal ve yaşantı haline getirmek öyle göründüğü gibi kolay değildir. Son dönemin Nakşî büyüklerinden Es’ad Erbilî bir sevenine yazdığı mektubunda bu manevî hale ermenin zorluğunu şöyle açıklar:
“Fakiriniz hala imanın aslını ikmale çalışıyorum, bu kelime-i tevhidi doğru dürüst söylemeye uğraşıyorum. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın dışında bir matlûb, sufi lisanıyla bir put kalpte mevcut bulundukça “Lâ ilâhe İllallah” demek zordur ve manen kabule şayan ve vuslata vesile olacağı şüphelidir.” (Muhammed Es’ad Erbili, Mektûbât, s.135)
Gönül ve kafamızda gerçek manası ile Allah’ı yüceltmek çok kolay olmasa da bu yolda devamlı uğraşmak gerekir. Gerek Allah’ı öven zikirlerle, gerek amellerle devamlı olarak bu yolda bulunmak çok önemlidir. Allah Teâla bazen az bir amele çok büyük bir mükafat vererek, kuluna ilahi rahmetin kapılarını sonuna kadar açar. Tasavvuf tarihinin önemli simalarından Bişr b. Hâris (ks) bu durumun en güzel örneğidir. Kendisi içki müptelası ve meyhane müdavimi biriyken Allah’ın pak adını yüceltmesi sebebiyle velayet makamına erişmiştir.
Bir gün sarhoş halde yürürken Bişr’in gözüne, ayaklar altında çiğnenen bir kağıt parçası ilişti. Eğilip onu aldı ve baktı ki, "Allah" lafzı yazılı kirlenmiş bir kağıt. Cebindeki bütün parasını harcayarak misk ve gül suyu satın alıp bunlarla kağıdı yıkadı, temizledi. Güzelce kokuladığı Lafza-i Celâl yazılı kağıdı yüksekçe bir yere bıraktı. O gece velilerden birisine rüyasında şöyle hitap olundu:
– Bişr’e varıp haber ver ve de ki: "Bizim ismimizi misk kokusu ile temizledin, biz de senin ismini temizleyip arındırdık. İzzetime and olsun ki, senin ismini dünyada da ahirette de hoş hale getireceğiz."
Bişr hazretleri Rabbinin ismine gösterdiği tazim sonucunda iki âlemde de bahtiyarlardan oldu. Hatta bu tövbesi anında yalın ayak olduğu için bu anın kıymetine binaen bir daha ayakkabı da giymedi ve bundan dolayı Bişr-i Hafî ismin aldı. Bu sebeple bizler de yüce Rabbimizle alakalı her işi büyük görmeli ve ona göre davranmalıyız. Yoksa farkına varmadan kendi nefsimizi ulular ve ona kul oluruz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://Www.SivaSDeStani.Com
 
Tasavvuf ve tekbir
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Tasavvuf Denilince Ne Anlarsiniz?
» Bir Tasavvuf Büyüğü:Şems-i Tebrîzî

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: İslam-i Konular :: Tasavvuf ve Tasavvufa Dair-
Buraya geçin: