Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Meğer meleklere aç/mış menekşeler...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Meğer meleklere aç/mış menekşeler... Empty
MesajKonu: Meğer meleklere aç/mış menekşeler...   Meğer meleklere aç/mış menekşeler... I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 11:23 pm

Meğer meleklere aç/mış menekşeler... 11702910

Her bahar yaşıyorum bu acemiliği. Her bahar
ayağım dolanıyor, başım dönüyor, bakışım çatallanıyor, ellerim
terliyor. Acemiyim bu bahar yine. Ustaca karşılayamıyorum baharı.
Tecrübemi konuşturamıyorum bi’türlü. Oysa, ustalaşmış olmalıydım. Acemi
bir bahar karşılayıcısı olmak için mazeretim kalmamış olmalı.
Kırbeşinci baharım bu. Kırkbeşinci olmasına kırkbeşinci ama adı
üzerinde bu bahar ilkbahar. Hep “ilk” var başında “bahar”ın. “İlk” defa
görüyorum bembeyaz coşkuyla köpüklenen denizler gibi hayata koşan
ağaçları. İlk defa farkediyorum terütaze sevinçlerle varlığa uç veren
lâleleri, papatyaları, menekşeleri. Pencere önüme kadar taşmış bir
bahar karşılıyor beni. Kaçsam da yol kenarlarında yakalıyor beni
gelincikler. Kızım bir kırçiçeği koparıp uzatıyor elime. Sadece
çiçeklerin isimlerini saymaya boş vaktim oluyor. Lâle, sümbül, frezyaMeğer meleklere aç/mış menekşeler... Nokta
Sarısı var! Eflatunu var! Kızılı da! Ah bir de kokuları! Mor salkımlar
ise selam vermeden geçiyorum diye rayihalarıyla uzanıyorlar burnumun
dibine kadar. Bu arada erguvanları da kaçırmamalı. Bir fıskiyeden
fırlar gibi ağacın her yanına sarılan, budakları beklemeden, hiç
nazlanmadan patlayıp duran o efsûnlu renkleri. Güllerin başında ise bir
ömür beklemeli sanki. Yaprak yaprak güzellik dermeli. Bir de ıhlamurlar
kokmaya başlarsa, ne ederim ben? İşim başımdan aşkın benim. Hangi
çiçeğe, hangi ağaca, hangi kokuya, hangi renge tutunup da kalayım?
Hangi güzelliğin yüzüne asılıp da durayım?

Etrafımda her an hep yeni renkte hep yeni kokularda sürüp giden bir
şehrâyin var. O kadar çok ki seyredilecek, üzerinde durup tefekkür
edilecek yaratılış! Hakkını veremediğime yanıyorum baharın. Hep
alacaklı kalıyor benden bahar. Onca güzelliğe bakış borçlanıyorum her
defasında. Yanından bir göz ucu bakışıyla geçiyorum sadece. Tek bir
lâleyi bile bir bahar boyu seyretmeye değer diyor dostlar. “Kırkbeşinci
baharının ihtisasını lâleler üzerinde yap! Ama o kırmızısının tonunu ne
bayrağa, ne bordoya ne pembeye benzettiğin renkteki o lâleye ayır
vaktini. Altı yaprakla açıp da, sonra yapraklarını bir bir döküşündeki
hüznü de seyret. Bir ömür yeter sana bu sevinç, bu hüzün.”


“İyi de papatyaların gönlü kalmaz mı?” diyorum içimden. “Ya
kasımpatılara nasıl yetişeyim?” “Menekşeleri ıskalamaya gönlüm hiç razı
değil!” Bu kırkbeşinci baharı, hiç kimsenin uğramadığı bir kırda, hiç
kimsenin özenerek dikmediği, hiç kimsenin de bile isteye seyretmeye
tenezzül etmediği bildiğim en güzel kırmızıyı, en ince yüzde ağırlayan
o gelinciklerle sarmaş dolaş geçirmeye de razıyım. Ancak belki o zaman,
bu baharın hakkını verdim diye kocaman bir “Oh!” çekerim. “Galiba,”
demişti Ali ağabey uzun bahar yolculuğumuzda “çiçeklerin kelebeği de
gelincikler!” Kelebekler var bir deMeğer meleklere aç/mış menekşeler... Nokta.
Onlar ki sanki çiçeklerin suskun güzelliğine, kırların yalnız
tazeliğine bir karşılık vermek üzere uçuyorlar, uçuyorlar. Kıpkızıl
gelincikler, incecik yapraklarıyla nasıl yeşile sarıya boyalı kırların
tazeliği üzerinde bir mühür gibi dikkat çekiyorsa, kelebekler de öyle!
Nazenin hareketleriyle bak(amay)ışımızı dürtüp göz göz gezdiriyorlar o
güzellerin yüzlerinde. Yoksa, bu baharı kelebeklere mi ayırsam?

Peki ya kuş sesleri? Kime nasıl açıklarım ben, kırkbeşinci baharında
bile kuş seslerini birbirinden ayırd edemediğimi? Utanmam mı bu
sağırlıkla? Kuşlar ki, çiçeklerin suskun güzelliğini sesten bayraklar
gibi taşıyorlar, gönlün kapısı kulaklara taşırıyorlar? Kuş sesleri ki,
bir gülün son yaprağını saran sesten bir yaprak daha örüyorlar!
Dinlemeye vaktim yok! Telaşla geçiyorum aralarından! Seherlerde yarı
uykulu, öğlelerde başka şeylere kulak kesilmiş halde, o bahar
bestelerini kırkbeşinci defa daha kaçırıyorum, ıskalıyorum, yok
sayıyorum.

Olmadı işte bak! Yine olmadı! Olmayacak! Bunca güzelliğe bir değil bin
bakış borçlanarak gidiyorum. Bunca inceliğe minnet duymadan koştukça
koşuyorum. Nereye gidiyorum?
Galiba, ilk defa! İlk defa bu kadar susayarak ve acıkarak bakışsız
bıraktığım bunca güzelliğin hak ettiği ince bakışları, derin
tefekkürleri fark ediyorum. Benim ıskaladığım yerlerde, benim
bakmadığım yüzlerde, benim özenmediğim güzellerde, bin bakışlar, bin
yakarışlar, bin minnet duyuşlar, bin hayret edişler, bin alkışlar, bin
takdir edişler, bin hayran oluşlar olmalı. Bu baharı benim bir ömür
seyretmek istediğim gibi seyreden birileri olmalı. Benim bıraktığım
bakış boşluklarını dolduran, benim suskunluğa terkettiğim seslere
çağıltılı bir dinlemeyle karşılık veren, anlamsızca baktığım güzellerin
hakkını fazla fazla verenler olmalı. Boş bakışlara kalmamalı bunca
diriliş!

Şimdi o boşlukları dolduruyorum: Ve ben meleklere inanıyorum.
İnandığıma da seviniyorum. İnandığım kadar çok bahar bestesi duyuyorum.
İnandığım kadar çok bakış çiçeği deriyorum. Melekçe bakışlara bakan
bahara daha başka bakıyorum. Dal uçlarına melekçe hayranlıklar
diziyorum. Gül yüzlerde her an meleksî zikirler duyuyorum. Kuş
cıvıltılarına melekçe çağıldayışlar ekliyorum. Her çiçeğin her haline
her rengine her rayiha inceliğine en az bir melek tayin ediyorum. Bunca
güzelliğin bunca bakışı hak ettiğini biliyorum. Meleklere yeni/den
inanıyorum. Erik dallarında çiçeklerin ak köpükler gibi coşkusuna
katılarak inanıyorum.


Senai Demirci
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Meğer meleklere aç/mış menekşeler...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: İslam-i Konular :: Tefekkür ve Mütalaa Bölümü-
Buraya geçin: