Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Mevlanaya Göre Şeytan Ve Nefis

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Mevlanaya Göre Şeytan Ve Nefis Empty
MesajKonu: Mevlanaya Göre Şeytan Ve Nefis   Mevlanaya Göre Şeytan Ve Nefis I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 10:38 pm

Şeytan ve nefis, insanın Allah katında
mertebe kazanması için hem engeldirler, hem de vesile. Bunu,
Mevlâna’nın şu veciz ifadesinde şöyle görmekteyiz:



“Su, geminin içine girerse onu batırır. Altında bulunursa, onu
yüzdürür.” (1) Yani insan nefis ve şeytana hâkim olsa derecesi artar,
sahil-i selamete ulaşır. Fakat, o iki düşmana mahkum olursa,
ilerleyemez, batar.



Bazıları, görmediğini bahane ederek şeytanı inkara kalkışır. Mevlâna,
böylelerine der: “Şeytanı görmedinse kendini gör!” (2) Çünkü, şeytan
bir cesedle görülseydi, herhalde o inkarcılar gibi görülecekti.
Nitekim, Nas Sûresinin son ayeti, “Hannas” olan şeytanın hem cinlerden,
hem de insanlardan olduğunu dikkat çeker. “Hannas, kirpi gibi kah
başını çıkaran, kâh büzülen anlamındadır. Şeytanın kalbe saldırması
buna benzemektedir.” (3)



“Şeytan, insanları aldatmak için Cenab-ı Haktan bir takım tuzaklar
ister. Kendisine altın, gümüş, at, yiyecek-içecek, elbise, şarap ve
çalgı gibi şeyler verilir. Bunlardan o derece hoşlanmaz. Fakat kadın da
verilince, şeytan sevincinden ellerini çırpıp oynamaya başlar.” (4)



Üstteki ifadeler “İnsanlara, kadınlar, oğullar, yığın yığın
biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, sağmal hayvanlar ve ekinlere
karşı şehevat süslü kılındı” (Al-i İmran suresi, 14) ayetinin bir
cihetle tefsîridir. Yani, insan bunlara karşı son derece düşkün bir
tabiatta yaratılmıştır. İnsanın en çetin imtihanları, bunlarla
olmaktadır.



Şeytan, kendisine verilen imkanlarla insanları avlamaya çalışır. “O,
kuşu aldatıp tutmak için ıslık çalan avcıya benzer. Kuş gibi öter. Kuş,
hemcinsi zannederek, havadan iner, tuzağa tutulur.” (5)



“Dünyada yüzbinlerce tuzak ve dane vardır. Biz ise, aç ve harîs kuşlar gibiyiz” (6)



Bu durumda kurtuluşumuz, ancak Allah’a iltica ve Onun gösterdiği yoldan gitmekledir.


Nefis ise, şeytanın insandaki sözcüsü durumundadır. Nefis, şeytandan gelen telkinlere hassas bir alıcıdır.


Mevlanâ’nın sözleri doğrultusunda, nefse şu şekilde bakabiliriz:


Nefis, bütün kötülüklerin anasıdır. Mevlâna, bunu şöyle bir temsille anlatır:


“Biri annesini öldürür. ‘Niye anneni öldürdün?’ derler. ‘Zina
yapıyordu’ cevabını verir. ‘Anneni öldüreceğine adamı öldürseydin’
dediklerinde şöyle der: ‘Her gün bir adam mı öldürmeliydim?’



“Ey insan! O kötü tabiatlı ana senin nefsindir ki, onun fesadı her tarafa yayılmıştırMevlanaya Göre Şeytan Ve Nefis Nokta.” (7)


“Nefis bir sihirbazdır. Onun vesveselerinde gizli bir sihir vardır.” (Cool


“Nefis, bir ejderhadır.” (9) “Firavunda olan sende de vardır. Lakin,
senin ejderhan kuyuda mahpustur.” (9) Yani, her insanda Firavun
olabilecek bir kabiliyet vardır. Nefis ejderhası serbest bırakılsa ve
her istediği verilse, o insan bir Firavun olur. Bu cihetten
baktığımızda Firavun, nefsin müşahhas bir örneğidir.



“Nefis, bir puttur. Öyle ki, diğer putlar da bu puttan doğmuşlardır.”
(10) Put kırmak çok kolaydır. Lakin, nefsi kolay bir şey zannetmek
büyük cehalettir. Nefsin suretini görmek istiyorsan yedi kapılı
cehennem tarifini oku. (11) Yani, Cenab-ı Hak tarafından cehenneme
“Artık doldun mu?” denildiğinde, cehennem “daha yok mu?” (Kaf suresi,
30) diyeceği gibi; doymama ve dolmama noktasında nefis, cehennem
gibidir. Nefsin sadece hırsına bakmakla bile, bunu kolayca
anlayabiliriz.



Nefis, bir hilekârdır. “Nefsin her nefeste bir mekri vardır ki, o
mekirlerin her biri yüzünden yüzlerce Firavun ve yüzlerce askerleri
gark olmuşlardır.” (12)



“Nefis, Mecnun’un devesi gibidir. Mecnun, devesini Leyla tarafına
sürer. Fakat, gaflet ederse, deve onu kendi yavrusu tarafına geri
döndürür.” (13) Akıl dahi nefsi Mevla’ya yöneltirken, eğer gafil
davransa, nefis hemen süflî şeylere onu sevk eder.



Bu mahiyetteki nefis, eğer dizginine sahip olunsa, insanın en büyük
yardımcılarından biri olur. Şüphesiz bu, o kadar kolay bir şey
değildir. Fakat zor da olsa, böyle bir terbiye mutlaka yapılmalıdır.



Nefse hâkimiyetin temel esaslarından biri, onu aç bırakmaktır. Şöyle
rivayet edilir ki, “Cenab-ı Hak, kendi nurundan aklı yarattı. Sonra ona
‘gel’ dedi. O da geldi. ‘Git’ dedi, o da gitti. ‘Sen kimsin, ben
kimim?’ diye sordu. Akıl, ‘Sen, benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben ise senin
aciz kulunum’ dedi. Cenab-ı Hak buyurdu: Ey akıl, senden daha azîz bir
mahluk yaratmadım.



“Sonra, ateşten nefsi yarattı. Ona ‘gel’ dedi. Nefis icabet etmedi.
Cenab-ı Hak, ‘Ben kimim, sen kimsin?’ dedi. Nefis, ‘Ben benim, sen
sensin’ cevabını verdi. Cenab-ı Hak onu ateşe attı, azab verdi. Yine
sordu. Nefis yine ‘Ben benim, sen de sen’ dedi. Cenab-ı Hak, bu defa
nefsi, aç bıraktı. ‘Ben kimim, sen kimsin’ diye sorduğunda nefis ‘Sen
benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben de senin aciz kulunum’ cevabını verdi.”
(14)



Tasavvuf dilinde nefsin açlıkla terbiyesine “Riyazet” denir. Nefsini
lezzetli yemeklerle şımartan ve onu azılı bir at haline getirenlerin
manen perişan halleri, bu nevî riyazetin önemini göstermeye yeterlidir.



Riyazet ve benzeri nefisle mücadele yollarını, Mevlâna şöyle değerlendirir:


“Bir evin temelini atacakları vakit, evvelki binayı yıkarlar.


“Yerin dibinden başlangıçta çamur çıkarırlar (yani kuyu kazarlar. Fakat sonunda oradan tatlı suya ulaşırlar.


“Çocuklar, işin sırrını bilmedikleri için, kan aldırmaktan korkarlar ve
hıçkıra hıçkıra ağlarlar. Çocuğun babası ise, hacamatçıya para verir ve
kan çıkaran neştere iltifat eder.


“Bir hamal, ağır yük altında koşup gider. Hatta o ağır yükü başkalarının elinden kapar.” (15)


“Hükümdar kaleyi tahrip ederek kafirden alır. Sonra onu tamir ederek, yüzlerce burç ve sed ilave eder.” (16)


Bütün bu misaller, nefisle mücadelenin hikmetini ve neticesini
göstermektedir. “Ham nohutun pişmesi için, kaynar suya atılması
lazımdır.” (17) Zaten, Cenab-ı Hak, nefisle mücadele etmemiz için, bizi
devamlı bir halden başka hale çevirmekte, bela ve musibetlerle
denemektedir. “Allah’ın rahmeti gadabını ve kahrını geçmiştir. Ondan
dolayı, bir kimseyi belalara uğratması rahmetindendir.” (18)



“Zahmetlerde rahmet vardır” meşhur bir sözdür. Nefisle yapılan mücadele
zahmetinde de elbette büyük rahmetler olacaktır. Mesela, “Ekin eken
kimsenin vakıa ambarı boşalır, ama tarlası iyileşir. Tohumu ambarda
saklayıp stok edenin ise, buğdayını hadisat bitkileriyle fareler yer.”
(19)



İnsan, nefsi ve cibillliyeti itibariyle peşin lezzetlere mübteladır.
“Onlar, dünya hayatını ahirete tercîh ederler” (İbrahim suresi, 3)
ayetinin ifade ettiği gibi, “varsa da yoksa da dünya” der. Bu,
“kırılmaya mahkum cam şişelerini, baki elmaslara tercîh etmek” (20)
gibi bir divaneliktir. Mevlâna, insanın bu gafletini şöyle belirtir:


“Çocuk gibi her an elindeki inciyi satıp, yerine ceviz almaktasın.” (21)


Şu temsil de, aynı mânâyı takviye eder: “Horozun biri çöplükte
eşinirken bir inci bulmuş. ‘Keşke buna bedel bir arpa tanesi bulsaydım’
demiş.” (22)



İnsanoğlu, bir yandan sevap kazanırken, diğer yandan da günahlara
dalar. Mevlâna şöyle der: “Fare, ambarımızı delmiş. Onun hîlesinden
ambarımız harab olmuştur. Ey can! Evvela, farenin def’i çaresine bak,
sonra buğday toplamaya çalış.” (23) Yani, günahlardan uzak kalmak,
sevabı işlemekten önce gelir. Özellikle, günahların her tarafı istila
ettiği günümüzde, bu daha da önem kazanmaktadır.



Kıyamet kopup hesap zamanı geldiğinde, kimin ne yaptığı ortaya
çıkacaktır. O gün, günahtan kaçınanlar sevinecekler, günahlara dalanlar
ise kıvranacaklar. Mevlâna bunu şöyle anlatır:



“Dünyadaki halimiz, denize inci niyetiyle dalan dalgıçlara benzer.
Herbiri cevher ve inci ümidiyle eline ne geçerse torbasına doldurur.
Dışarı çıktıklarında kimin inci, kimin boncuk veya taş topladığı ortaya
çıkar. İşte, mahşer günü buna benzer.” (24)



Cenab-ı Hak, o günü şöyle anlatır: “O gün herkes, iyilik ve kötülükten
yaptığı herşeyi karşısında hazır bulur.”(Âl-i İmran suresi, 30)



Kaynaklar:


1. Mevlana, I, 76.


2. Mevlana, V, 1517.


3. Mevlana, XI, 1056.


4. Mevlana, XIV, 265-271.


5. Mevlana, I, 231.


6. Mevlana, I, 256.


7. Mevlâna, VI, 260 - 262


8. Mevlana, XI, 1059-1060.


9. Mevlana, IX, 268.


10. Mevlana, IX, 244.


11. Mevlana, II, 458.


12. Mevlana, II, 462-463.


13. Mevlana, II, 464.


14. Mevlana, XII, 401.


15. Mevlana, XI, 832-833.


16. Mevlana, VII, 585.


17. Mevlana, I, 228.


18. Mevlana, XI, 1081-1082.


19. Mevlana, A. y.


20. Mevlana, IV, 1093-1094.


21. Nursî, Kastamonu Lahikası, Envar Neş. İst. 1988, s 104.


22. Mevlana, VI, 274 (İzbudak).


23. Tahiru’l-Mevlevî, VII, 473.


24. Mevlana, I, 257-258.




Şadi Eren (Doç.Dr.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Mevlanaya Göre Şeytan Ve Nefis
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ey NefiS BiLdim Seni
» Mevlana'nın Nefis Üzerine Sözleri
» Namaz ve şeytan
» Oduncu ile şeytan
» Şeytana AÇik Mektup Ey Şeytan!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: İslam-i Konular :: Hz.Mevlana ve Mesnevi Okumaları-
Buraya geçin: