Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Örtüm ve Ben

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Örtüm ve Ben Empty
MesajKonu: Örtüm ve Ben   Örtüm ve Ben I_icon_minitimeÇarş. Kas. 04, 2009 4:11 pm

Örtüm ve Ben (Ayşe COŞKUNER)

Aslında, biz kadınlar oldukça “örtü” meraklısıyız! Masa örtüsü, yatak
örtüsü, sehpa örtüsü, buzdolabı-çamaşır makinası , fırın örtüsü, tüp
örtüsü, sebzelik örtüsüÖrtüm ve Ben Nokta.
O kadar ki eski gaz lambalarına bile özene bezene, el emeği göz nuru
dökerek örtü hazırlıyoruz. Evimizin, arabamızın koltuklarını tozdan
kirden korumak ve nihayet güvenlik için arabaları da örtüyoruz. Belli
ki “örtmeyi” çok seviyoruz. Peki ya örtünmeyi? Örtünmeye de aynı önemi
veriyor ve ilâhi maksada uygun örtünüyor muyuz?

Bir kadın olarak bazen kendi hemcinslerimi anlamakta güçlük çekiyorum.
Neredeyse günün birinde ev örtüsü ya da çatı örtüsü de icat edecekler!
Önümüze gelen her şeye hemencecik bir örtü tasarlıyoruz. Ama kadın,
kendini örtmeyi, kendine değer vermeyi, kendini koruma altına almayı
akıl etmek istemiyor. Kadınlar kendine acımıyor! Örtünmenin Allah'ın
emri olduğunu bildiği halde örtünmeye yanaşmıyor, örtünmeyi ciddiye
almıyor. Örtünenlerin bir kısmı da ne yaptıklarının farkında değiller.
Neden ?!

Örtünme, “edep” ve “sakınma”yı da içeren bir kavram olarak sosyal ve
manevi hayat açısından ne denli önemli ve gerekli bir unsur olduğunu,
etrafımızda yaşananları şöyle bir gözden geçirirsek daha iyi
anlayabiliriz.

Şimdi mi hatırlayacaktık?

İki yıl önce bir tanıdığım amansız bir hastalıktan vefat etmişti. Henüz
hayatının baharında, 19 yaşında, güzeller güzeli bir genç kız idi. Onu
ahirete yolcu etmek için cenaze evindeydik.

Böyle zamanlarda insan öyle izlenimler ediniyor ki, yüreğinin cız
etmemesi mümkün değil. Bilirsiniz, örtünenlere uzaydan gelmiş gibi
bakan, sadece yaşlıların sıcaktan veya soğuktan muhafaza için
örtündüklerini zanneden, köylü kadınların da işten güçten saçına bakım
yapacak zamanı olmadığı için başlarını bağladığını düşünen epeyce insan
var. Onlara göre örtünmek nedir ki !Örtüm ve Ben Nokta İnsanı bez mi koruyacak, derler, kişi kendini kendi korumalıÖrtüm ve Ben Nokta.
O eskidenmiş, derler. Böyle bir zihniyetin hakim olduğu sosyal çevrede
dinî hassasiyet sahibi kişiler toplumsal baskıyı o denli yoğun
hissederler ki, sonuçta kimileri yaşantılarından taviz vermeye
başlarlar. Ama dünya kimseye baki değil. Ecel cana dokununca insan
doğruyu yanlışı öyle iyi hatırlıyor, öyle güzel seçebiliyor ki Örtüm ve Ben Nokta

Cenaze evine vardığımda istisnasız herkesin huri melekler gibi örtünmüş
olduğunu gördüm. Simalar değişmiş, yürekler değişmişti. Kızın annesine
sakinleştirici iğne yapılmış, bir robot gibi monoton bir şekilde sadece
“ Allahım !” diye inliyordu. Hastahaneden alınan tabutu evin içine
getirdiler. Onu son kez görmek isteyenler çoğunluktaydı. Tabutu evin
içine kadar taşıyan dört erkekten ikisi cenazeye mahrem idiler. Başta
cenazenin annesi olmak üzere, orada bulunan pek çok kadın bir ağızdan,
kararlı ve kesin bir tavırla hemen o yabancı erkeklerin dışarı
çıkmasını, onlar çıkmadan cenazenin yüzünün asla açılmamasını
söylediler. Şüphesiz bu isteklerinde haklıydılar, bu hassasiyete kim
itiraz edebilirdi? Fakat işin çok acı bir tarafı vardı: Bu genç kız
hayatta iken ona bu yönde hiçbir telkin yapılmamıştı. Oysa şimdi,
öldükten sonra yüzü bile yabancı gözlerden sakınılıyordu! Bu kızcağızın
tesettürü ve mahremiyeti, ölünce birdenbire çok önemli oluvermişti!

Hayretler içinde kalmıştım. O dile gelseydi acaba etrafındakilere ne
söylerdi? Ben hayattayken bana mahrem olmayanlardan sakınmayı
öğretmediniz, beni buna inandırmadınız, ama pişmanlığınızı ben daha
toprağıma kavuşmadan gösterdiniz, demez miydi?

Yürek yakan iç hesaplaşma


İnsanoğluna ölümden daha büyük ibret yokmuş gerçekten. İnsan ister
istemez böyle ortamlardan etkilenip kendini hesaba çekiyor. Ben de öyle
yaptım. O anda hayatımı, ne ile nasıl meşgul olduğumu gözden
geçiriyordum. Kutsal sayılan bir mesleğim vardı, lakin çalışma ortamım
tesettüre müsaade etmiyordu. Kadının çalışıp para kazanmak zorunda
olmadığını otuz beş yaşında öğrenmiştim, geri dönemedim! Maneviyat
aynasında kendi suretime baktığımda hiç güzel göremiyordum. Saçımı
örtebilmek hariç, diğer bütün yönleriyle tesettüre riayet etme ve
kendimi muhafaza etme gayretlerime rağmen hiçbir zaman huzurlu
olamamıştım . İşte o cenaze evinde, örtünmeden canımı almaması için
Rabbim'e bir kez daha yalvardım.

Aradan iki yıl geçti. Şimdi emekli oldum. Daha doğrusu çok rahat bir iş
ortamını ve kariyer yapma imkan ve hevesimi bir yana itip, kalan ömrümü
tesettürlü ve vicdanen huzurlu yaşayabilmek için, kısaca örtünmek için
emekli oldum. Şimdi huzurlu bir haleti ruhiye içindeyim. Evde canım da
sıkılmıyor, emeklilik bunalımına ne zaman düçar olacağım diye
bekliyorum. Oysa zaman geçtikçe kendimi daha da iyi hissediyorum. Yine
de etraftan öyle tavırlarla karşılaşıyorum ki hayrete düşüyorum.
Zihniyet olarak kendime yakın gördüğüm birçok “aklı başında” insanın
emekli olduğumu duyunca yüzleri donuklaşıveriyor. Yazık ettiğimi
söylüyorlar. “Daha yaşın genç, evde örtünüp oturmakla kime ne faydan
olacak ki?” diyorlar. Üzülüyorum. Verdiğim karara değil, inanan
insanların bu bakış tarzına üzülüyorum. Kim bilir, benimle aynı durumda
olan ne kadar kadın vardır memlekette; inandığını yaşamaktan aciz!

Ama bu kez daha farklı bir bilince sahibim. Yirmi beş yıl öncesine
dönüp baktığımda, o devirde, memleketin içinde bulunduğu siyasi
kamplaşma ortamında bir gün aniden başımı örtüvermiştim. Artık
mücadelemin simgesini başımın üstünde taşıyacaktım! Kalmakta olduğum
kız öğrenci yurdunda bana benzer pek çok arkadaş vardı. Başörtülü olmak
ayrıcalıktı. Grup içerisinde özellikle erkekler başörtülülere haddinden
fazla iltifat ediyorlardı. Bu durum hoşa gidiyordu. O nesil zamanla iki
yola ayrıldı. Bir kısmı “derin” etkilerle kolaycacık örtündükleri gibi
hemencecik başörtülerini açıverdiler. Bir kısmı ise sonradan işin
şuuruna varmışlardı. Sadece okula giderken başlarını örtmekle kalmayıp,
namaz da kılıyorlardı. Grup içinde de olsa, daha takvalı
davranıyorlardı. Bunlar tahsillerini yarıda bıraktılar. Sonra zamanla
bu kararından pişmanlık duyanlar da oldu. Aflardan yararlanıp
üniversitelere geri döndüler, okullarını bitirip çalışma hayatına
atıldılar. Gerçek mücadeleyi orada verecektik! Nasıl da yanlış
yönlendirilmişiz!

Şimdi özeleştiri yaptığımda, kendimizi ikna etmenin, açıkçası
kandırmanın dışında hangi mesafeyi almışız, diye soruyorum. Yani bugün
için örtünme konusu yirmi beş yıl öncesine göre mesafe aldı mı sizce?
Oysa başörtüsü bir mücadele ya da çatışma unsuru haline getirilmeseydi,
şimdi belki daha rahat örtünebilecektik. Düşünün bir kez: Başörtülü
olduğum için beni okula almıyorlar diye ortalığı ayağa kaldıranlar
sonra ne yapıyorlar? Bir çoğu şimdi ne haldeler?

Bazı şeylerin değeri onları kaybedince daha iyi anlaşılır. İtiraf
etmeliyim ki, mecbur olmadığımız uygulamalara kendimizi mecbur tutmuşuz.

Huzura götüren yol


Öğrenciliğimin son yıllarında benden dört-beş yaş küçük bir köylü kızı
ev arkadaşım olmuştu. İki yıllık bir bölümde okuyacaktı. Öyle temizdi kiÖrtüm ve Ben Nokta.
Ama arkadaş çevresi acımasız, kendisi de dirençsizdi. Ona abla rolü
oynuyordum. Sırlarımızı paylaşıyorduk. Güzel bir kızdı. Arkadaşları
hemen ona bir flört edindirmeye giriştiler. Başörtülü değildi, ancak
hanım bir kızdı. Kendisine yakıştırılmaya çalışılan delikanlı ile
okulunun kantininde ilk buluşmalarında oğlan onun elini tutmağa
teşebbüs etmiş. Kızcağız da tepkili bir şekilde elini çekivermiş. Buna
bozulan delikanlı demiş ki: “Kusura bakma ama ot gibi kızsın, seninle
çıkamam!” Eve geldiğinde hüngür hüngür ağlıyordu. Boş yere üzülüyorsun,
dedim, demek ki onun niyeti başkaymış, aslında sen kendinle iftihar
etmelisin. Onun hakaret sandığın sözü sana bir iltifattır.
Mahremiyetini koruyabilmişsin. Ne güzel!

Ev arkadaşım okulu bitince memleketine döndü. Efendi bir delikanlı ona
talip oldu, örtünmesini de istedi. Evlendiler. Yıllar sonra yolumuz
düştü, ziyaretlerine gittik. İki evladı, mutlu bir ailesi vardı.
Çalışmıyordu ve hayatından memnundu. Onu mutlu görmek beni de
duygulandırdı. O, hayatı için doğru bir karar vermişti.

İnsan inandığı gibi yaşayamayınca vicdanen ızdırap çekiyor. Her ne
kadar vebali kurum ya da kişilere yüklese de, aslında çözümün kendi
nefsinde düğümlendiğini bal gibi biliyor. Bir metrelik kumaş parçası
olarak basite alınan örtü kadının başından uçuverince, hatalar da ardı
sıra gelmeye başlıyor. Taviz tavizi getiriyor. Nihayetinde sebebi
bilinmeyen bir mutsuzluk benliğini sarıyor. İbadetinden lezzet
alamıyor, tövbesinde samimi olamıyor. Allah'ın huzurunda olduğunu
unutuyor. Kendim için söylüyorum Örtüm ve Ben Nokta

Şimdi tekrar örtündüm. Ama bir mücadele amacım falan yok. Kendim içinÖrtüm ve Ben Nokta.
Manevi olarak çok suçluluk yaşadım. Dünya güzeli bebeklerim şu fani
dünyada sadece bir gün kadar eğleşip sütümü dahi tatmadan ahirete
gittiklerinde, beni cennette bekliyor olacakları tek tesellim idi.
Lakin cennete örtüsüz gidebilir miydim? Beni görünce hayal kırıklığına
uğramayacaklar mıydı? Rabbim'in rızasına uyamamanın haricinde, bir
günlük evlatlarımdan bile utanıyordum. Herkes gibi kaderimde yazılmış
olan imtihanlarım oldu. Özlemler, umutla umutsuzluk arasında uzun
hastane günleri, ani kayıplar, yanlış teşhisler, başkalarının
hazmedilmesi güç ihmallerinin verdiği acılarÖrtüm ve Ben Nokta.
Bütün bunlara rağmen tevekkülle yaşayabilmenin tek yolu şüphesiz
Yaradan'a sığınmaktı, ben de öyle yaptım. Seccadeye kapanmak, içimi
Rabbim'e dökmek şifa kaynağım oldu. Şükürler olsun.

Niyetlerimiz kim ve ne için?


Madem ki Rabbim bu kadar lütufkâr, o zaman onun istediği şekilde
yaşamak ne küçük bir karşılık değil mi? Tekrar örtünmek, ancak bu kez
başkaları ya da mücadele için değil, yalnızca Rabbim'in rızası içinÖrtüm ve Ben Nokta. Ne güzel!

Çevremdeki bazı kişilerin benden uzaklaşabileceklerini, beni görmezden
gelmeye çalışacaklarını biliyorum. Bunları yıllar önce de yaşamıştım.
Bir takım sosyal sıkıntılarımız olacak elbet. Ama örtünmenin vereceği
huzur bunların hepsine bedel. Çünkü ben ikisini de yaşayarak -maalesef-
tecrübe ettim.

Bazen yanlışlar da yapıyoruz. Bize ön yargılı davranıldığı varsayımına
kendimizi kaptırıp, biz de çevremize karşı önyargılı olabiliyoruz.
Çocuğumuz okulda başarısız olsa, öğretmeninin bize gıcıklığından dolayı
iyi eğitmediğini zannediyoruz. Hastanede sıra kavgası, olur olmaz
yerlerde erkeklerle ağız dalaşı yapıyoruz. Bize hiç yakışmıyor. Tesettür sadece başımızı örtmek değil ki !Örtüm ve Ben Nokta
Bu mücadele şartlanmasını bir tarafa bırakmalı, ilâhi emrin özüne uygun
davranma yönünde kendimizi biraz daha disiplin altına almalıyız.

Örtünmenin sadece şekli bir emir olmadığı, bunun yanı sıra takva diye
adlandırılan çekinme ve manevi korunmayı da içinde barındırdığı
anlaşılmalı ve anlatılmalıdır. Özellikle gelenekler işin içine
katıldığında yanlışlarımız daha da artıyor. Bazen kendimizi
unutuveriyoruz.

Geçenlerde hevesle Hacı Bayram Camii'nin civarındaki dükkanlara başörtü
almaya gitmiştim. Benden biraz daha yaşlıca bir hanım da otuz
yaşlarında oğluyla beraber dükkana girdi. Belli ki oğlunun misafiriydi
ve onu gezdiriyordu. Tezgahtâr benim de evladım yaşındaydı ama
delikanlıydı. Birkaç başörtüye baktık. Kadınız ya! Rengi-deseni
yakışacak mı, karar vermeliyiz. Örtünsek de yaşlansak da güzel görünme
hevesindeyiz. Oysa tesettürün özü güzellikleri gizleme esasına dayalı
değil mi? Her neyse Örtüm ve Ben Nokta
O mu güzel, bu mu, derken diğer hanım karar veremeyince hemen eliyle
başındaki örtüyü sıyırıverip yenisini denemek için aynanın karşısına
geçti! Aklaşmış, tarumar saçları ortaya dökülmüştü. Şaşırmıştım. Oğlu
belli ki daha bilinçliydi, anasını kırmadan: “Anam, senin el emeği
oyalı örtün daha güzel.” diyerek hemen annesinin başını tekrar
örtüverdi ve onu dükkandan dışarıya çıkardı. Sağ olasın oğul! Rabbim
böyle evlatların sayısını arttırsın. Kızlarımız onlara emanet edilsinÖrtüm ve Ben Nokta.

Örtü mü, başörtüsü mü?


Örtünme konusunda bir yazı yazmaya niyet ettiğimde, başlık olarak
“Başörtüm ve Ben” yazmayı düşünmüştüm. Sonra bundan vazgeçtim Çünkü tesettür sadece başı örtmekle sağlanmış olmuyordu. Üzülüyorum ki, tesettür
konusu epey değişime uğratıldı. Bu konuda da işin özüne tekrar dikkat
çekmek gerekir. Herkesin ortalıkta manken gibi arz-ı endam ettiği bu
devirde, inançlı genç kızlar da etkilenip işin özünü göz ardı
ediyorlar. Tesettür sadece başörtüsü takmakla olmuyor kiÖrtüm ve Ben Nokta.
Vücut hatlarının gizlenmesi, çekici olmaktan kaçınma, hal ve tavır
olarak ölçülü ve seviyeli olmayı da gerektiriyor. Örneğin başörtü
taktığınızda kısa kollu bir giysi ile ya da hatlarınızı
belirginleştiren bluz, pantolon ile dışarı çıkarsanız örtünmüş
sayılmazsınız. Bile bile hata yapmamak gerekir.

Açılıp saçılanların ise hiç de imrenilecek bir hayatları olmadığını
herkes görebilmekte. Kullanılan, sömürülen, kağıt mendil gibi çöpe
atılıverenler bu güzel kadınlar değil mi? Bunun adına “özgürlük”
diyorlarsa “esaret” daha iyidir! Sadece kadının güzelliği üzerine
kurulu ilişkilerin nihayetinde hüsranla sonuçlanması da sık rastlanılan
bir durumdur.

Kalabalıktan çıkıp yerimizi bulmamız gerekiyor. Meydanlara akın ederken
terk ettiğimiz kalelerimize dönmek zor geliyor. Meydan ortasında öylece
kalakalmamak için de taviz üstüne taviz veriyoruz. Günümüz müslüman
toplumları, fetihlere çıkayım derken kuşatılmış, esir alınıp
dönüştürülmüş insanlarla dolu. Bunun büyük bir oyun olduğunun farkında
değil miyiz?

Artık alemler genişliğinde örtümüze sığınıp, yalnız Allah'a yönelme zamanı. Bırakalım şeytanlar birbirlerini kışkırtsınlar.

İşte “örtüm ve ben” bu duygu ve düşünceleri yaşıyoruz. Peki ya siz?Örtüm ve Ben Nokta.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Örtüm ve Ben
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: Hanımlara Özel :: İslamda Tesettür ve Başörtüsü-
Buraya geçin: