Zehra Admin
Mesaj Sayısı : 724 Kayıt tarihi : 31/10/09 Yaş : 33 Nerden : Almanya
| Konu: Bahira'nin gözünden süzülen bir damla yaş Salı Kas. 03, 2009 11:30 pm | |
| Büyük manastırdan yüz-iki yüz metre uzaklıkta duran bir Kureyş kervanı Rahip Bahira'nın dikkatini çeker.
Onlarla gelen bulut, orada gölge yapmaya devam etmektedir ve bir devenin dibine çöktüğü kuru ağaç da bir anda yaprak açarak gölge yapmaktadır.
Bu olağanüstü olayın bir peygambere yapıldığından Bahira'nın şüphesi yoktur. Onun için gözünden yaşlar süzülen mübarek Bahira, onlarla ilgilenir ve gerçeği yakından görür. İşte biz Busra şehrinde tam o olayın gerçekleştiği mekânda bulunuyoruz! Selâhaddin Eyyûbî, Mebraka-i Nâka'da (Devenin Çöktüğü Yer) külliye şeklinde mescid, medrese ve bir hâtıra yer yaptırmış. Sembolik olarak, o hâtırayı yâd etmek için üzerine ağaç motifi işlenen mihraba benzer yerin zeminine konulan taş üzerinde deve izleri nakşedilmiş. O bölüm bir nevi Selâhaddin Eyyûbî'nin de kaldığı odası gibi. Mescide girdik. Kıble tarafında açık vaziyette bir Kur'an-ı Kerim vardı. Yaşlı bir zât, "Aslında Kur'an okunurken açılır. Okuma bitince kapatılır ama bu Kur'an'ın açık bırakılması, sırf Şam hattını göstermek içindir. Bu 400 yıllık bir Kur'an." dedi. Medrese kısmı, hâlen faal. Yani kullanılır vaziyette. Bir zamanlar orada İbn-i Kesir kaldığı için İbn-i Kesir Medresesi, diyorlar. Tefsirini de bu medresede yazdığı söyleniyor. Kabri Şam'da.
Kervanın olduğu yerden Rahip Bahira'nın bulunduğu nokta yüz-iki yüz metre uzakta. Oraya gidiyoruz. Evine giriyoruz. Saraydan önemli bir yer. En güzel sanat mimarisi unsurlarını bu evde görüyoruz. Bütün harabeler arasında o evin ayrı bir konumu var. Hâlâ ihtişam izleri mevcut. Kör pencere halindeki dört nişin üzerinde dört mevsimi sembolize eden ayrı ayrı taştan kabartma resimler var. Kilisesini de gezdik. Rahip Bahira'nın esas ismi Cercis. Bahira ismi ise ilminin büyüklüğü için ona verilmiş ikinci bir isim. Mezarı belli değil. Bazı rivayetlere göre, Mekke'ye gittiği için öldürülmüş. Çünkü çocuk yaşta bile olsa, Efendimiz'i (sas) tanıyıp tahkik ettikten sonra, "Ahir zaman peygamberi geldi!" diye Busra'da ilan etmiş. Onun bu ilanından hem kendi mensupları hem de Busra'da yaşayan Yahudiler rahatsız olmuşlar. Bazı münakaşa ve münazaralar olmuş. Rahip Bahira, elindeki İncil'den Efendimiz'in (sas) vücut yapısı ile ilgili bilgiye sahipmiş. Onun daha sonra Mekke'ye gidip bu mesele üzerinde fazla durmalarından dolayı; günümüzün Ergenekoncularının yaptıkları gibi fâil-i meçhullere benzer şekilde peşine takılıp takip ediyorlar. Abdülmuttalib'in kılıcını çalıp onunla Bahira'yı öldürmek istiyorlar. Maksatları, Rumları yani Bizans'ı tahrik etmek! Yani "Bakın işte sizin tayin ettiğiniz büyük din adamını Kureyşliler öldürdü!" diyerek, onları üzerlerine salıp Efendimiz'in (sas) ve sülalesinin kökünü kazıtıp, ahir zaman Nebi'sini yok etmek. Fakat öldüremiyorlar. Yaralı halde kalıyor. Onların bu niyetlerini bilen Bahira, onlara zarar gelmesin diye Mekke'den olabildiğince uzaklaşıyor ve bilinmeyen bir yerde vefat ediyor. Bu menkıbenin, aslında çok iyi araştırılması gerekiyor.
Hz. Osman zamanında ana nüshadan (Mushaf) Kur'an çoğaltılınca bir nüsha Mushaf da Busra'ya gönderilmiş. O zaman beş nüshayı üzerinde taşıyan deve, tam bu noktaya gelince yine Efendimiz'in (sas) ağaç altında devesinin çöktüğü gibi çökmüş.
Oradan Hz. Ömer Camii'ne gittik. Öğlen namazlarımızı kıldık. Hz. Ömer'in temelini atıp yaptırdığı bu caminin sütunları Nebâtîler ve Romalılardan kalma sütunlar ve malzemelerle yapılmış. Yanında Roma hamamı var. Yerden ısıtmalı. Hâlâ kışın yerden ısıtılıyor. Busra'nın fethi için Şurahbil bin Hasan geliyor. O zaman Busra patriki Romanos imiş. Önce direniyorlar. Çünkü kuvvetleri Şurahbil'in gücünden fazla imiş. Şurahbil, dua ediyor. Bir gürültü ile bir seferden dönmekte olan Halid bin Velid imdatlarına yetişiyor. Busra'da ilk minareli mescid ise Fâtıma Mescid.
Oradan İzmir'in Agorasına benzeyen Antik Roma çarşısına giriyoruz. Yüksek sütunlar üzerinde özel ve farklı işlenmiş bir yer görüyoruz; "Serir binti Melik" yani "Kralın kızının yatağı" diyorlar. Aynen bizim İstanbul'daki Kız Kulesi gibi bir hikâyesi var. | |
|