Zehra Admin
Mesaj Sayısı : 724 Kayıt tarihi : 31/10/09 Yaş : 33 Nerden : Almanya
| Konu: Dinin Elden Çıkışı Sünnetin Terkiyle Başlar... Salı Kas. 03, 2009 2:14 am | |
| Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetin birer birer terkiyle ortadan kalkar. (Darimi, Mukaddime 16)
İslam tarihinde çeşitli dönemlerde çeşitli sapmalar yaşandı. Farklı mezhepler, İslam’ın özünden uzaklaşarak çeşitli sapkın itikatlara sahip oldular, sapkın uygulamalara giriştiler. Hariciler’den Batiniler’e, Fatımiler’den Mutezile’ye kadar çeşitli fırkalar, çeşitli sapkınlık dereceleriyle, Kuran’ın ve Allah Resulü'nün (s.a.v.)yolundan saptılar. Son dönemlerde bu sapmalara bir yenisi daha eklenmiş bulunuyor. Bazı insanlar, Resulullah’ın (s.a.v.) sünnetini reddediyorlar. "Kuran’ı okuruz, Resulullah’tan (s.a.v.) gelen bir açıklamaya muhtaç olmadan onu kendi başımıza anlarız"diyorlar. "Yalnızca Kuran"diyerek, Kuran’ın hayata geçirilmesi ve uygulanması anlamına gelen sünnete yüz çeviriyorlar. Oysa "yalnızca Kuran"sloganı ile ortaya çıkan bu "sünnet’i terketmiş İslam"akımı, bizzat Kuran’ın hükümlerini göz ardı etmektedir. Çünkü sünnet, Kuran’ın bir açıklamasıdır ve daha da önemlisi, Kuran’da bizzat emredilmiştir. Allah (c.c.), ümmeti yalnızca Kitap’a itaatle yükümlü kılmamış, aynı zamanda Resulullah’a (s.a.v.) itaati de farz olarak emretmiştir. Bu nedenle, İslam ancak sünnetle birlikte gerçek İslam olur. Kuran, ancak sünnetin yardımıyla ümmet tarafından anlaşılıp uygulanabilir. Sünnet ise, Resulullah’ın (s.a.v.)sahih hadislerinin toplanması ve sonra da büyük alimler tarafından yorumlanması oluşan Ehl-i Sünnet itikadıdır. İşte bu kitapçık, "sünneti terketmiş İslam"tehlikesine karşı, Ehl-i Sünnet itikadının temellerini genç nesl aktarmak ve bu itikadın önemini vurgulamak için yazılmıştır.
Kuran’ın Emrettiği Sünnet
Kitaba başlamadan önce, "sünneti terketmiş İslam"tehlikesine cevap vermek gerekir. Öncelikle bilinmelidir ki, sünnet, Kuran’dan ayrı değildir. Sünnet; son ilahi kitap Kuran’ın -Kuran’ın ifadeleriyle- son peygamber, alemlere rahmet, büyük ahlak sahibi, müminlere pek düşkün, onların sıkıntıya düşmesi kendisine çok ağır gelen, onların ağır yüklerini üzerlerindeki taassup zincirlerini indiren Allah (c.c.) elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından ortaya konmuş evrensel yorumudur. Bu yorum olmadan Kuran’ın anlaşılması ve hayata geçirilmesi mümkün olmaz. Örneğin, Kuran müminlere; diğer müminlere karşı şefkatli olmayı, güzel söz söylemeyi, tevazulu davranmayı emretmiştir. Kafirlere karşı ise, sert ve caydırıcı olmayı farz kılmıştır. Temizliği şart koşmuştur. Ancak bunların nasıl gerçekleştirileceği Kuran’da detaylandırılmaz. Nasıl şefkat gösterileceği ya da "sert ve caydırıcı"davranılacağı, bunların ölçüsü bildirilmemiştir. Peki mümin, bunların nasıl ve ne ölçüde uygulanacağını nereden öğrenecektir. Kuran şu hükmü verir: "Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır." (Ahzap Suresi, 21) Resulullah (s.a.v.), örnektir. Mümin, Resulullah’ın (s.a.v.) sünnetine bakar ve uygulamaları oradan öğrenir. Nitekim sünnete bakıldığında hemen görülür ki, Resulullah (s.a.v.) ümmetine her konuyu öğretmiş, onların izzet ve şerefine yaraşır davranışları göstermiştir. Bunda küçük işlerle meşguliyet gibi bir basitlik değil, en küçük ayrıntıyı bile ihmal etmeme derecesinde bir ciddiyet, sorumluluk ve hassasiyet yatmaktadır. Bu durum, Resulullah (s.a.v.)’ın ümmetine Kuran ile birlikte bir de "hikmet”i öğretmekte oluşunun bir sonucudur. Bir ayet, bu konuyu şöyle açıklar:
"Andolsun ki Allah, mü’minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler." (Ali İmran Suresi, 164) Resulullah’a İtaat
Resulullah’ın (s.a.v.) müminler için taşıdığı hayati önem, ona hitap eden ayetlerde şöyle vurgulanır:
"Şüphesiz, biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ki Allah’a ve Resûlü’ne iman etmeniz, O’nu savunup-desteklemeniz, O’nu en içten bir saygıyla-yüceltmeniz ve sabah akşam O’nu (Allah’ı) tesbih etmeniz için. Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir." (Fetih Suresi, 8-10)Resulullah’a biat eden, Allah’a biat etmiştir. Bu ilahi kural, bir başka ayette şöyle açıklanır: "Kim Resulullah’a itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur."(Nisa Suresi, 80)
Dikkat edilirse, ayette "Resulullah’a itaat"kavramı üzerinde durulmaktadır. İşte bu kavram, Resulullah’ın (s.a.v.) az önce değindiğimiz "örnek olma"vasfının yanında, ikinci bir vasfını, "hüküm koyucu"özelliğinden kaynaklanmaktadır. Kuran göstermektedir ki, Resulullah’ın (s.a.v.) emirlerine ve koyduğu kullara uymak, aynı Allah’ın (c.c.) kitabındaki ayetlere uymak gibi farzdır. Nitekim bir başka ayet, Resulullah’ın (s.a.v.) sözkonusu yasaklama ve emretme yetkilerini şöyle açıklar:
"Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır." (Araf Suresi, 157) Bir diğer ayette ise şöyle denir:
". Resul size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan korkun." (Haşr Suresi, 7) Bu ayetler, peygamberin, Kuran’da haram kılınmış olan şeylerin dışında da bazı şeyleri ümmetine yasaklayabileceğini göstermektedir. Bu nedenledir ki, peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurur: "Sizi bir şeyden men ettiğim zaman ondan kesinlikle kaçının. Bir şey emrettiğimde ise, onu gücünüz yettiğince yerine getirin."(Buhari, İ’tisam 2) Başka ayetlerde de peygamberin sözkonusu "hüküm koyucu"özelliği haber verilir. Müminlerin anlaşamadığı herhangi bir konu, Resulullah’a (s.a.v.) götürülecek ve o karar verecektir:
"Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve elçisine döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir." (Nisa Suresi, 59) Resulullah’ın (s.a.v.) sözkonusu hüküm verici özelliği o denli kesindir ki, buna itaat etmeyen, hem de kalbinde bir sıkıntı duymadan, seve seve itaat etmeyenler mümin sayılmazlar: "Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar." (Nisa Suresi, 65) Bir başka ayet, Resulullah’ın (s.a.v.) hükmünün kesinliğini şöyle vurgular:
"Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır." (Ahzab Suresi, 36)Resulullah’ın (s.a.v.) bu "hüküm verici"vasfına karşı çıkmak, onun verdiği hükme karşı gelmek ise küfürdür ve cehennemle cezalandırılır:
"Kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!." (Nisa Suresi, 115)
Peygamberin hüküm koyuculuğu ve örnek olma vasfı, Kuran’da bu denli muhkem bir biçimde açıklanmışken, Resulullah’ı (s.a.v.) sünnetinden yüz çevirmeyi savunmak, kuşkusuz Kuran’a aykırı bir düşüncedir. Muhammed Esed’in de veciz bir şekilde ifade ettiği gibi "her yaptığı işte ve her emrinde ona ittiba etmek, İslam’a ittiba etmenin kendisidir. Onun sünnetinden uzaklaşmak ise islam’ın hakikatinden uzaklaşmaktır."(Muhammed Esed, el-İslam ala Mufterakit-Turuk, s. 110)Nitekim Ashab-ı kiram da öyle yapmış, her işlerinde Kuran’la birlikte Kuran’ın hayata geçmiş hali olan Resulullah’a (s.a.v.) uymuşlardır. Bir sahabeden şu söz aktarılır: Tirmizi, Menakıb 7/147 "Biz hiç bir şey bilmezken Allah bize Muhammed’i (SAV) peygamber olarak gönderdi. Biz, Muhammed’i neyi, nasıl yaparken görmüşsek, onu öylece yaparız. " (Nesai, Taksir 1) Şu halde, "Kur’an’a dönelim, fakat sünnete ihtiyacımız yok"düşüncesinin İslam’a uygun bir düşünce olmadığı ve İslam’ı bilmemekten kaynaklandığı ortadadır. Bu görüşün sahipleri, muhtedi Profesör Muhammed Esed’in örneği ile, bir köşke girmek isteyen fakat, kapısını açabilecekleri anahtarı kullanmayı istemeyen kimselere benzemektedirler. Sünnetin kendisine sarılanları kurtardığı kesindir. Dahhak şöyle der: "Cennet ile sünnet aynı konumdadır. Zira ahirette cennete giren, dünyada sünnete sarılan kurtulur."(Tefsiru Kurtubi, xıı, 365) İmam Malik de sünneti Nuh aleyhisselamın gemisine benzetmiş ve "kim ona binerse, kurtulur, kim binmezse boğulur"demiştir. (Süyuti, Miftahu’l Cenne, s. 53-54)
Sünnet o denli büyük bir kurtuluş yoludur ki, Kuran, Resulullah’ın (s.a.v.) emir ve yasaklarını "hayat verecek şeyler"olarak tanımlar:
"Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resûlü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız." (Enfal Suresi, 24)
Tüm bu ayetler, "sünnet’i terketmiş İslam"kavramının, Kuran’a aykırı bir batıl inanç olduğunu göstermektedir. Din, kitap ve Resulullah’la (s.a.v.) birlikte bir bütündür. Birinin eksilmesi sözkonusu olamaz. Resulullah’ın (s.a.v.) örnek davranışlarını, öğrettiği hikmetleri ve verdiği hükümleri bize ulaştıran kaynak ise Sünnet’tir, Ehli-Sünnet itikadıdır. Şu halde, bu itikad, "Nuh’un gemisi”dir.
| |
|