Zehra Admin
Mesaj Sayısı : 724 Kayıt tarihi : 31/10/09 Yaş : 33 Nerden : Almanya
| Konu: Hamdım,Piştim,YANDIM! Salı Kas. 03, 2009 10:37 pm | |
|
“Hamdım, piştim, yandım”
Mevlana Celaleddin-i Rumi… 13. yüzyıldan günümüze yürüyen mistik, manevi ve ruhani bir ermiş… Afganistan’da (Belh şehri) doğup, Konya’da ilahi aşka ulaşan bir derviş… “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.” diyen bir düşünür… Allah’ı Kâbe’de değil kalbinde bulan, Anadolu’nun “ne olursan ol yine gel” diyen sevecen yüzü… “Bu dünyaya, ayırmaya, bölmeye, parçalamaya gelmedik biz. Biz, kırıkları onarmaya, ayrılanları birleştirmeye, hasılı insanlar arasında köprü olmaya geldik.” sözleri de ona aittir. Hegel, Goethe, Rembrandt, Nietzsche, Dostoyevski, Hammer, Nicholson, Hans Meinke, George Rosen, Arberry, Ritter, Anne Marie Schimmel; … Hepsi, herkes geleceğe pencere açan ondan etkilenmiş, ondan beslenmiştir. Sevgisinin ışığı, dünyayı aydınlatmış, yetmemiş hümanizmi yücelten şiirleri hem doğuyu hem batıyı kucaklamış. Ve Mesnevi… Bu büyük eser için “O bir peygamber değil, ancak yazdığı kutsal bir kitap" demişler. Âlimlerin Sultanı mahlaslı babası Şeyh Bahâeddin Veled’den hayatı ve gönül gözüyle bakmayı öğrenen, Seyyid Burhâneddin-i Muhakkik-i Tirmîzî’den beslenen Mevlana’yı, hayatın anlamını yakaladığı Şemsi Tebrizi’den ayırmak mümkün müdür? Şems, güneş demek (Ümitsizlik semtine gitme; ümitler vardır. Karanlık tarafa gitme; güneşler vardır) ondan ayrı düşen Mevlana acıyla yoğrulmuş, “hamdım, piştim, yandım” demiştir ve eklemiştir;
“Sen gittin ve sen gidince ben kan ağladım,
Senin büyük acınla uzun uzun ağladım.
Sen yalnız gitmedin, gözlerim de senin arkandan gitti.
Mademki artık gözlerim yok, nasıl ağlayabilirim?”
17 Aralık 1273 günü bu dünyadan göçen Mevlana (Muhammed Celâleddin) için bildiğiniz üzere Mevlevihanelerde “Şebi Arus” törenleri düzenlenir. Yani onun yitimi, düğün gecesiyle betimlenir. Bu ölüm değildir, sırra ermektir, yanıp tutuştuğu büyük aşkına kavuşmaktır. Kafalarında ‘sikke’ denilen mezar taşı, kabir ile özdeşleşen siyah hırka, bedenlerini saran bembeyaz kefenleriyle (tennure) semazenler, bir el gökte diğeri yerde, pervane gibi dönerler. Tasavvuf, edebiyat ve musikiyi de etkilemiştir Mevlana, Itrî’ler, Şeyh Gâlib’ler, Hammamîzâde Dede Efendi’ler, Zekâi Dedeler onun ışığını takip etmiştir.
“Eli görmeyen kişi, yazıyı kalem yazdı sanır” demiş Mevlana ve devamını şöyle getirmiş; "Pişmişin halinden anlar mı ham? / Sözü kısa kesmek lazım vesselam…”
Bu nedenle yazıyı burada keselim ve onun şiiriyle veda edelim;
“Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol,
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol,
Hoşgörülülükte deniz gibi ol,
Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” | |
|