Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Adaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Adaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer Empty
MesajKonu: Adaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer   Adaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 2:21 am

Adâletin timsâli ikinci büyük halîfe:
Hz. ÖMER

Hz. Hamza’nın Müslüman olması üzerine, Mekkeli müşriklerin telâş ve
endîşeleri had safhaya varmıştı. Çünkü parmakla gösterilen
kahramanlardan biri de Müslüman olmuş, Resûlullahın saflarında yer
almıştı. Bu beklenmedik hâdise, müşrikleri, büsbütün çileden çıkardı.

Hz. Ömer bu sırada daha Müslüman olmamıştı. Bir gün, Resûlullah
efendimizi, gördüğü yerde öldürmek niyetiyle evinden çıktı. Sevgili
Peygamberimizi Mescid-i Harâm’da namaz kılarken buldu ve namazın
bitmesini isteyerek, dinlemeye başladı. Habîb-i ekrem efendimiz,
El-Hâkka sûre-i şerîfini okuyordu.

Kalbim meyletti

Hattâboğlu Ömer, Peygamber efendimizin okuduklarını hayranlıkla
dinliyordu. Ömründe böyle güzel sözler duymamıştı. Bunu kendisi,
sonradan şöyle anlatır:

“Dinlediğim bu sözlerin belâgatına, düzgünlüğüne, derli topluluğuna
hayrân olmuş, niçin geldiğimi unutmuştum. Bu hâdiseden sonra, kalbimde
İslâma karşı bir istek hâsıl oldu.”

Bu hâdisenin, Hz. Ömer’in Müslüman olmasında mühim te’sîri olmuştur.
Çünkü kalbini yumuşatmış, Müslüman olmasına zemin hazırlamıştır.

Hz. Hamza’nın Müslüman olmasından üç gün sonra, Ebû Cehil, müşrikleri toplayıp dedi ki:

- Ey Kureyş! Muhammed, putlarımıza dil uzattı. Bizden önce gelen
atalarımızın Cehennemde azâb gördüklerini, bizim de oraya gideceğimizi
söyledi! Onu öldürmekten başka çâre yoktur! Onu öldürecek kişiye, yüz
kızıl deve ve sayısız altın vereceğim!

Bir anda Hattâboğlu Ömer’in kalbinden, İslâma olan istek kayboldu ve yerinden fırlayarak dedi ki:

- Bu işi Hattâboğlundan başka yapacak yoktur.

- Haydi Hattâboğlu! Görelim seni! Bu işi senden başka yapabilecek kimse yoktur.

Hattâboğlu Ömer, kılıcını kuşanarak yola düştü. Giderken Nu’aym bin Abdullah’a rastladı.

Yolda Nuaym bin Abdullah kendisine sordu:

- Yâ Ömer, böyle şiddet ve hiddetle nereye gidiyorsun?

- Milletin arasına nifâk sokan, kardeşi kardeşe düşüren bir kimseyi öldürmeye gidiyorum.

- Yâ Ömer, güç bir işe gidiyorsun. Onun Eshâbı çevresinde pervane gibi
dönmektedir. Ona birşey olmasın diye titremektedirler. Onun yanına
yaklaşıp, zarar veremezsin!

Yakınlarınla uğraş

Bu söze çok hiddetlenen Hz. Ömer kılıcına sarıldı:

- Yoksa sen de mi onlardansın? Önce senin işini bitireyim.

Nuaym bin Abdullah cevap verdi:

- Sen benimle uğraşacağına, kardeşin Fâtıma ile enişten Saîd’in yanına
git! Onlar, çoktan Müslüman oldular. Sen önce kendi yakınların ile
uğraş!

- Hayır, onlar Müslüman olamazlar.

- Bana inanmazsan, git evlerine, kendilerine sor!

Bunun üzerine Hz. Ömer, kardeşini merak edip, öfkeyle hemen evlerine
gitti. O sıralarda Tâhâ sûresi yeni nâzil olmuş, eniştesi Saîd ile
kızkardeşi Fâtıma bunu yazdırıp, Hz. Habbâb bin Eret adındaki sahâbîyi
evlerine getirmiş, okuyorlardı.

Hattâboğlu Ömer, kapıdan bunların sesini duydu. Kapıyı çok sert çaldı.
Onu, kılıcı belinde kızgın görünce, yazıyı saklayıp, Hz. Habbâb’ı
gizlediler. Sonra kapıyı açtılar. İçeri girince sordu:

- Ne okuyordunuz?

- Bir şey okumuyorduk.

- Hayır, okuyordunuz. İşittiğim doğru imiş. Siz de O’nun sihrine aldanmışsınız!

Niçin utanmazsın?

Hz. Sa’îd’i yakasından tutup, yere attı. Kardeşi, efendisini kurtarayım
derken, onun yüzüne de öfkeli bir tokat indirdi. Yüzünden kan akmaya
başladığını görünce, kardeşine acıdı. Fâtıma’nın canı yanmış, kana
boyanmış idi. Fakat îmân kuvveti, kendisini harekete getirip, Allahü
teâlâya sığınarak dedi ki:

- Yâ Ömer! Niçin Allahtan utanmaz, âyetler ve mu’cizeler ile gönderdiği
Peygamberine inanmazsın? İşte ben ve zevcim, Müslüman olmakla
şereflendik. Başımızı kessen de bundan dönmeyiz.

Sonra Kelime-i şehâdeti okudu. Hattâboğlu Ömer, kızkardeşinin bu îmânı
karşısında birden yumuşadı ve yere oturdu. Yumuşak sesle dedi ki:

- Hele şu okuduğunuz kitabı çıkarın.

- Sen temizlenmedikçe, onu sana vermem.

Ömer bin Hattâb gusül abdesti aldı. Ondan sonra Fâtıma, âyet-i kerîme
yazılı sahifeyi getirdi. Ömer bin Hattâb güzel okurdu. Tâhâ sûresini
okumaya başladı. Kur’ân-ı kerîmin fesâhatı, belâgatı, ma’nâları ve
üstünlükleri kalbini gitgide yumuşattı.

(Göklerde ve yeryüzünde ve bunların arasında ve yedi kat toprağın
altındaki şeyler hep O’nundur) [Tâhâ: 6] meâlindeki âyet-i kerîmeyi
okuyunca, derin derin düşünceye daldı. Dedi ki:

- Yâ Fâtıma! Bu bitmez tükenmez varlıklar, hep sizin taptığınız Allahın mıdır?

- Evet, öyle ya! Şüphe mi var?

- Yâ Fâtıma! Bizim binbeşyüz kadar altından, gümüşten, tunçtan, taştan
oymalı, süslü heykellerimiz var. Hiçbirinin, yeryüzünde bir şeyi
yok.Şaşkınlığı büsbütün artmıştı. Biraz daha okudu.

(Allahü teâlâdan başka ibâdet edilecek, tapılacak hak bir ilâh, bir
ma’bûd yoktur. En güzel isimler O’nundur) [Tâhâ: 8] meâlindeki âyet-i
kerîmeyi düşündü. Sonra dedi ki:

- Hakîkaten, ne kadar doğru.

Ömer ile kuvvetlendir

Habbâb bu sözü işitince, gizlendiği yerden fırladı ve tekbîr getirdikten sonra müjdeyi verdi:

- Müjde yâ Ömer! Resûlullah efendimiz Allahü teâlâya duâ ederek, “Yâ
Rabbî! Bu dîni, Ebû Cehil yahut Ömer ile kuvvetlendir, buyurdu. İşte bu
devlet, bu saâdet sana nasîb oldu.

Bu âyet-i kerîme ve bu duâ, Hattâboğlu Ömer’in kalbindeki düşmanlığı sildi, süpürdü. Hemen;

- Resûlullah nerede? Beni, Resûlullaha götürür müsünüz? dedi. Zîrâ kalbi, Resûlullaha tutulmuştu.

Ömer bin Hattâb’ın Resûlullahı görmek için yola çıktığı sırada, Resûl-i
ekrem, Hz. Erkâm’ın evinde Eshâbına nasîhat veriyordu. Hattâboğlu
Ömer’in geldiği, Erkâm’ın evinden görüldü. Kılıcı da yanında idi.
Heybetli, kuvvetli olduğundan, Eshâb-ı kirâm, Resûlullahın etrafını
sardı. Hz. Hamza dedi ki:

- Ömer’den çekinecek ne var, iyilik ile geldi ise, hoş geldi. Yoksa o
kılıcını çekmeden başını uçururum. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

- Yol verin, içeri gelsin!

Îmâna gel yâ Ömer!

Cebrâil aleyhisselâm, daha önce, Ömer bin Hattâb’ın îmân etmek için
geldiğini ve yolda olduğunu haber vermişti. Resûlullah efendimiz, onu,
tebessüm buyurarak karşıladı. Ömer bin Hattâb, Resûlullahın önünde diz
çöktü. Resûlullah efendimiz, onu, kolundan tutup buyurdu ki:

- Îmâna gel, yâ Ömer!

O da temiz kalb ile Kelime-i şehâdeti söyledi. Eshâb-ı kirâmın, sevinçten söyledikleri tekbîr sesleri göğe yükseldi.

Hz. Ömer, Müslüman olduktan sonraki hâlini şöyle anlattı:

“Müslüman olduğum zaman, Eshâb-ı kirâm, müşriklerden gizlenir ve
ibâdetlerini gizli yaparlardı. Bu duruma çok üzüldüm ve Resûlullaha
suâl ettim:

- Yâ ResûlAdaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer Allah! Biz hak üzere değil miyiz?

- Evet. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, ister ölü ister diri olunuz, muhakkak hak üzerindesiniz.

- Yâ ResûlAdaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer Allah! Mâdem ki biz hak üzerinde, müşrikler de bâtıl yoldadırlar, o hâlde ne diye dînimizi gizliyoruz? VAdaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer Allahi
biz, dîn-i İslâmı, küfre karşı açıklamaya daha haklı ve daha lâyıkız.
Allahü teâlânın dîni, Mekke’de, hiç şüphesiz üstün gelecektir. Kavmimiz
bize karşı insaflı davranırlarsa ne âlâ, yok taşkınlık etmek
isterlerse, kendileriyle çarpışırız.

Yâ ResûlAdaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer Allah!
Seni hak Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemîn ederim ki, hiç
çekinmeden ve korkmadan, oturup İslâmı anlatmadığım bir müşrik
topluluğu kalmayacaktır. Artık ortaya çıkalım.

Kabûl buyurulunca, iki saf hâlinde dışarı çıkıp, Harem-i şerîfe doğru
yürüdük. Safların birinin başında Hamza, diğerinin başında da ben
vardım. Sert adımlarla, toprağı un edercesine, Mescid-i harâma girdik.
Kureyşli müşrikler, bir bana, bir Hz. Hamza’ya bakıyorlardı.Adaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer Angel

Beni bilen bilir

Hz. Ömer’in bu gelişi üzerine, Ebû Cehil ileri çıkıp, “Yâ Ömer! Bu ne
hâldir?” deyince, Hz. Ömer hiç aldırış etmeden Kelime-i sehâdet
getirdi:

- Eşhedü en lâ ilâhe illAdaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer Allah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh!

Ebû Cehil ne diyeceğini şaşırdı. Donup kaldı. Hz. Ömer bu müşrik gürûhuna dönerek dedi ki:

- Ey Kureyş! Beni, bilen bilir! Bilmeyen bilsin ki, ben Hattâboğlu
Ömer’im. Karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen yerinden
kıpırdasın! Kımıldayanı, kılıcımla doğrayıp yere sererim!

Bunun üzerine Kureyşli müşrikler, bir anda dağılıp, oradan uzaklaştılar.

Böylece, ilk defa Harem-i şerîfte açıktan namaz kılındı.

Hz. Ömer, haksızlık karşısında çok hiddetli olduğu gibi, adâletin
yerine getirilmesinde de o kadar şefkâtli idi. Bu yüzden adâleti ile
meşhûr olmuştur.

Bir gün at satın almak istedi. Atı tecrübe etmek niyetiyle biniciye
verdi. Ata binen kimse, koştururken, at tökezleyip kazâya uğradı. Hz.
Ömer atı satıcısına geri vermek istediğinde, satıcı almadı. Sonunda
durum, Kâdî Şüreyh hazretlerine intikal etti. Kâdî sordu:

- At, sahibinin izniyle mi koşturuldu?

Hz. Ömer dedi ki:

- Hayır, ben denemek için koşturdum.

Atı almak macbûriyetindesiniz

Bunun üzerine, kâdî şu hükmü verdi:

- Şâyet at sahibinin rızâsı ile tecrübe edilseydi, sahibine iâde
edilebilirdi. Fakat, siz sahibinden izin almadığınız için geri
veremezsiniz, atı almak mecbûriyetindesiniz.

Hz. Ömer;

- Hak ve adâlet husûsunda boynumuz kıldan incedir, deyip atın bedelini verdi.

Hz. Ömer, sonu pişmanlık olan iş yapmazdı.

Onun zamanında, Müslümanlar İslâmiyeti İran içlerine kadar yaydılar.
İranlı meşhûr kumandan Hürmizân, teslîm olmamak için çok direndi, fakat
hayatının tehlikeye girdiğini görünce teslîm oldu. Hz. Ömer, huzûruna
çıkartılan Hürmizân’a sordu:

- Bize söyliyeceğin bir şey var mıdır?

- Var! Fakat önce ölecek miyim, kalacak mıyım bunu bilmem lâzımdır.

- Konuş, sana zarar gelmiyecektir.

- Ey büyük halîfe, önceleri biz İranlılar siz Arabları öldürüyor, zorla
mallarınızı ellerinizden alıyorduk. Ne zaman ki, Allah size peygamber
gönderdi. Ondan sonra bizim üstünlüğümüz sona erdi. Siz azîz, biz zelîl
olduk.

Söz vermiştiniz

Hz. Ömer, Enes bin Mâlik’e sordu:

- Ne yapalım bunu?

- Öldürmeyelim! Çünkü arkasında büyük bir kalabalık vardır. Belki onlar, ileride Müslüman olabilirler.

- Fakat o, Resûlullahın kıymetli arkadaşlarını şehîd etti. Onu sağ bırakmamız uygun olur mu?

- Yâ Ömer bunu öldürmememiz lâzımdır. Çünkü, “Konuş sana benden zarar gelmez” diye söz de vermiştin.

Hz. Ömer, kim tarafından söylenirse söylensin, doğru sözü hemen kabûl
ederdi. Enes bin Mâlik hazretlerinin bu sözleri üzerine, onu
öldürmekten vazgeçti. Birçok sahâbînin şehîd olmasına sebep Hürmizân'ın
hayatını bağışladı.

Bir müddet sonra da, Hürmizân Müslüman oldu. Ayrıca onun vesîlesi ile
birçok kimse îmâna geldi. Hz. Ömer eski can düşmanını bile maaşa
bağladı. Çünkü adâlet bunu gerektiriyordu. Adâlet, şahsî fikrin,
hissiyâtın üzerinde idi.

Hz. Ömer Şam’ı ziyâret ettiğinde, ordusunun kumandanı Ebû Ubeyde bin Cerrâh hazretleri büyük bir kalabalıkla karşıladı.

Hz. Ömer ile kölesi beraberlerindeki tek deveye nöbetleşe biniyorlardı.
Şehre girişte, sıra köleye gelince, Halîfe devesinden indi. Yerine
kölesini bindirdi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp
dereden geçti.

Hakîr bir kavimdik

Uzaktan bakan; deveye binmiş köleyi halîfe, devenin yularını çeken Hz.
Ömer’i de köle zannediyordu. Bunu gören Ebû Ubeyde bin Cerrâh dedi ki:

- Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halîfesini
görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl îzâh
edebilirsiniz? Sizi köle zannedecekler, küçümseyecekler.

Hz. Ömer buyurdu ki:

- Yâ Ebâ Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vâsıtaya
binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce
zelîl ve hakîr bir kavimdik. Allahü teâlâ, bizleri Müslümanlıkla
şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi zelîl
eder, herşeyden aşağı eder.

Bu şekilde şehre girdiler. Gerçekten bu hareketi, onun şerefini
küçültmedi, aksine büyüttü. Biz bile 1400 sene sonra, burada, örnek bir
hareket diye anlatıyoruz. Eğer tersi olsaydı, o zaman orada unutulup
gidecekti.

Halîfe Hz. Ömer, Şam'a gidiyordu. Şam'da vebâ hastalığı olduğu işitildi.Yanında

bulunanların ba’zısı;
- Şam’a girmiyelim, dedi. Bir kısmı da;
- Allahü teâlânın kaderinden kaçmıyalım, dedi. Halîfe de buyurdu ki:

- Allahü teâlânın kaderinden, yine O’nun kaderine kaçalım, şehre
girmiyelim. Birinizin bir çayırı ile, bir çıplak kayalığı olsa,
sürüsünü hangisine gönderirse, Allahü teâlânın takdîri ile göndermiş
olur.

İlk karantina

Sonra Abdürrahmân bin Avf hazretlerini çağırıp sordu:

- Sen ne dersin?

- Resûlullahtan işittim. “Vebâ olan yere girmeyiniz ve vebâ olan bir
yerden, başka yerlere gitmeyiniz, oradan kaçmayınız!” buyurmuştu.

Halîfe de;

- Elhamdülillah, benim sözüm, hadîs-i şerîfe uygun oldu, deyip, Şam’a girmediler.

Böylece ilk defa karantina uygulaması yapıldı. Vebâ bulunan yerden
dışarı çıkmanın yasak edilmesine sebep, sağlam olanlar çıkınca,
hastalara bakacak kimse kalmaz, helâk olurlar. Vebâlı yerde, kirli hava
ya’nî mikroplu hava, vebâ basilleri, herkesin içine yerleşince,
kaçanlar, hastalıktan kurtulamaz ve hastalığı başka yerlere götürmüş,
bulaştırmış olurlar.

Hz. Ömer, devlet başkanı seçildiğinde, Hz. Ebû Bekir’e ta’yîn edilen maaş kadar ücret alıyordu.

Bu şekilde bir müddet devam edildi. Daha sonra, Hz. Ömer, geçim sıkıntısına düştü.

Bu durumu gören, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden ba’zıları toplanıp, bu
durumu görüştüler. Zübeyr bin Avvâm hazretleri şöyle bir teklifte
bulundu:

- Kendisine söyliyerek maaşını artıralım.

Teklifi bildirelim

Toplantıda bulunan Hz. Ali buyurdu ki:

- Bu teklifi kabûl edeceğini zannetmiyorum. İnşâAdaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer Allah kabûl eder. Gidip teklifi bildirelim.

Bu arada, Hz. Osman söz alıp buyurdu ki:

- Ömer’in hak ve adâlette ne kadar ta’vîzsiz olduğunu hepimiz
biliyoruz. Bu teklifimizi bizzat kendimiz değil, kendisini kıramıyacağı
birine söyletelim. Bunu, kızı Hafsa’ya anlatalım, o teklif etsin!

Hz. Osman’ın bu teklifi uygun görülerek, beraberce Hz. Hafsa’nın
huzûruna vardılar. Aralarındaki konuşmaları anlattılar. İsim vermeden,
yapılan teklifleri Hz. Ömer’e bildirmesini istediler.

Hz. Hafsa babasının yanına varıp dedi ki:

- Eshâbdan ba’zıları, senin maaşını az bulmuşlar. Bunun için maaşını artırmayı teklif ediyorlar.

Hz. Ömer, bu teklife celâllenip sordu:

- Kimdir onlar?

- Fikrini öğrenmeden kim olduklarını söylemem.

- Eğer kim olduklarını öğrenseydim, onlara gereken cezâyı verirdim. Allahü teâlâya duâ etsinler ki, arada sen varsın.

Sonra kızı Hz. Hafsa’ya sordu:

- Sen Resûlullahın evinde iken, Allahın Resûlünün giydiği en kıymetli elbise neydi?

- İki tane renkli elbisesi vardı. Elçileri onlarla karşılar, cum’a hutbelerini bunlarla okurdu.

- Peki yediği en iyi yemek neydi?

- Yediğimiz ekmek, arpa ekmeği idi.

- Senin yanında kaldığı zamanlar, yerde yaygı olarak kullandığınız en geniş, en rahat yaygı neydi?

- Kaba kumaştan yapılmış bir örtümüz vardı. Yazın dörde katlar,
altımıza yayardık. Kış gelince de, yarısını altımıza yayar, yarısını da
üstümüze örterdik.

Artanı muhtâçlara vereceğim

Daha sonra Hz. Ömer buyurdu ki:

- Yâ Hafsa, benim tarafımdan, seni gönderenlere söyle! Resûlullah
efendimiz kendisine yetecek miktarını tespit eder, fazlasını ihtiyâç
sahiplerine verirdi. Kalanı ile yetinirdi. VAdaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer Allahi ben de kendime yetecek olanını tespit ettim. Artanını ihtiyâç sahiplerine vereceğim. Ve bununla yetineceğim.

Resûlullah efendimiz, ben ve Hz. Ebû Bekir, bir yol takip eden üç kişi
gibiyiz. Onlardan ilki nasîbini aldı ve yolun sonuna vardı. Diğeri de
aynı yolu tâkip etti ve O’na kavuştu. Sonra üçüncüsü yola koyuldu. Eğer
O da öncekilerin takip ettiği yolu takip eder, onlar gibi yaşarsa,
onlara kavuşur ve onlarla beraber olur. Eğer öncekilerin yolunu takip
etmezse, başka yoldan giderse, onlarla buluşamaz.

Müslümanlar, bulundukları yerlerde oturan gayri müslim halkı korumaları
altına aldıkları gibi, turist olarak gelen veya ticârî maksatla gelmiş
olan gayri müslimleri de sınırları dâhilinde koruma altına alırlardı.
Onların zarar görmemesi için, her türlü tedbiri alırlardı. Bunun
geçmişte sayısız örnekleri vardır.

Bize sığınmışlar

Meselâ, Halîfe Hz. Ömer zamanında, bir ticâret kervanı gelip, gece Medîne’nin dışına konakladı. Yorgunluktan hemen uyudular.

Bu sırada, herkes uyurken, Halîfe Hz. Ömer, şehri dolaşıyordu. Dolaşma esnasında bunları gördü.

Hz. Ömer, Abdurrahmân bin Avf’ın evine gelip, yatağından kaldırarak buyurdu ki:

- Bu gece bir kervan gelmiş. Hepsi kâfirdir. Fakat, bize sığınmışlar.
Eşyâları çoktur ve kıymetlidir. Yabancıların, yolcuların bunları
soymasından korkuyorum. Gel, bunları koruyalım.

Abdurrahmân bir Avf cevap verdi:

- Çok iyi olur, çok güzel düşünmüşsün, hemen geliyorum.

Sabaha kadar nöbetleşe, bu kervanı beklediler. Sabah namazında mescide
gittiler. Kervanda bulunan bir genç, o sırada uyanmıştı. Bunları takip
edip, arkalarından gitti.

Soruşturup, kendilerine bekçilik eden şahsın Halîfe Hz. Ömer ile arkadaşı olduğunu öğrendi. Gelip, arkadaşlarına şöyle anlattı:

- Arkadaşlar! Sabaha kadar iki Müslümanın bizi bekleyip, eşyalarımızın çalınmasına mâni olduğundan haberiniz var mı?

- Müslümanların başka işi yok da, bizi mi koruyacaklar? Üstelik bizim Hıristiyan olduğumuzu biliyorlar.

- Hem de kim korudu biliyor musunuz?

- Kimmiş?

- Müslümanların Halîfesi Ömer.

- Sen yanlış görmüşsündür. Halîfenin, gecenin bu vaktinde burada işi ne? O sarayında kuş tüyü yatağında yatıyordur.

- Sizin gibi önce ben de inanamadım.

- Sonra nasıl inandın?

- Sabah olup ortalık aydınlanınca, buradan ayrıldılar. Ben de merak
edip arkalarından gittim. Câmiye girdiler. Yolda karşılaştığım
birisine, “Bu kim” diye sordum. “Halîfemiz Ömer” diye cevap verdi.

Daha ne duruyoruz?

Bu konuşmaları dikkatle dinleyen kâfile halkı, derin bir sessizliğe
büründü. Kimsenin konuşacak, birşey söyliyecek hâli kalmamıştı.

Uzun süren bir sessizlikten sonra, içlerinden biri sessizliği bozdu:

- Daha ne duruyoruz? Bu hâl İslâmiyetin gerçek din olduğuna delil olarak yetmez mi?

Diğerleri de bu söze katıldılar. Roma ve İran ordularını perişan eden,
adâleti ile meşhûr yüce Halîfenin, bu merhamet ve şefkatini görerek,
İslâmiyetin hak din olduğunu anladılar ve seve seve hepsi Müslüman
oldular.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Adaletin Timsali İkinci Büyük Halife HZ:Ömer
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Karadelikler: Büyük Bir Yemin
» Hz. Ömer'in Adaleti
» İnsanlık Hz.Ömer’ini arıyor
» Neden başımıza bir Ömer gelmez?
» Hz. Ömer, SavaStaki KardeS KatiLiyLe BarıSta NaSiL KoL KoLa Gezdi?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: Hz. Peygamber Efendimiz :: Peygamberler Tarihi-
Buraya geçin: