Zehra Admin
Mesaj Sayısı : 724 Kayıt tarihi : 31/10/09 Yaş : 33 Nerden : Almanya
| Konu: Gerçek Müslüman İmtihanda Belli Olur Salı Kas. 03, 2009 11:25 pm | |
| İslam, diğer sistemler gibi muhatabına daha yolun başındayken; şayet bu sistemi kabul edersen şu gibi dünya menfaatleri senin olacak diyerek işe başlamaz.
Bilakis İslam muhatabına, o daha bu dine girmeden; sen verici olacaksın, alıcı değil. Sen rahatını, vaktini ve gerekirse hayatını bu yolda vermeye hazır olmalısın. Ancak bu şekilde hazır olduğun zaman İslam'a girebilirsin diyerek işe başlar. Yaptıklarına karşılık olarak bağlılarına dünyalık herhangi bir şey va'd etmez. O muhatabına bunlardan çok daha hayırlı olan ebedi ahiret hayatını ve ondaki eşsiz nimetleri va'deder.
İşte İslam'a girmek isteyen bir kişiye bunlar daha yolun başında açıkça söylenir. Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem'in tebliğlerine baktığımızda bunun aynen bu şekilde ceryan ettiğini açıkça görmekteyiz.
Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem Mekke'ye hac için gelen arap müşriklerine şöyle tebliğde bulunuyordu:
"Ey falan oğulları!
Ben Allah-u Teâlâ'nın elçisiyim. Allah yalnız O'na ibadet etmenizi ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmamanızı, bu eş koştuğunuz putları söküp atmanızı, bana iman etmenizi, beni tasdik etmenizi ve beni korumanızı emrediyor."
Yine Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem kendisine yardım etmeleri karşılığında ondan sonra idarenin kendilerine geçmesini teklif eden Beni Amir kabilesine:
"İdare yalnız Allah'a aittir. Onu dilediğine verir" diyerek İslam'a girme karşılığında dünyalık menfaat verilemeyeceğini ifade etmiştir.
Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem'in ikinci Akabe Biatında ensardan aldığı söze baktığımızda da bu hususa açıkça şahit olmaktayız. Ensar Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem'e biat için toplanınca, ensardan Abbas b. Ubade b. Nadle el-Ensari şöyle demiştir:
"Ey Harzec topluluğu!
Bu adamla hangi şey üzerine beyatlaştığınızın farkında mısınız?
Siz ona, insanların kırmızısı ve siyahıyla harb etmek üzere beyat veriyorsunuz. Eğer ona ve onun davet ettiği şeye, malların eksilmesine ve eşrafın katlolunmasına rağmen vefa etmeye aklınız kesiyorsa onu tutunuz."
Bunun üzerine ensar:
"Ya Rasûl! Eğer biz buna vefa edersek buna karşılık bize ne vardır?" dedi.
Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem:
"Cennet" buyurdu.
Bunun üzerine onlar Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem'e:
"Elini ver" diyerek bu şartlar üzerine onunla beyatlaştılar.
İşte İslam'ı bu şekilde anlayan, bu şekilde kabul eden ve samimiyetle ona yönelip giren kişi, İslam'a girdikten sonra başına eziyet ve işkenceler gelmeye başlasa bile bunlar onu asla yıldırmaz ve İslam'dan döndüremez.
Zira bu kişi daha İslam'a girerken başına gelebileceklerin hesabını yaparak İslam'a girmiş ve başına gelebilecek şeyleri bilerek bu daveti kabul etmiştir.
İslam'ı bu şekilde anlamadan, sırf bir takım menfaatler elde edebilmek ya da bir cemaate girebilmiş olmak için İslam cemaatine giren kişiler, başlarına gelen ilk eziyet ya da zorlamada kendilerini belli ederler ve bu davadan yüz çevirirler.
Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem ve beraberinde hicret edip daha sonra Medine'de humma hastalığına tutulan bazı sahabeler ile Medine'ye gelen bir arabinin gösterdikleri tavırlarda buna açıkça şahit olmaktayız.
Medine'ye hicret ettiklerinde Ebu Bekir, Bilal Radıyu Anhum gibi büyük sahabeler de hummaya yakalandılar. İslam'ı çok iyi anlayıp samimiyetle ona yönelen bu büyük sahabeler Allah yolunda başlarına gelen bu hastalıktan dolayı asla sarsılmamışlar ve hicret ettikleri için pişmanlık duymamışlardı.
Ama Medine'ye gelip Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem'a biat eden bir bedevi İslam'ı tam olarak kavrayıp teslim olmadığı için, orada humma hastalığına tutulunca ertesi gün Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem'e gelip İslam'dan çıkmayı ve Medine'den ayrılmayı taleb etti. Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem bu tabebini kabul etmemesine rağmen bir kaç kez daha bu talebini tekrarlamış ve sonunda başına gelen bu eziyete sabredemeyip mürted olup Medine'yi terk etmiştir.
Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem Mirac hadisesini anlatınca Mekke'deki insanlar iki sınıfa ayrıldılar. Allah'a ve Rasûlüne samimiyetle iman eden ve İslam'ı iyi kavrayan Müslümanlar Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem İsra ve Mirac hadiselerini haber verince Ebu Bekir Radıyu Anhu'nun şahsında da gördüğümüz gibi:
"Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem bunu söylüyor ise bu doğrudur. Biz bundan daha büyüğüne de inanıyoruz" demişlerdi.
Fakat iman kalplerinde tam yer etmemiş, İslam'ı tam olarak kavrayıp ona tam manasıyla teslim olmamış bazı kimseler ise:
"Biz Muhammed'in söylediğine nasıl inanırız" deyip İslam'dan irtidat etmişlerdir.
Bu gibi İslam'ı tam olarak anlamadan ya da bazı maddi beklentilerden dolayı Müslüman olmuş kimselerin İslam'dan dönmeleri İslam toplumu için şer değil bilakis hayırdır. Çünkü bu gibi kimseler Allah-u Teâlâ'nın istediği şekilde teslim olmamış kimselerdir.
Bu gibi kimseler daima İslam toplumuna zarar verebilecek kimselerdir. Bu gibi kimselerin İslam toplumundan ayrılmaları her ne kadar sayı bakımından İslam toplumunu azaltsa da hakikatte onların ayrılmaları, İslam toplumuna kuvvet verir.
Bu tip kimselerin her devirde İslam toplumu içinde var olduğuna şahit olmaktayız.
Zamanımızda da bir takım menfaatler veya bir cemaate girebilmiş olmak sebebiyle İslam cemaatine katılacak bir takım kimseler var olacaktır.
Fakat bunlar daha tağuttan gelen ilk işkence ya da eziyette kendilerini belli ederler ve İslam toplumundan ayrılırlar.
Hatta sadece ayrılmakla kalmayıp İslam toplumunu suçlamaya başlarlar.
Daha önce de belirttiğimiz gibi bu gibi kimselerin ayrılmaları İslam cemaatine zaafiyet değil bilakis güç verir.
O halde insanların bu gibi sırf çıkar veya korunmak gibi gayelerle İslam cemaatine girmelerini engellemek için dava adamı olarak bize düşen; İslam'ı insanlara:
"Müslüman olup İslam sistemine bağlanırsanız işleriniz yoluna girer, dünyada çok mutlu, çok refah bir hayata kavuşursunuz" şeklinde değil Rasûlullah Sallu Aleyhi ve Sellem'in tebliğinde de gördüğümüz gibi şu şekilde anlatmamız gerekir:
"Hayır! Öyle değil. İslam'a girdiğinizde Allah için dertleriniz artacak, başınıza gelecek musibetler de artacak. Bu yüzden eziyetlere maruz kalacaksınız. Şu anda içinde bulunduğunuz rahatlık ve refahtan mahrum olacaksınız. Belki de bu yüzden öldürüleceksiniz. Bu yaptıklarınızdan dolayı dünyada bir mükafaat da beklemeyeceksiniz. Fakat bu dert ve sıkıntılardan ne kadar fazlasına maruz kalırsanız, ahiretteki mertebeniz de o derece yükselecektir.
Dünya nimetlerinin hepsi geçicidir ve ahiret nimetleri yanında bunların sinek kanadı kadar bile değeri yoktur. Asıl mükafat ve nimet yeri ahirettir. O halde onu kazanmak için bu dine teslim olup bütün gücünüzle çalışın."
İslam'ı böyle açıkça beyan ettikten sonra, bunları samimiyetle kabul edip İslam toplumuna katılan kişi, İslam'dan dolayı başına gelecek musibetleri sabırla karşılar ve bu yüzden İslam dinini asla terk etmez.
ALLAH'ın selamı Müslümanların üzerine Olsun
alıntı | |
|