Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Muhkem-Müteşabih...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Muhkem-Müteşabih... Empty
MesajKonu: Muhkem-Müteşabih...   Muhkem-Müteşabih... I_icon_minitimePerş. Kas. 05, 2009 11:42 pm

Tarih boyunca, Kur'ân-ı Kerîm'i
ve sünneti keyiflerince yorumlayân ve birbirlerini tekfir eden
fırkalara rastlanmıştır. Burada usûle riayet etmeden, şahsî kanaati ile
tefsir eden mükellefin mesûliyetini ele almamız gerekir. Resûl-i
Ekrem'in (sav): "Her kim Kur'ân-ı Kerîm'i (hiç bir ilmi olmadan) kendi
şahsî reyi ile tefsir ederse cehennemdeki yerine hazırlansın"(1)

buyurduğu ve müminleri uyardığı malûmdur. Nasslan şahsî kanaatlerine
göre te'vil eden kimseler, isabet etseler bile, usûl açısından hata
etmiş olurlar? Zira mücerred akla ve şahsî kanaate dayanan keyfi
yorumların sonu yoktur.(2)

Bu kısa girişten sonra muhkem ve müteşabih kavramlarını kısaca
izah edelim. Muhkem lûgatta, metanet verilmiş, sağlam ve kuvvetli
manasına gelir (3)

Manası kolaylıkla anlaşılan, hârici bir tefsire ihtiyaç göstermeyen ve
tek manası olan âyetler muhkemdir. Sarih ve müfesserden daha kuvvetli
olan sözü ifade için kullanılan muhkemin zıddı, müteşabihtir. Tefsir
usûlünde, açık ve tevile muhtaç olmayan âyetlere muhkemât, manâsı gizli
ve te'vile muhtaç olan âyetlere de müteşabihat denilmiştir. Diğer bir
tâbirle müteşabih, bir çok manâya ihtimali olup, bu manâlardan birini
tayin edebilmek için hârici bir delile ihtiyacı olan
âyetlerdir.Kur'ân-ı Kerîm'in ihkâmından maksat, onun kelime ve
manâlarına zarar vermeyecek şekilde sağlamlığı, nazmının güzelliği ise,
tamamının muhkem olduğu sabittir. Bunun delili şu âyet-i kerimedir: "Bu
âyetleri muhkem olan bir kitaptır." (Hûd sûresi:1).

Belâğatını, icâzını ve bir kısmının diğerinden daha zor anlaşılmasını
dikkate aldığımız zaman, Kur'ân-ı Kerîm de müteşabih âyetlerin
(müteşabihât) de bulunduğunu söylememiz zaruri olur. Kur'ân-ı Kerîm'in
tamamının muhkem olduğunu iddia edenler bulunduğu gibi,tamamının
müteşabih olduğunu söyleyenler de olmuştur. Bu iki iddianın da doğru
olmadığı şu âyet-i kerime ile sabittir: "Sana kitabı indiren O'dur.
Ondan bir kısım âyetler muhkemdir ki, bunlar kitabın anası (temeli)dir.
Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar
sırf fitne aramak (ötekini berikini saptırmak) ve (kendi arzularına
göre) te'viline yeltenmek için onun müteşâbih olanına tâbi olurlar.
Halbuki onun te'vilini Allah'tan başkası bilemez. İlimde yüksek pâyeye
erenler ise: `Biz onan inandık, hepsi Rabbimiz katındandır' derler.
Bunları ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar." (Âl-i İmrân sûresi:
7).

Kur'ân-ı Kerîm Resûl-i Ekrem'e (sav) indirilirken, âyetlerinin bir
kısmı herkesin anlayabileceği şekilde (muhkem), diğer bir kısmı da
anlayamıyacağı şekilde (müteşâbih) indirilmiştir. Kat'i farzlari ve
ahkâmı (helâl, haram, namaz, oruç, zekat, hac gibi) beyan eden âyetler,
muhkem vasfına haizdirler. Tariflerden de anlaşılacağına göre, muhkem,
açık ve sarihdir. Müteşâbihat ve kısımları üzerinde değişik görüşler
ortaya atılmıştır. İlimde rasih olanlar ile kalplerinde hastalık
(maraz) bulunanların tesbiti, müteşâbih âyetler vasıtası ile
yapılabilir. Bu hakikatleri esas alan ulemâ, muhkem ile müteşâbihin
tarifini yapmaya gayret etmiştir(4) Ulemânın cumhuru, "müteşâbih
âyetlerin te'vilini Allahu Teâla dan (cc) başka kimse bilemez" görüşünü
benimsemiştir. Onlar, âyetteki Allahu Teâlâ kelimesi üzerinde
vakfederler. Ebu'1 Haseve elEş'arî ise âyetteki vakfın (duruş yeri)
ve'r-râsihûne fî'l-ilmi de olması lâzım geldiğini ve râsihlerin de
müteşâbih âyetlerin tevilini bilebileceklerini söylemektedirler.(5)
Kıraat ihtilâfı değişik meseleleri gündeme getirmektedir. Bu görüşü Ebû
İshak eşŞirazî daha vazıh bir şekilde açıklamıştır. Selef-i sâlihin
döneminde, bu müteşâbih âyetler olduğu gibi kabul edilmiş ve bunlar
üzerinde durulmamıştır. Zira Allahu Teâlâ (cc) bu gibi âyetleri
kurcalayanların kalplerinin hasta olduğunu haber vermektedir. Resûl-i
Ekrem de (sav) müteşâbih âyetlere tâbi olanlardan sakınmayı tavsiye
etmiştir. Fakih sahabeler ve halife Hz. Ömer (ra) müteşâbihatı
keyiflerine göre yorumlayanların ta'ziren cezalandırılacağını beyan
etmişlerdir Meselâ, tabiûn dan İbn Subeyg adında bir şahıs Medine'ye
gelip Kur'ân-ı Kerîm'in müteşâbihatı hakkında sualler sormaya
başlayınca, rahatsızlık ortaya çıkmıştır. Bunu haber alan Halife Hz.
Ömer (ra) onu huzuruna çağırmış, sorguya çekmiş ve yaş hurma dalları
ile başını kanatıncaya kadar dövülmesini emretmiştir. Daha sonra o
şahsı Medine'den memleketine göndermiş ve onunla hiç kimsenin
görüşmemesini Ebû Musa el-Eş'arî'ye emretmiştir (6)

Râğıb el-Isfahânî, müteşabih âyetlerin, manasına vukûf yönünden üç
kısımda incelenebileceğini ifade eder. Birincisi: Bilinmesine imkân
olmayan müteşâbihlerdir ki, bunu ancak Allah bilir (kıyamet vakti
gibi). İkincisi: İnsanoğlu sebeplere tevessül ederek onun manasını
bilebilir. Meselâ garib kelimeler, muğlak hükümler gibi. Üçüncüsü:
Yukarıda zikrettiğimiz iki madde arasında olanlardır ki, bu da ilimde
rusûh sahibi olan bazı zevata tahsis edilmiş, diğerlerinden ise
gizlenmiştir.(7)

Genel olarak usûl ulemâsı müteşâbihatı iki kısma ayırmıştır: (a) Muhkem
ile mukayese edildiğinde manâsı bilinebilen; (b) Hakikatını bilmeye
imkân olmayan âyetlerdir. Mücahid, bunları şöyle tarif etmektedir:
Muhkem âyetler helâl ve harama dair olanlardır. Müteşâbihler ise,
bazısı bazısını tasdik ve tefsir eden âyetlerdir. İbn Ebi Hatim de, Ali
b. Ebi Talha tarikıyle İbn Abbas'dan şöyle rivayet etmektedir:
Muhkemler nasih helâl, haram, hudud, feraiz, iman edilip amel edilen
hususlardır. Müteşabihler ise, mensuh, mukaddem, muahhar, emsâl,
yeminler, iman edilip amel edilmeyen hususlardır (8)Müteşabihin
kaynağında Allahu Teâla nın muradının gizliliği bahis konusu olduğuna
göre, bu gizlilik bazen lafızda, bazen manada, bazen de her ikisinde
birden olur. Müteşabih olan sıfatlar hakkında ulemâ iki mezhebe
ayrılmıştır. Birincisi, Allahu Teâla nın müteşabih olan sıfatları malûm
gibi görünürse de bu sıfatların zâtına isnadı muhal olduğundan,
bunların medlûllerinin tayinini Allahu Teâlâ'nın mutlak ilmine tefviz
ve havale etmektir. Onlara sadece inanmak gerekir. Meselâ, meşhur imam
Mâlik b. Enes'e istiva hakkında sorulduğunda: "İstiva malûmdur ki,
keyfiyeti meçhûldür, ondan sual etmek bid'attır. Senin kötü bir insan
olduğunu zannederim, onu benden uzaklaştırın" demiştir. İkincisi;
zahiri muhal olan lafzı, Allahu Teâla nın (cc) zâtına lâyık olan bir
manaya hamledenlerin mezhebidir. Bu mezheb İmamu'I-Harameyn,
Abdu'l-Melik b. Ebi Abdillah b. Yusuf b. Muhammed el-Cuveynî,
Ebu'l-Maalî'ye ve onları takip edenlere nisbet edilmiştir.(9)
Hapsedilemeyecek bir fıtratta yaratılan insan zekâsı, müteşâbihat
üzerinde de işlemeye devam etmiştir. Hele İslâmiyeti ifsad etmek
isteyenlerin, bu gibi âyetlere gelişi güzel manâ verişlerini frenlemek
ve aynı zamanda kötü neticelerinden müslümanları korumak için müteşâbih
âyetleri İslâm'ın ruhuna uygun bir şekilde tevil etmek mecburiyeti
hâsıl olmuştur.Kur'ân-ı Kerîm'de müteşâbih âyetlerin bulunması,
insanlık için bazı faydalar temin etmektedir. Genellikle bu âyetler
sayesinde İslâmiyette insan fikri dondurulmamış, geniş bir fikir
hürriyetine müsaade verilmiş ve dinin temellerini kuvvetlendirmekte
esaslı rol oynamıştır. Çünkü bu âyetler birkaç manâya tahammül edebilen
bir mahiyete haizdir. Müslümanları daha çok öğrenmeye ve başka
bilgilere de sahip olmaya sevketmiştir. Yine bu âyetler sayesinde dinin
tebliğine ve tesisine mani olmak için sorulan suallere susturucu
cevaplar verilmiş ve ilk günde meydana gelecek fesadların önüne
geçilmiştir.(10) Kur'ân-ı Kerîm de muhkemle beraber müteşâbihin
bulanması, insanoğlu için bir denemedir. Acaba insanlık, dosdoğru olan
Peygamber'in haberine itimad ederek gayba inanacak mı? Kur'ân-ı Kerîm
bunu güzel bir şekilde ifade eder: Hidayete erenler buna inandık
derler; kalplerinde eğrilik bulunanlar, o Rablerinden bir hak olduğu
halde onu inkâr ederler ve fitne aramak için onun müteşâbih olanına
tâbi olurlar. Bunun diğer bir faydası, insanoğlu ne kadar istidat ve
ilim sahibi olursa olsun, onun âciz ve mahlûk olduğunu gösteren bir
delil de bu müteşâbihattır. Bu âyetler, Allah'ın ilmiyle herşeyi ihata
ettiğini, mahlûkâtın O'nun ilminden ancak O'nun dileyeceği kadarını
alabileceğini ifade eder.(11) İnsan, Hâlıkının karşısında kul olduğunu
idrak eder. Müteşâbih âyetler sebebiyle aklî deliller ön plâna
çıkmıştır. Akıllı olması hasebiyle kıymet kazanan insanın şerefini
yükseltmiş olur.

KAYNAKLAR

(1) Sünen-i Tirmizî, İstanbul 1401, c. V, sh. 199, Had. No: 2951.

(2) İmam-ı Suyûtî, Miftahu'I-Cenne fi Ihtica'c bi's-Sünne, Beyrut 1989, sh. 62.

(3) M. Zeki Pakalın, Terimler Sözlügü, İstanbul, ty. c.II, sh. 571.

(4) İmam-ı Suyûtî, el-Itkan fi Ulûmi'f-Kur'ân, Kahire 1368, c. lI, sh. 2-3.

(5) Subhi es-Sâlih, Mebahi's fi Ulûmi'l-Kur'ân, Beyrut 1965, sh. 282.
(Ebû İshak eş-Şirazî: "(Kur'ârı da) Allahu Teâl� nın ilmini, sadece
kendine mahsus kıldığı birşey yoktur. Aksine, âlimleri o ilme vâkıf
kılmıştır. Çünü AlLahu Teâlâ (cc) bunu âlimleri medh sadedinde
söylemiştir. Şayet onun manâsını bilmeyecek olsalar, avam tabakasına
ortak olmuş olurlar" demittir).

(6) Sahih-i Buharî, İstanbul 1401, c. VI, sh. 42.

(7) İbn-i Manzur, Lisânu'I-Arab, Beyrut 1955, c. XIII, sh. 505.

( 8 Sahih-i Buharî, c. VI, sh. 4I.

(9) Suyûtî, a.g.e., sh. 2.

(10) Subhi es-Sâlih, a.g.e., sh. 284.

(11) Geniş bilgi için bkz. ez-Zerkânî, Menâhilu'l-Irfan fi Ulûmi'l-Kur'ân, Kahire 1957, c. II, sh.178-181.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Muhkem-Müteşabih...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: Rehberimiz Kur'ani Kerim :: Kur'ani Kavramlar-
Buraya geçin: