Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hayat Ve Ölüm

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Hayat Ve Ölüm Empty
MesajKonu: Hayat Ve Ölüm   Hayat Ve Ölüm I_icon_minitimeCuma Kas. 06, 2009 12:52 am

İnsan
için hayat ve ölüm kelimeleri iki ayrı doğumun isimleridir. Birincisi
dünyaya gelişi, diğeri ise dünyadan kabir alemine göçüşü ifade eder.

“Bir
müminin ölerek bu dünyadan çıkıp gitmesini, bir çocuğun ana rahminden,
o nemli karanlık yerden geniş dünya sahasına çıkmasından başka bir şeye
benzetmem.” Hadis-i Şerif

Nur Külliyatında ölüm için yapılan tariflerden birinde “terhis” ifadesi kullanılır.
Ölüm hiçlik olmadığına göre, ruhun bedende görev alması gibi, bu
görevinden terhis olması da bir ilahi tasarruf, bir rabbani icraattır.



Bu iki
ayrı fiilin icrası Allah’ın iki ayrı isminin tecellisiyle gerçekleşir.
Birincisi Muhyi (hayatlandıran, hayat verici), diğeri Mümit (ölümü
verici, ölümü tattıran.)

Terhis olan kişi artık kışlasında yoktur, ama yeni bir beldenin sakini olmuştur.
Yine Nur Külliyatında Mümit isminin açıklaması yapılırken şu ifadelere yer verilir:
“Mevti veren O’dur. Yani, hayatı veren O olduğu gibi, hayatı alan mevti veren dahi yine O’dur.” (Mektûbat)

Bilim adamları hayatın ne olduğunu ve nasıl meydana geldiğini anlamak için nice ömürler tüketmişler.
Bu konuda İslam alimlerinin çok önemli bir tespitleri var:
“Hakiki hakaik-i eşya esma-i ilahiyedir.”
Buna göre, hayatın hakikatini ararken onun kaynağına bakmamız gerekiyor. Böyle bir bakış bizi “Muhyi” ismine ulaştıracaktır.
Şu ayet-i kerime konumuzla yakından ilgilidir:
“Doğrusu
Allah indinde İsa’nın meseli, Âdem meseli gibidir. Onu topraktan
yarattı, sonra ona ol dedi, o da oluveredi” (Âl-i İmran,59)

Bu “ol!”
emrine, tefsir alimleri “canlı bir mahluk kesil” şeklinde mana
veriyorlar. Buna göre ruh gelmeden önce, Adem peygamberin cesedi bir
bakıma ölü gibiydi. Yani, görmekten, işitmekten, yürümekten,
anlamaktan, sevmekten çok uzak bulunuyordu. Cansız değildi ama henüz
Adem de değildi. Topraktan süzülen bir öz varlık, bitki hayatına benzer
bir gelişme gösteriyordu.

İnsanın ana rahmindeki ilk dört aylık dönemi de bu safhayı andırıyor.
“Siz ölü iken sizi dirilten Allah’ı nasıl inkâr
ediyorsunuz? Sonra sizi O öldürecek, tekrar sizi O diriltecek ve tekrar
O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara,28)

Bu
ayetteki “ölü iken” ifadesine, “insanı teşkil eden elementlerin henüz
hücre haline gelmeden önceki durumları” şeklinde mana veriliyor. Bu
ifadeyi, önceki ayet için yapılan tefsirin ışığında, “cesedin ruha
kavuşmadan önceki hali” şeklinde de anlamak mümkündür.

Cenab-ı
Hak hem Hayy (hayat sahibi), hem Muhyi’dir. Hayat şerefinden bizi de
hissedar etmeyi rahmetiyle dilemiş ve bizleri hayat sahibi birer varlık
olarak yaratmış. Tıpkı, “vücud” yani “varlık” sıfatından mahlukatını da
şereflendirmek için onları var etmesi gibi.

Hayatın
menşei ile ilgili çalışmalarda maziye doğru gidildiğinde varılacak son
nokta, ilk hücrenin yaratılmasıdır. Güneşten kopmuş bir parça olan yer
küremizde, yine güneşten gelme hücreler bulunmayacağına göre, bu yeni
varlıkların yer yüzünde yaratıldıklarında ve onlara hayat sıfatının
yoktan verildiğinde şüphe yoktur.
Şu var ki, biz “hayat” denilince hemen kendi hayatımızı ve çevremizi
kuşatan canlıların hayatlarını hatırlarız. Halbuki, hayatın menşeini
ararken daha gerilere gittiğimizde, bu kâinatın da bir çekirdeği, bir
ilk hareket noktası olacağı gerçeğine ulaşırız.

“…Mukteza-yı
hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır. Hem öyle
bir çekirdek ki; âlem-i cismanîden başka, sair âlemlerin numûnesini ve
esasatını câmi’ olsun.” (Sözler)

Allah
Resulünün, “Allah’ın ilk yarattığı şey benim nurumdur” hadisinden
hareketle bu ilk varlığa Nur-u Muhammedî denilmiştir. Ve bu ilk mahluk,
çekirdeği olduğu bütün varlık aleminde tecelli edecek olan İlâhî
isimlerin tümüne mazhar bir mahiyete sahiptir. Onda tecelli eden İlâhî
isimlerden birisi de Muhyi ismidir. Bu ismin tecellisiyle o çekirdek
varlık hayy, yani hayat sahibi olmuştur. İşte hayatın gerçek kaynağı
“bu hayatlı varlıktır.”

Melekler
de o nurdan yaratılmışlardı. Onlar da hayatlı varlıklardı, ama o nuranî
varlıkların hiçbirinin hücresi yoktu. Demek ki, hayatın menşeini “ilk
hücre” olarak kabul etmek, insanlar ve hayvanlar alemi için doğru gibi
görünse de, mutlak manasıyla, ek——.

Hayat ve
ruh kavramlarının aynı olup olmadığı sıkça sorulur. Hayat, “yarı
canlılık” dediğimiz en aşağı mertebesiyle bitkilerde de vardır, ama
onlarda ruh yoktur. Hayat, ruhun bir sıfatıdır. Ruhun, “ilim, irade,
görme, işitme” gibi sıfatları yanında bir de “hayat” sıfatı vardır.
Ancak, diğer bütün sıfatlar hep bu temel sıfatın varlığı sayesinde
kendilerini gösterirler.

Şu
gördüğümüz alemde, hayat özelliği ne güneşte var, ne ayda, ne de
yıldızda. Elementlerin hepsi bu özellikten mahrum; ne demirinde hayat
var, ne bakırında; ne oksijeninde hayat var, ne hidrojeninde.

Hayatın
bir tek fonksiyonu olan görme sıfatını şöyle bir düşünelim. Bu özellik
de madde aleminin hiçbir varlığında yok. O halde, görmeyen bu
varlıklardan gören bir mahluk yaratılması, ancak İlâhî bir ihsanla
olabilir, o da Muhyi isminin tecelli etmesiyle gerçekleşir.

Biraz da ölümden söz edelim:
Meleklerde olduğu gibi, ruhlarda da ölüm yoktur. Ölüm bedenden ayrılan ceset için söz konusudur.
“Beden
ruhun hanesidir.” buyruluyor. Sultanın haneyi terk etmesiyle bedende
çözülmeler, dağılmalar başlar. Sonunda o canlı hücreler ölürler ve
cansız elementler haline gelirler.

“Ölüden diriyi, diriden ölüyü O ç ıkarıyor.” (Rum Suresi,19)
Muhyi
isminin tecellisiyle, ölü elementler diri hücreler haline gelirken,
Mümit isminin tecellisiyle de o canlı hücreler yeniden cansız
elementler halini alırlar.

Hayatın
hakikatini bilemiyoruz; ona bir derece bakmak için ölümün hakikatini
düşünmek gerekiyor. Bu ikincisi nasıl daha başka ve yepyeni alemlere
yol açıyorsa, birincisi de daha aşağı tabakaların üst dereceye yükselme
yolculuğudur.

Yolculuk,
kemale doğrudur. Yok iken var olmak bir kemaldir. Cansız iken cana
kavuşmak ikinci bir kemaldir. Akıldan mahrumken akıl sahibi olmak ayrı
bir kemaldir. Ve küfür karanlığından kurtulup iman nuruna erişmek en
büyük kemaldir.

Cansız
eşyayı hayata sebep kılan, hayatsız elementlerden canlı hücreler
yaratan, sonra o hücrelerin trilyonlarcasını akıl almaz bir bağ ile bir
birine raptedip insan haline getiren, o harika bedene en üstün mahluku
olan “insan ruhunu” misafir eden Allah, bu kemal tecellilerini insanın
ölümünden sonra da devam ettirecek, kabir hayatını iman ehli için,
Peygamberimizin ifadesiyle, “cennet bahçelerinden bir bahçeye”
çevirecek ve bu yolculuk en mükemmel alem olan cennette, en ileri
seviyede devam edecek ve öylece sürüp gidecektir.

Yine hayata dönelim ve konuyu şöylece noktalayalım:
Önemli
olan, hayatın menşeini bilmek değil, hayatı en güzel şekilde
kullanmanın yollarını bulmaktır. Aynı şekilde, ölümü hayatın sonu
değil, bir yeni hayatın başlangıcı bilmek ve o ebedî hayat için bir
şeyler yapmanın gayreti içinde olmaktır.
Hayatın menşei hakkında araştırma yapan nice kişiler şu anda kabir hayatını tatmakta ve hayatlarının hesabını vermekteler.

Konunun
biyolojik yönü herkesi ilgilendirmiyor. Bu sahanın yetkili uzmanları
konu üzerinde ne kadar çalışsalar yeridir. Bu gayretler onların
mesleklerinin bir gereğidir ve mutlaka sürdürülmelidir.

Ancak, bu yapılırken meselenin bütün insanları ilgilendiren yönü gözden ırak tutulmamalıdır:
“Hayatımı nasıl değerlendireceğim ve nasıl öleceğim?”
Dünya imtihanının bütünlemesi yoktur. Ne yapılacaksa bu dünyada yapılacaktır.
Hatalar ölüm gelmeden önce görülürse hemen düzeltilebilir. Süre
yetmezliği söz konusu değildir. Yetmiş yıl yanlış yolda giden kişi
doğruyu görüp mazisine tövbe ettiğinde artık cennet yolcusudur.

“Dünya ahiretin tarlasıdır.” Hadis-i Şerif
Bu fani hayatı, ebedî bir hayatın tarlası olarak gören ve ona göre değerlendirenlere ne mutlu!
alıntı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Hayat Ve Ölüm
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ÖLÜM!
» Müslüman ve lüks hayat
» Ölüm Ve Ahiret Hayatı
» Bir Ölüm Hikayesi..Lütfen Okuyun..
» Ölüm İnsana o kadar yakınki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: İslam-i Konular :: Ölüm-Kıyamet-Ahiret-
Buraya geçin: