Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Bakara 165

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Bakara 165 Empty
MesajKonu: Bakara 165   Bakara 165 I_icon_minitimePerş. Kas. 05, 2009 11:22 pm

Bakara
/ 165. İnsanlardan kimi de ALLAH'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar
da onları, ALLAH'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin ALLAH
sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün
kuvvetin ALLAH'a ait olduğunu ve ALLAH'ın azabının gerçekten çok
şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.

ALLAH'ın birliği ve kudreti bu kadar fiilî ve sözlü âyetleriyle açık ve
parlakken buna karşı: insanlardan bazıları vardır ki, ALLAH'a karşı
denkler, benzerler tutarlar ki, {*} onları, ALLAH'ı sever gibi
severler. Onların emirlerine, yasaklarına, arzularına itaat ederler de
ALLAH'a isyan içinde bulunurlar.

Şüphe yok ki böyle yapmak, gerek ALLAH'ı inkar ederek olsun ve gerekse
olmasın, ilâhlık mânâsında onları ALLAH'a ortak yapmaktır. Bunların bir
kısmı, bu şirki açıktan yaparlar. Firavunlara, Nemrutlara yapıldığı
gibi onlara açıktan açığa ilâh, mabud adını vermekten çekinmezler.
Onlara "Rabbimiz, tanrımız" derler. Hatta ilâhlarının doğması ve
doğurması görüşünü benimseyerek onlara aynı cinsten, mabut derecesinde
oğullar, kızlar tasavvur edip yakıştırırlar. Diğer bir kısmı da açığa
vurmadan aynı muameleyi yaparlar. Onları, ALLAH'ı sever gibi severler,
onları nimet sahibi olarak tanırlar. Onların sevgisini, hareketlerinin
başı kabul ederler. ALLAH'a yapılacak şeyleri onlara yaparlar. ALLAH
rızasını düşünmeden onların rızalarını elde etmeye çalışırlar. ALLAH'a
isyan olan şeylerde bile onlara itaat ederler.

Bu âyet bize gösteriyor ki, ilâhlık mânasında son derece sevgi, bir
esastır. Ve mabud, en yüksek seviyede sevilen şeydir. Böyle son derece
sevilen şeyler, ne olursa olsun, mabud edinilmiş olur. Sevginin hükmü
ise itaattır. Bunun için mabuda son derece itaat edilir. Her insanın
tuttuğu yolda hareket başlangıcı onun mabududur. İnsanlar tarafından
böyle sevgiyle mabud mertebesi verilerek ALLAH'a denk tutulan şeyler o
kadar çeşitlidir ki, bir taştan, bir maden parçasından, bir ottan, bir
ağaçtan tutun da gök cisimlerine, ruhlara, meleklere kadar çıkar.
Bununla beraber: "onları severler" ifadesindeki akıl sahiplerine ait
olan "onlar" zamiri bunların özellikle akıllılar kısmını açıkça ifade
etmektedir.

…Gerçekten servet, büyüklük, kuvvet, makam, itibar, güzellik gibi
herhangi bir ümide sebep sayılan dilberler, kahramanlar, hükümdarlar
gibi insanları, ALLAH gibi seven ve onlar uğrunda her şeyi göze alan
nice kimseler vardır ki bu, şirk konusunun putperestlik esasını,
insanlığın en büyük yarasını teşkil eder.

Yunan, Roma, Avrupa medeniyet ve edebiyatında böyle muhabbet
mabudlarının haddi ve hesabı yoktur. Bu duygu, zamanına göre türlü
türlü şekillerde ortaya çıkar. Hıristiyanlık da bu ruhla doludur. Hele
Avrupa ruhunda, Avrupa edebiyatında bu tür şirk, o kadar ileri
gitmiştir ki her eline bir kalem alan ve her hangi bir şiir söylemek
isteyen kimse sevgilisine ilâh mertebesi vermeyi, en ufacık bir işi
övmek için hemen yaratma kudretini yakıştırmayı bir hüner, bir şeref
sayar. Yeryüzündeki insanlık kavgaları, bütün bu çeşitli ve birbirine
zıt olan mabudların mücadelesi yüzündendir. Bu anlaşmazlık ve
ihtilaflar, her birinin arasındaki binlerce dalkavuk tarafından
körüklenir ve insanlık günden güne ahlâkî düşüklüğe sürüklenir.
İlimlerin, fenlerin, sanatların gelişmesi, buna çare bulamaz. Bilakis
hepsi, bu şirk ocağını yakmak için gaz ve benzin yerine kullanır.

Bunlar, gerçekte ne ALLAH tanır, ne peygamber. Her birinin gönlünde
zaman zaman bir veya birkaç mahluk yer tutmuştur. Onları ALLAH gibi
severler, onlara mabud muamelesi yaparlar. Onlara itaat etmek için
ALLAH'a isyan ederler. "Onları, ALLAH'ı sever gibi severler." ifadesi,
bütün bunları tasvir etmektedir. Buna velileri ve peygamberleri mabud
derecesine çıkaranlar da dahildir.

Bunun için ALLAH'ın velileri, peygamberleri ve melekleri gibi sevgili
kullarını severken âyet-i kerimenin kapsamını iyi düşünmeli;
sevgilerini, ALLAH sevgisi derecesine vardırmaktan kaçınmalıdır. Çünkü
ALLAH için sevmekle, ALLAH'ı sever gibi sevmek arasındaki farkı bilmek
gerekir. ALLAH'ı sevenler, ALLAH'ın yolunda giden sevgili kullarını da
severler. Fakat ALLAH'ı sever gibi değil, ALLAH için severler ve bu
sevgi ile ALLAH yolunda onlara uyarlar. "Ey Muhammed! de ki: Eğer siz
ALLAH'ı seviyorsanız bana tabi olunuz ki, ALLAH da sizi sevsin." (Âl-i
İmrân, 3/31).

Buna göre ALLAH'ın sevdiği kullarını sevmek ve onlara uymak, günah ve
şirk değildir. Tersine ALLAH sevgisine delil olur. Fakat bu sevgi,
hiçbir zaman ALLAH sevgisi gibi olmamalıdır. Yani Hıristiyanların Hz.
İsa hakkında yaptıkları gibi onları mabud derecesine çıkaracak bir
ibadet şekli olmamalıdır. Bunun en güzel misalini, Müslümanlığın iman
anahtarı olan kelime-i şehadetinde ve ibadetin başı olan namazında
buluruz. Bir Müslüman "Ben şehadet ederim ki, ALLAH'tan başka hiçbir
ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve
peygamberidir." derken ALLAH'tan başka bütün mabudların hepsini
reddedip atar da bu temiz kalb ile Peygamberi Hz. Muhammed'in O'na
kulluk ve peygamberlikle bağlılığını tasdik eder ve ALLAH için bu
gerçeğe şahitliğini arz eder. Bu şehadette ALLAH'tan sonra Peygamber'e
bir sevgi ilanı vardır. İman bu sevgi ile tamam olur. Fakat ALLAH
sevgisi, yüce Mevlânın birliği ile bunun yanında Hz. Muhammed sevgisi,
ALLAH'a kulluğu ve peygamberliği cihetiyledir. İşte ALLAH için sevmenin
en büyük örneği!Bakara 165 Nokta

Bunun gibi namazda ALLAH'tan başkasını çok cüz'î bir şekilde bile olsa
niyete karıştırmak küfürdür. Namazı bozar. Namazda peygamberden ve
ALLAH'ın salih kullarından hiçbir şey istenmez. Nihayet tahiyyatta
onlar adına da esenlik, salevât, rahmet ve bereket niyaz edilir. Bu
duada Peygambere ve salih kullara elbette bir sevgi gösterme vardır.
Fakat namaz kılan kimse ALLAH'ın huzurunda onlardan bir şey isteme
durumunda değil, onlara da derecelerinin yükselmesi için ALLAH'ın
rahmetini isteme, hayatında onlara ikram etme durumunda olacaktır.
Müslüman bütün ömründe bu hareket çizgisini hayatının esası sayacaktır.

Buna karşılık velileri, peygamberleri veya ruhlarını ya da melekleri
müşriklerin araya giren mabudları gibi bir ilâhlık payı vererek sevmek,
onları severken ALLAH'ı ve ALLAH'ın emirlerini unutmak, onlar adına
kurbanlar kesmek, âyinler yapmak, onların isimlerini "Bismillah" gibi
işlerin başı kabul etmek, "Onları, ALLAH'ı sever gibi severler."
ifadesinin tam anlamıyla şüphe yok ki, bir şirk ve küfürdür. Ayrıca
böyle yapmak, onlardan uzaklaşmaktır. Çünkü onlar ancak ALLAH'ı
sevmişlerdir. Üzülmekle beraber müslümanlık adına da böyle batıl bir
sevgi akidesine tutulan ve bununla dindarlık yapıyoruz, zanneden
birtakım gafil kimseler de ortaya çıkmıştır. Bunlar genellikle din
ilminin iyi tahsil edilmediği ve dinî bilgilerin esası bilinmeden
ağızdan ağıza bir efsane gibi dolaştırıldığı cahillik devirlerinde ve
cahillik bölgelerinde ortaya çıkagelmiştir. Çünkü kulluk duygusu
insanlarda yaratılıştan geldiği için gerçek ve gelişmiş din ilmi
sönünce insanlar, ilk cahiliye devrindeki efsanelerle gönlüne doğan
acayip hevesler içinde ibadete çalışır. Hurafelerle boğulur, gider. Ölü
veya diri, cansız veya canlı putlara bağlanır.

…Kısaca, başkanlarını ve büyüklerini, ALLAH'ı sever gibi sevenler ve
onların, ALLAH'ın emrine uymayan emirlerine itaat ederek ALLAH'a isyan
edenler, bunları ALLAH'a eş ve ortak edinmiş olurlar ki, bütün
putperestliğin esası, bu tarz muhabbet beslemektedir. ALLAH'ın
birliğine karşı böyle yapan birtakım insanlar vardır. Bunlar,
başkanlarını, kendilerine uydukları kimseleri ALLAH için değil, ALLAH
gibi severler. : Halbuki mümin olanların ALLAH'a sevgisi, ALLAH için
sevmesi, her şeyden çok ve o müşriklerin tapındıkları eş ve benzerlere
ve hatta varsa ALLAH'a sevgilerinden daha çok ve daha kuvvetlidir.
Çünkü müminler, ancak ALLAH'a yalvarırlar. Müşrikler ise pek
sıkıştıkları ve muhtaç oldukları zaman ALLAH'ı hatırlarlar, ihtiyaçları
kalmayınca da edindikleri eşlere uyarlar.

Bundan dolayı müminin gerek rahatlık zamanında ve gerekse sıkıntı
anında, gerek darlıkta ve gerekse genişlikte ALLAH'a olan sevgisi
devamlıdır.

Kâfir ve müşrik ise bazan Rabbinden yüz çevirir, müşrikler tutarlar bir
puta taparlar. Sonra ondan daha güzel bir şey gördükleri zaman onu
bırakır, buna taparlar. Hatta Bahile kabilesinin yaptığı gibi
acıktıkları zaman mabudlarını yerler. Bu şekilde sevgi besledikleri
şeyi ve mabudlarını değiştirir giderler.

Bunun için onların müminler gibi devamlı bir sevgileri olamaz.
Müminler, tek ALLAH'a inandıkları için bütün sevgileri, bizzat ALLAH'da
toplanır. ALLAH'ın yaratıklarına olan sevgileri de bu başlangıç
noktasından dağılır. Yani sevdiklerini ancak ALLAH için, ALLAH rızası
için severler.

Kâfirler ve müşrikler ise bir mabudun veya bir putun karşılığında diğer
mabudları ve putları da doğrudan doğruya sevdikleri ve bütün
sevgilerini ALLAH sevgisiyle, ALLAH rızasıyla ölçmedikleri için
sevgileri dağınık ve parçalanmıştır. Şüphe yok ki dağınık ve değişen
sevgiler, toplu ve sabit sevgiye göre bir hiç demektir.

Bunun için mümin bir halk topluluğuna sahip olan ve sırf ALLAH için
sevilen başkanlar, kendilerine uyulan insanlar ne kadar mutludurlar!
Şüphe yok ki bu bahtiyarlığa kavuşmak da hakkiyle tek ALLAH'a inanan
bir mümin olmaya, her şeyden, hatta kendinden önce ALLAH'ı sevip,
ALLAH'ın kullarına da ALLAH için muamele etmeye ve ALLAH için sevgi
dağıtmaya bağlıdır. Başka türlü aşırı gidenler veya ihmal edenler,
zulümden kurtulamazlar
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Bakara 165
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bakara SureSi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: Rehberimiz Kur'ani Kerim :: Tefsir-
Buraya geçin: