Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hz Ali'nin K.V.Hayatı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Hz Ali'nin K.V.Hayatı Empty
MesajKonu: Hz Ali'nin K.V.Hayatı   Hz Ali'nin K.V.Hayatı I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 6:15 pm

Hz.ALİ (R.A.)

Hz Ali, hicretten 20 yıl önce dünyaya gelmiştir. Allah Resulü'nün
amcası Ebu Talib'in en küçük oğludur. Künyesi Ebu Hasan veya Ebu
Türab'tır.Bazılarına göre de Mürteza ve Esedullahi'ı-Galib diye
adlandırılır. Müeteza, Allah'ın razı olduğu kişi mânâsına kullanılan
bir lâkaptır. Esedullahil-Galib ise Hz. Ali'nin bir şecaat ve cesaret
kahramanı olarak gerek Bedir'de, gerekse Hendek'te mübarezeye çıkması
ve katılmış olduğu bütün savaşlarda göstermiş olduğu performanstan
dolayı verilmiştir.

Ebu Türab'a gelince; Medine döneminde Nebiler Serveri bir defasında
damadı'nın evine gitmişti Kızı Hz.Fatıma, kocası ile arasında hafif bir
tartışma geçtiğini ve evden ayrıldığını söyledi.Bunun üzerine Hz.
Ali'yi aramaya koyulan Allah Rasülü onu mescidde uyurken buldu. Mübarek
ayakları ile Hz. Ali'yi dürterek "Kum ya Ebu Türab"dedi. Mânâsı "Kalk
ey toprağın babası" demekti.Allah Resulü'nün söylediği bir lâkap olması
sebebiyle Hz.Ali,böyle anılmayı çok severdi. Hz. Ali cennetle
müjdelenen on sahibiden dördüncüsü ve Ehl-i beytin birincisidir,
Halifelerinde dördüncüsüdür.

Hz. Ali'nin babası Ebu Talib'in, geliri az, ailesi kalabalıktı. O
sıralarda Mekke'de bir kıtlık hüküm sürdüğünden peygamber efendimiz
amcası Abbas'a "Ey amca,kardeşinin çoluk çoçuğu çok olmakla masrafı da
çoktur. Buna mukabil geliri azdır. Ona yardımcı olmak lâzımdır. Aile
geçimindeki yükünü hafifletelim. Her birimiz bir oğlunu alalım,"
teklifinde bulundu. Bu teklifin, amcası Ebû Talib tarafından kabulü ile
Hz.Ali beş yaşından itibaren Resûlullah ile yaşamış, Resûl-i Ekrem'in
tâlim ve terbiyesinde yetişmiştir.

İSLAM'A GİRMESİ

Hz.Ali dokuz veya on yaşında Müslüman olmuştu. Hz. Hatice'den sonra ilk
Müslüman olan kişi Hz. Alidir. Rivayetlere göre Hz.Ali'nin Müslümanlığı
şöyle gerçekleşiyor;

Bir gün Hz. Ali, Allah resulü ile Hz. Hatice'yi namaz kılarken görür ve
"Bu nedir?" diye sorar. Nebiler Serveri "Bu Allah'ın kendisi için
seçtiği ve onun için peygamberler gönderdiği dinidir."der ve "Seni
ortağı olmayan bir tek Allah'a iman etmeye, Lât ve Uzza putlarını
reddetmeye çağırıyorum. "diyerek onu İslâm'a davet eder. Hz.Ali "Bu
benim, daha önceden hiç duymadığım bir şey Babama sormadan hiç bir şeye
karar veremem". Cevabını verir. Fakat Hz. peygamber o günlerde dini
açıktan anlatmaya başlamadığı için bunun duyulmasını istemez ve Hz.
Ali'ye "Ey Ali! Müslüman olmasan bile,bunu gizli tut. Kimseye söyleme"
der. O gece Hz. Ali derin düşünceler içine dolar. Ertesi gün Allah
Resulü'ne giderek Kelime-i şahadet getirir ve Müslüman olur. Müslüman
olanların üçüncüsü, çocuklardan ise birincisidir.

Peygamberimiz, bazen kuşluk vaktinde, Mekke vâdilerine doğru çıkıp
gider, Hz. Ali de, babası Ebû Tâlib'den, bütün akrabâlarından ve
halktan gizli olarak Peygamberimizle birlikte gider, namazlarını
oralarda kılarlar, akşamleyin de, dönerlerdi.

Birgün, Hz. Ali'nin annesi Fâtıma hâtun, kocası Ebû Tâlib'e dedi ki:

- Ali'nin, Muhammed'in yanına devam ettiğini görüyorum. Senin başına,
Muhammed tarafından, oğlun hakkında, güç yetiremiyeceğin bir iş
gelmesinden korkuyorum!

- Demek, oğlumu bunun için göremiyorum?

Hemen, Peygamberimizle Hz. Ali'nin ardına düştü. Onlara, Batn-ı Nahle
vâdisinde, namaz kıldıkları sırada, rastladı. Peygamberimize sordu:

- Ey kardeşimin oğlu! Edindiğini gördüğüm bu din, ne dînidir?

- Ey Amca! Bu, Allahın dînidir. Allahın meleklerinin dînidir. Allahın
peygamberlerinin dînidir. Babamız İbrâhim'in dînidir ki, Allahü teâlâ,
beni, Peygamber olarak bununla, bütün kullara gönderdi.

Ey Amca! Doğru yola çağıracağım kimselerden, buna, en çok sen lâyıksın!
Bu yoldaki davetimi kabûl etmeye ve bana yardımcı olmaya, sen,
herkesten daha lâyıksın!

Peygamberimiz, amcasını, İslâmiyete, tevhîde, Allahın birliğine
inanmaya ve putlara tapmaktan vazgeçmeye davet etti. Ebû Tâlib dedi ki:


- VHz Ali'nin K.V.Hayatı Allahi,
yaptığınız veya söyledikleriniz şeylerde bir mahzûr yoktur. Ey
kardeşimin oğlu! Ben, atalarımın dîninden ve ona bağlılıktan ayrılmaya
güç yetiremiyeceğim. Fakat, sen, gönderildiğin şey üzerinde dur!


Mekke deki müşriklerin baskı ve zulumlerine karşı müslümanlar
Habeşis'tan hicretinden sonra Peygamber Efendimiz s.a.v'in emriyle akın
akın Medine'ye hicret ettiler.

Kureyşliler müslümanların Medine'de tutunduklarını görünce telaşa
düştüler. Peygamberimizin hicretine engel olabilmek için Darü'n-Nedve
adı verilen meclis binasında toplandılar. Çeşitli fikirler ve
düşünceler ileri sürerek sonuçta Ebû Cehil'in düşüncesinde karar
kıldılar.


Ebu Cehil, her kabileden bir delikanlının seçilmesini, bunların hep
birlikte Peygamberimizi öldürmelerini teklif etti. Böylece Abdi
Menâçoğullarının bütün kabilelerle çarpışamayacağını, kan davasından
vazgeçeceklerini bildirdi.


Onlar bu tip hileler düşünürlerken Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir'in evine
vardı. Allah'ın kendilerine hicret iznini verdiğini bildirerek yol
hazırlıklarına başlanıldı. Mekkelilere ait bazı emanetlerin sahiplerine
teslim edilmesi ve müşrikleri yanıltmak amacıyla Hz. Ali'ye
Peygamberimizin evinde kalması emredildi.

Peygamber Efendimiz Hz.Ali R.a 'ya "Bu gece yatağımda yat, uyu! Şu
hırkamı da üzerine ört! Korkma, sana hiçbir zarar gelmez! buyurduHz Ali'nin K.V.Hayatı Nokta

Hz. Ali, Peygamber efendimizin emrettiği şekilde yattı. Habîbullahın
s.a.v yerine, hiç korkmadan, kendi nefsini fedâ etmeye hazırdı.

Hicret gecesi müşrikler, Resûlullah efendimizin saâdethânelerinin
etrafını sarmışlardı. Peygamber efendimiz, evlerinden çıktılar. Yâsîn-i
şerîf sûresinin başından on âyet-i kerîmeyi okudular ve bir avuç toprak
alıp kâfirlerin başına saçtılar. Resûlullah efendimiz s.a.v sıhhat ve
selâmetle aralarından geçip, Hz. Ebû Bekir?in evine ulaştı.
Müşriklerden hiçbiri onu görememişti.

Bir müddet sonra müşriklerin yanına biri gelip sordu:

- Burada ne bekliyorsunuz?

- Evden çıkmasını bekliyoruz.

- Yemîn ederim ki, Muhammed aranızdan geçip gitti, başınıza da toprak
saçtı.Müşrikler, ellerini başlarına götürdüler. Hakîkaten, başlarında
toprak buldular. Derhal kapıya hücum edip içeri girdiler.

Hz. Ali'yi, Resûl aleyhisselâmın yatağında görünce, Resûl-i ekremin nerede olduğunu sordular. Hz. Ali cevap verdi:

- Bilmem! Beni, onun muhâfazasına memur mu ettiniz?

Bunun üzerine Hz. Ali'yi tartakladılar. Kâbe'nin yanında bir müddet
hapsettikten sonra bıraktılar. Hz. Ali, Resûlullah efendimizin Kâbe-i
şerîfte devamlı bulundukları makâma oturdu. Resûl-i ekremde kimin nesi
var ise, gelsin alsın! diye nidâ ettirdi. Herkes gelip, nişânını
söyleyerek emânetini aldı. Böylece emânetler sâhiplerine teslim edildi.

Mekke-i mükerremede kalan Eshâb-ı güzîn, Hz. Ali'nin kanadı altına
sığındılar. Resûlullahın saâdethâneleri Mekke'de olduğu müddetçe, Hz.
Ali de orada kaldı.


HİCRETİ

Resulullah s.a.v. in kendisine birakilan emanetleri hak sahiplerine
verdikten bir muddet sonra Allahın arslanı Hz. Ali, Kureyş kâfirlerinin
toplandıkları yere giderek dedi ki:

- İnşâHz Ali'nin K.V.Hayatı Allahü teâlâ yarın Medîne-i münevvereye gidiyorum. Bir diyeceğiniz varmı Ben burada iken söyleyin!

Hepsi başlarını eğip, hiçbir şey söylemediler. Sabah olunca, Hz. Ali,
Resûl-i ekrem efendimizin eşyâlarını toplayıp, Resûlullah efendimizin
Ehl-i Beyti ve kendi akrabâları ile berâber yola koyuldu. Resûlullah
efendimize, şişmiş olan ayaklarından kanlar akar vaziyette, Kubâ'da
yetişti.

Gündüzleri saklanıp, geceleri yaya olarak yürüdüğü bu yolculuğun
sonunda, Peygamberimizin huzûruna gidemiyecek bir hâle gelmişti.
Resûl-i ekrem efendimiz bunu haber alınca, bizzat kendisi teşrif etmiş,
Hz. Ali'yi görünce hâline acımış, Onu kucaklamış, mübârek elleriyle
nârin, nâzik ayaklarını okşamış, kendisine âfiyeti için duâ buyurmuştu.
Bunun üzerine;

(İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allahü teâlânın rızâsı için nefsini
fedâ eder) [Bakara 207] meâlindeki âyet-i celîlesi nâzil oldu.


Hz. Ali çok fedakar bir insandır. Onun Resül-i Ekrem uğrunda gösterdiği
fedakarlık ve o'nu kendine tercih etmesi her türlü takdirlerin
üstünüdür. Hz.Ali Medine-i Münevvere'de, Mescid-i Nebevinin inşasında
çok çalışmış, bizzat sırtında taş ve toprak taşımıştır. Başta
Bedir,Uhud ve Hendek harpleri olmak üzere, Resülullah bütün
gazvelerinde bulunarak, fevkalâde gayret ve kahramanlıklar
göstermiştir.

Hz. Ali'nin "Zülfikâr" adı verilen meşhur bir kılıcı vardı. Kılıcın
ağzı iki çatallı idi ve Hz. Ali'ye Resulullah tarafından hediye
edilmişti.

Hz. Ali şecaat ve kahramanlığı ile tanınmasına rağmen, düşmanlarıyla dövüşürken onlara acır ve haddi tecavüz etmezdi.

Hz. Ali Hendek savaşında, bir düşman askerini altedip, yere yatırdı.
Kılıcını çekti. Tam vuracağı zaman, düşman askeri Hz. Ali'nin yüzüne
tükürdü.

Hz. Ali kılıcını kınına koydu. Onunla savaşmaktan vazgeçti. Ölümünü
bekleyen kimse, bu işten bir şey anlamadı. Hayretle kendisine sordu:

- Kılıcını çekmiştin. Beni öldürmene hiçbir engel yokken neden vazgeçtin, Öfken birden yatıştı.

Hz. Ali şöyle cevap verdi:

- Ben kılıcımı Allah için vuruyordum ki bu sırada sen yuzume tukurdun.
Ben Allahın arslanıyım. Nefsin esîri değilim. Sen, benim şahsıma karşı
yaptığın hareketten sonra seni öldürseydim, nefsim için öldürmüş
olabilirdim. Hâlbuki her yaptığımı Allah için yapmam lâzımdır.

Hz. Ali, Hendek savaşında müşriklerin en azılıları ile savaştı. Savaşın
iyice şiddetlendiği 22. gün, Amr bin Abdûd adlı müşriklerin en
azılılarından biri, Hendek kenarlarına gelip meydana er istedi.
Müslümanlardan kimse Amr'ın davetine cevap vermedi. Çünkü Resûlullahtan
emir bekliyorlardı. Amr'ın meydan okuması yedi kere devam
etti.Yedincide Resûlullah efendimiz, Hz. Ali'yi çağırıp huzûruna
oturttu ve buyurdu ki:

- Yâ Ali! Benim atıma bin, kılıcımı al, Amr bin Abdûd'un önüne yiğitçe,
cesâretle var! Onun heybetinden, uzun boyundan endîşe etme! Ben, Hak
teâlâdan sana yardım etmesi için, senin elinle Müslümanların, bunun
şerrinden kurtulmaları için duâ ediyorum.

Hz. Ali kılıcını kuşandı. Atına bindi. Avını gözetliyerek giden bir arslan gibi, Amr'ın önüne varıp dedi ki:

- Yâ Amr! Duydum ki sen Kâbe'nin karşısında ahdetmişsin ki, Kureyşten bir kişi senden iki şey istese, birini yaparmışsın.

- Evet öyle söz verdim.

- Biliyorsun ben Kureyş'tenim. Senden iki şey isteyeceğim. Hiç olmazsa
birini kabûl et! Birinci isteğim, Allahın birliğini ve Muhammed
aleyhisselâmın O'nun Resûlü olduğunu kabûl ve tasdîk etmendir.

- Bunu kabûl etmiyorum, başka ne istiyorsun?

- İkinci isteğim, bu iki kuvveti hâllerine bırakıp, Mekke-i mükerremeye gitmendir.

- Bunu kabûl ettim, yalnız Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın başlarını keserim.

- Ey ahmak! Benim başımı kesmeden onların başını nasıl kesersin?

- Yâ Ali! Sen henüz gençsin, dünyanın tadını almamışsın, ben senin başını kesmek istemem.

- Ben Allahü teâlânın yardımı ve Resûlünün duâsı ile senin başını kesmek isterim.

Hz. Ali'nin bu sözü üzerine Amr, atından inip Hz. Ali'ye doğru yürüdü.
Hz. Ali de atından indi. Birbirlerine hamle ettiler. Hz. Ali bir
fırsatını bulup, Amr'ın uyluğunu, bir kılıç darbesiyle kopardı ve
sonrasında Amr'ı öldürdü.

Resûlullah efendimiz tekbîr getirip buyurdu ki:

Hz Ali'nin Amr bin Abdûd ile bir kere karşılaşması, ümmetimin kıyâmete kadar olan ibâdetinden hayırlıdır.

Hz. Ali, Hudeybiye Antlaşmasında sulh şartlarının yazılmasında vazife
aldı. Hayber Gazasında bulunup, büyük kahramanlıklar gösterdi.

Hayber, Yahudilerin oturduğu bir yerleşim merkezi olup, aynı zamanda
hurma ve tahıl merkezidir. M.628 (H.6) senesi Hz. Muhammed s.a.v Hayber
savaşına çıkmadan önce şöyle buyurur: Müslümanların bayrağını yarın bir
ere vereceğim ki, Allah fetih ve zaferi onun iki eliyle müyesser
kılacaktır. Ertesi gün Hz. Ali, elinde sancakla Hayber üzerine yürüdü;
savaş esnasında kale kapısını kalkan olarak kullandı. Kaleyi
fethedinceye kadar da onu elinden bırakmadı. Üç kaleyi alınca dördüncü
ve beşinci kalenin halkı kendilerinin affedilmesini istediler. Hz.
Muhammed s.a.v de bu sözü kabul etti.

Huneyn Gazasında da büyük kahramanlıklar gösteren Hz. Ali, Tebük
Gazasında, Resulullah efendimiz tarafından vazifeli olarak Medine'de
bırakıldığı için bulunamadı. Daha sonra Yemen Muharebesinde ordu
kumandanı olarak vazifelendirildi. Mekke-i mükerreme feth edilince,
Kabe'deki putları imha vazifesi ona verildi.


Hz.Ali her yaptığı işi,insanlığın iyiliğini düşünerek yapardı.Ayrıca
çok şevkatli ve merhametliydi. Hz. Ali, servet sahibi değildi. Buna
rağmen çok cömert, çok kerimdi. Son derece mütevâzı,alçak gönüllü idi.
Bu yüzden peygamber efendimiz, Hz.Ali'yi çok severdi. Sevgili kerimesi
Hz. Fatima'yı, o'nunla evlendirmişti. Hz. Fatima'dan Hasan, Hüseyin,
Zeynep ve Ümmü Gülsüm isimlerinde 4 evladı olmuştur.



Peygamber efendimiz vefat edince, o yıkayıp kefenledi. Bu son mübarek
vazife, ona ve Hz. Abbas, Üsame bin Zeyd, Fadl ve Kusem?e nasib oldu.
Definden sonra halife seçilen Ebu Bekre biat edip onun devlet işlerini
yürütmede istişare ettiği zatlardan oldu ve kadılık (hakimlik)
görevlerinde bulundu. Hz. Ömer'in halifeliğine de biat edip, halifenin
danışmanı ve hakimliğini yaptı. Hz. Osman?ın da halifeliğine biat edip,
hilafet işlerinde onun vezirliğini yaptı.


HALİFELİĞİ

Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra 656 Zilhicce ayında halife oldu.
Hz. Osman'ı şehit edenlerin cezalandırılmaları hususunda çıkan ictihad
ayrılıklarından dolayı karşı karşıya gelen iki ordu arasında tam
anlaşma olmuştu ki, Abdullah bin Sebe ismindeki Yahudi, gece
karanlığında grubu ile birlikte Basralıların üzerine saldırdı. Gece
karanlığında kimse ne olduğunu anlayamadı. Üç gün savaş devam etti.
Cemel (Deve) Vakası olarak bilinen bu hadisede Aişe-i Sıddika esir
alınınca, Hz. Ali hürmet ve ikram edip kendi askerleri arasında bulunan
kardeşi Muhammed bin Ebu Bekr ile Medine?ye gönderdi. Bir sene sonra
Sıffin denilen yerde Hz. Muaviye'nin ordusu ile yüz günde doksan meydan
muharebesi yaptı. Askerlerinden yirmi beş bin, karşı taraftan kırk beş
bin kişi şehid oldu. Karşı taraftan gelen sulh teklifi ile antlaşma
olunca, ordusundan yedi bin kişi ayrıldı. Bunlara harici denildi.

660 senesinde Ramazan-ı şerif ayının on yedinci Cuma günü sabah
namazına giderken İbn-i Mülcem adlı bir harici tarafından başına
kılıçla vurularak şehit edildi. Kabirleri Necef denilen yerdedir.

Halifeliği devrinde zuhur eden fesatçılarla mücadele ettiğinden, sükun
ve huzur bulamamıştır. Hükumet idaresinde Hz. Ömer'in yolunu tutmuştur.
Her işin emniyet ve istikamet dairesinde yapılmasına çalışır, halka
şefkat gösterirdi. Her tarafta askeri birer merkez vücude getirmişti.


Hz. Ali, fevkalade beliğ ve fasih konuşurdu. Peygamber efendimizden
sonra, onun derecesinde beliğ hutbe okuyacak bir başkası yok idi. Arap
lisanının ilk kaidelerini koyan odur. Bu sebeple Kuran-ı kerimin
lisanına herkesten çok aşina idi. Devamlı Peygamber efendimizin yanında
bulunması ve onun feyizli nurlarına ilk kavuşanlardan olması sebebiyle
Kuran'ın hükümlerini en iyi bilen o idi. Tefsire dair birçok rivayetler
bildirmiştir. Bilhassa ayetlerin iniş sebepleri konusunda birçok
rivayetleri vardı. Bu konuda buyuruyor ki:

-Sorunuz, bana ne sorarsanız, size cevabını veririm. Allahın kitabını bana sorunuz. VHz Ali'nin K.V.Hayatı Allahi bir ayet yoktur ki, ben onun gecede mi, gündüzde mi, kırda mı, dağda mı nazil olduğunu bilmiyeyim.

Bu sebeplerden dolayı, hakkında birçok rivayet olup, anlaşılması güç
meselelerde, onun rivayeti tercih edilmiştir. Hacc-ı Ekber'in kurban
bayramı olduğuna dair olan rivayeti gibi.

Hz. Ali, Ehl-i beytten olması sebebiyle, Peygamber efendimizin
sünnetine herkesten daha fazla vakıftı. Bu hususta herkesin müracaat
kapısıydı. Bizzat Resulullah efendimizden duyarak yazdığı bir hadis
sahifesi vardı. Bu sahife, Sahifetü Ali bin Ebi Talib adıyla 1986 da
yayınlanmıştır. Kendisinden 586 hadis-i şerif bildirilmiştir. Bunlardan
20 tanesi hem Buhari'de, hem de Müslim'de bulunur. Bundan başka 9
hadis-i şerif Buhari'de, 15 hadis Müslim'de, tamamı da Ahmed bin
Hanbel'in Müsned adlı kitabında vardır.

Hz. Ali, Eshab-ı kiramın en büyük fıkıh alimlerindendi. Halledilemeyen
mevzular ona havale edilirdi. Hatta Hz. Ömer R.A. buyurur ki:

-Şayet Hz. Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu.

Fıkha dair bildirdiği hükümler, Mevsûatü Fıkhı Ali bin Ebi Talib adıyla yayınlanmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Hz Ali'nin K.V.Hayatı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hz. Muhammed (s.a.v)'in Hayatı
» Hz.Muhammed (S.A.V) Hayatı
» Hz.Hüseyin R.A.Hayatı
» Hz.Mevlana'nın Hayatı
» Peygamberimizin ( s.a.v) Hayatı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: Hz. Peygamber Efendimiz :: Hayatüs Sahabe - Tabiin Hayatları-
Buraya geçin: