Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Empty
MesajKonu: Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi   Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi I_icon_minitimeCuma Kas. 06, 2009 12:08 am

Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi

Kehf Suresi, Peygamberimiz HZ. Muhammed (Sav)in ve pek çok İslam aliminin dikkat çektiği bir suredir.

Bu serede yer alan Kehf ve Rakim Ehli'ne dair haberlerde, HZ. Musa ve
ilim sahibi kişi ile ilgili olaylarda ve Hz. Musa ve ilim sahibi kişi
ile ilgili olaylarda ve HZ. Zülkarneyn Kıssası'nda ahir zamana yönelik
çeşitli işaretler bulunmaktadır.

“Sizden kim Deccal’e yetişirse Kehf Suresi’nin evvelini onun üzerine
okusun. Bu surenin sonu Deccal’in fitnesinden kurtuluşunuzdur."

Kuran’ın en büyük mucizelerinden biri, Peygamberimiz (sav)'e ilk vahyin
inmesinden bu yana, her asırda yaşayan tüm insanlara hitap etmesidir.
Allah Kuran’ı, kıyamete kadar insanlara bir yol gösterici ve bir
hidayet rehberi olarak indirmiştir. Kuran’da aktarılan geçmiş kavimlere
dair kıssalar da insanlara pek çok konuda yol göstericidir.
Peygamberlerin hayatları, kavimlerine yaptıkları tebliğler ve
uygulamaları iman edenler için birer örnektir. Bunun yanı sıra Kuran’da
geleceğe dair işaretler ve müminlerin üzerinde düşünmesi gereken bazı
sırlar da vardır.
Kehf Suresi bunlardan bir tanesidir.

Kehf Suresi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in ve pek çok İslam
aliminin dikkat çektiği bir suredir. Bu ayetlerde yer alan Kehf ve
Rakim Ehline dair haberlerde, Hz. Musa ve ilim sahibi kişi ile ilgili
olaylarda ve Hz. Zülkarneyn kıssasında pek çok sır ve ahir zamana
yönelik çeşitli işaretler bulunmaktadır. Peygamberimiz (sav) de pek çok
hadisinde Kehf Suresi’nin ahir zamanla bağlantısı bulunduğunu
bildirmiştir. Bu hadislerden bazıları şöyledir:

Her kim Kehf Suresi’nin evvelinden on ayet ezber ederse Deccal’in fitnesinden korunmuş olur. 1

Nevvas b. Seman el-Kilabi’den (ra) rivayet edilmiştir:

“Sizden kim Deccal’e yetişirse Kehf Suresi’nin evvelini onun üzerine
okusun. Bu surenin sonu Deccal’in fitnesinden kurtuluşunuzdur."2

Nevvas bin Sem’an el-Kilabi (r.a.)’den; Şöyle demiştir:

Sizden kim onu görürse, aleyhinde Kehf Suresi’nin ilk ayetlerini okusun. (ki fitnesinden emin olsun). 3

Ebu Ümame el-Bahili’den rivayet edilmiştir.

Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.
Kim onun (Deccal’in) cehenneminin belasına uğrarsa Allah’tan yardım
dilesin ve Kehf Suresi’nin ilk ayetlerini okusun ki ateş İbrahim (as)’a
olduğu gibi bu ateş de o kimseye soğuk ve selamet olsun. 4

Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.
Her kim Deccal’in ateşi ile iptila (denenir) ve imtihan edilirse
Allah’tan yardım istesin ve Kehf Suresi’nin baş tarafındaki ayetleri
okusun. Bu suretle Deccal’in ateşi ona karşı soğuk ve selamet olur. 5

Peygamber Efendimiz (sav) bu hadislerinde ahir zamanda Müslümanlara
Kehf Suresi’ni mutlaka okumalarını tavsiye etmekte, bunun Deccal’in
tuzağının bozulmasında etkili olacağını bildirmektedir. Kehf
Suresi’nde, ahir zamanda çıkacak olan Deccal’den ve onun yeryüzüne
yaymak istediği dinsizlik akımlarından korunmak ve insanlığa bela
getirecek olan bu fitneye karşı mücadele edebilmek için gerekli
işaretler, ayrıca Müslümanların istifade edebileceği dersler
bulunmaktadır. Peygamberimiz (sav)’in ahir zamanda bu sureyi dikkatle
okumayı ve ezberde tutmayı tavsiye etmesi, bu duruma açık bir
işarettir. (En doğrusunu Allah bilir)

Bu surede kıyamete yakın bir dönem olan ahir zamana, ahir zamanda
yaygınlık kazanacak olan dinsiz sistemlerin uygulamalarına ve Allah’ın
bu batıl sistemleri, hakkı göndererek darmadağın etmesine yönelik çok
önemli işaretler bulunmaktadır.

Söz ettiğimiz bu dönem Allah’ın izniyle çok yakındır. Bu nedenle tüm
Müslümanların Kehf Suresi ve Kehf kıssası üzerinde dikkatle
düşünmeleri, her bir ayeti diğer Kuran ayetleri doğrultusunda
incelemeleri ve akılda tutmaları son derece önemlidir.

Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini Bizim şaşılacak ayetlerimizden mi
sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki:
“Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu
kolaylaştır (bizi başarılı kıl).” (Kehf Suresi, 9-10)

Bu ayetlerde Kehf ve Rakim Ehlinin olağanüstü durumlarına dikkat
çekilmektedir. Kehf Ehli’nin yaşadıkları alışılmışın dışında, metafizik
olaylardır. Hayatlarının her anı mucizevi gelişmelerle doludur.
Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde ahir zamanla bağlantısına
dikkat çekilen Kehf Ehlinin Kuran’da anlatılan bu durumu, ahir zamanda
da insanların olağan dışı, metafizik olaylarla karşılaşabileceklerine
bir işaret olabilir.

Ayetin devamında ahir zamanda gençlerin büyük sorumluluklar
yükleneceklerine işaret ediliyor olabilir. Bu dönemde dinsiz
felsefelerle fikri bir mücadele yürütülmesinde, Hak dinin
anlatılmasında, insanlara yönelik zulmün kaldırılmasında gençler önemli
görevler üstleneceklerdir. Din ahlakının anlatılması konusunda
gençlerin taşıdığı öneme başka ayetlerde de dikkat çekilmektedir.
Örneğin Kehf Suresi’nde Hz. Musa’nın “genç bir yardımcısı” olduğu
bildirilmektedir. Bir ayette ise Hz. Musa’ya kavminden sadece genç bir
topluluğun iman ettiği şöyle bildirilmektedir:

Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka
-Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları
korkusuyla- iman eden olmadıKehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta. (Yunus Suresi, 83)

Kehf Suresi’nin 10. ayetinde gençlerin bir yere “sığındıkları”
bildirilmektedir. Kıssanın sonraki ayetlerinden anlaşıldığına göre,
Kehf Ehlinin mağaraya sığınmalarının nedeni dönemin baskıcı sisteminin
oluşturduğu ortamdır. Kendi fikirlerini rahatça söyleyemeyen, doğruları
anlatamayan, din ahlakını gerektiği gibi tebliğ etmeleri engellenen
Kehf Ehli, çözümü bu toplumdan uzaklaşmakta bulmuştur.

Bu ayette, ahir zamanda da komünist, faşist veya başka ideolojideki
totaliter yönetimler nedeniyle benzer bir ortam oluşacağına, bu
yönetimlerin fikir ve düşünce hürriyetini kısıtlayacağına ve din
ahlakını yaşamak isteyenlerin üzerinde bir baskı oluşturacağına işaret
ediliyor olabilir. Kendi dönemlerindeki benzer bir baskı nedeniyle Kehf
Ehli mağaraya sığınmış ve iman etmeyen kavimlerinden ayrılmışlardır.
Ahir zamanda da insanlığa belalar getiren komünist ve faşist
sistemlerin baskısından kurtulmak için samimi Müslümanların gözlerden
uzak olmaları, gizlilik içinde olmaları muhtemeldir. Bu baskıdan
uzaklaşan Müslümanlar, insanlar arasında fazla gözükmeyecekler,
kendilerini toplumdan uzakta tutacaklardır.

Ancak bu durum, uzaklaşıp bekleme manasında değildir. Kehf Ehli
mağaraya sığınmış, yaptıkları işleri Allah’ın kolaylaştırması,
kendilerine rahmetinden yayması için dua etmişlerdir. Kısacası Kehf
Ehli’nin mağaraya sığınmasının nedeni sadece beklemek değil,
kendilerini bu süre içinde geliştirmek olmuştur. Ahir zamanda da
totaliter rejimlerin olduğu yerlerde baskı altında olan Müslümanlar
kendilerini gizleyeceklerdir. Bu vesileyle Allah’ın kendi üzerlerindeki
rahmetini artırmasını, işlerini ve dine düşman fikir akımlarına karşı
yürüttükleri mücadeleyi daha da kolaylaştırmasını umacaklardır.

Kehf Ehli’nin Allah’a olan duasını bildiren 10. ayette çok önemli bir
konu daha hatırlatılmaktadır. İman edenler her işi yapanın sadece Allah
olduğunu hiç unutmamalıdırlar. İnsan her zaman ihtiyaç içindedir,
Allah’ın karşısında aciz ve muhtaçtır. Kendi aklı, kendi çabası ve gücü
ile birşey yapması mümkün değildir. Allah’ın izni olmadan insanın değil
bir işi sonuçlandırması, elini kaldırması, yürümesi, hatta nefes alması
dahi mümkün olmaz. İnsanın her an Allah’ın yardımına, desteğine ve
rahmetine ihtiyacı vardır. Kuran’da da her işi Allah'ın yaptığına ve
insanın da aciz olduğuna dair pek çok ayet bulunmaktadır. Allah Enfal
Suresi’nde şu şekilde buyurmaktadır:

Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen
atmadın, ama Allah attı. Mü’minleri Kendinden güzel bir imtihanla
imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir. (Enfal
Suresi, 17)

Her şeyi yaratan, tüm işleri evirip çeviren Allah’tır. İnsan ise
samimiyetiyle ve teslimiyetiyle denenmektedir. Kehf Ehli de, bu gerçeği
bilen samimi Müslümanlar oldukları için mağaraya sığındıkları anda
hemen Allah’a yönelmiş, dualarıyla Allah’a teslimiyetlerini ifade
etmişlerdir. Kehf Ehli, ilimde derinleşmelerini sağlayacak olanın da,
her yönden işlerini kolaylaştıracak olanın da Allah olduğunu bilmekte,
bu nedenle öncelikle Allah’tan yardım istemektedirler. Bu durumdan da
anlaşılmaktadır ki, asıl olan insanın samimi Müslüman olması ve
Rabbimiz'e dua edip herşeyi O’ndan istemesidir.

Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). (Kehf Suresi, 11)

O dönemdeki dinsiz sistemin baskılarından korunmak için mağaraya
sığınan Kehf Ehli gibi, ahir zamanda da müminler dünya üzerinde çok
büyük bir zulüm sistemi kuran faşizm ve komünizm gibi din ve mukaddesat
düşmanı, vatanlarını, milletlerini ve devletlerini felakete sürükleyen
ideolojilerin baskılarından kendilerini korumak için gizlenmeyi tercih
edeceklerdir. Aynı Kehf Ehlinin yaşadığı dönemde olduğu gibi, bu tip
yönetimler altında olan Müslümanların fikir hürriyeti olmayacak,
düşüncelerini söyleyemeyecekler, çok büyük bir baskı altında
olacaklardır.
Ancak bu gizlenme dönemi Müslümanlar için sıkıntılı, tedirgin bir
bekleyiş değil, tam aksine huzurlu ve rahat bir bekleyiştir. Ayette
geçen “Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.
yıllar yılı kulaklarına vurduk” ifadesiyle müminlerin gizlendikleri
dönemde, aynı uykudaymış gibi bir huzur içinde olacaklarına işaret
edilmektedir.

Bu dönem müminler için bir eğitim, kendini geliştirme, ilimde
derinleşme ve imanda güçlenme dönemidir. İman etmeyenlerin, ahlaki
değerlere düşman olanların, vatana, millete zararlı, saldırgan
çevrelerin toplum içinde meydana getirdikleri şiddet olaylarından,
baskıdan, zulümden, zorbalıklardan inananlar etkilenmeyecekler, aynı
bir mağaradaymış gibi tüm zorluklardan uzak olacaklardır. Bu durum,
Allah’tan bir rahmet olarak onları koruyacaktır.

Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık. (Kehf Suresi, 12)

Ashab-ı Kehf’in gizliliği, ayetten de anlaşıldığı gibi, belirli bir
süreye kadar devam etmiştir. Daha sonra Allah’ın takdir ettiği zamanda,
O’nun dilemesi ile bu gençler uyanmışlardır. Ahir zamanda faşizmi veya
komünizmi benimsemiş yönetimlerin baskısı altında bulunan iman ehlinin
gizlenme dönemi de Allah’ın kaderde belirlediği bir süreye kadar devam
edecektir. Bu süre sonunda ise tüm gizlilik ortadan kalkacak ve iman
edenler insanların arasına karışıp, Allah’ın varlığını, iman
hakikatlerini, Kuran ahlakını onlara anlatmak için çalışmalarına
başlayacaklardır.

Bu gizlenme süresinin ne kadar olacağı ise Allah Katında bir ilim
üzeredir. Ayette bu sürenin yıl, gün, saat olarak Allah Katında belli
olduğuna işaret edilmektedir. Tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz
herşeyin hesabını bilendir. Cin Suresi’nde Allah’ın Muhsi (sonsuz da
olsa herşeyin sayısını bilen) sıfatı şu şekilde bildirilmektedir:

Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri)
tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) onların nezdinde olanları
sarıp-kuşatmış ve herşeyi sayı olarak da sayıp-tespit etmiştir. (Cin
Suresi, 28)

Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz.
Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların
hidayetlerini artırmıştık. (Kehf Suresi, 13)

Bu ayette güçlü bir imanın ve gerçek hidayet ehli olmanın önemine
dikkat çekilmektedir. Çünkü insan Allah’a karşı güçlü bir imana sahip
değilse, Kuran ahlakına gereken titizlikte uymuyor ve Peygamberimiz
(sav)’in yolunu izlemiyorsa, bu kişinin ne kadar büyük işler yaptığının
Allah Katında bir önemi olmayabilir. Dünyada maddi anlamda başarılı
olsa, kariyeri ya da ünü artsa bile, bu başarı ona ahirette hiçbir
fayda sağlamayacaktır. Çünkü önemli olan insanın imanı ve takvasıdır.
Bakara Suresi’nde hidayet ehli Müslümanlar şu şekilde bildirilmektedir:

Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir
kitaptır. Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana
indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin
bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet
üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. (Bakara Suresi, 2-5)

Rabbimiz bir başka ayette ise, hidayete uyan kullarının korku ve üzüntü yaşamayacaklarını şöyle müjdelemektedir:

Dedik ki: “Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet
geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar
mahzun olmayacaklardır.” (Bakara Suresi, 38)

Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik; (Krala
karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve
yerin Rabbi’dir; İlah olarak biz O’ndan başkasına kesinlikle tapmayız,
(eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız.”
(Kehf Suresi, 14)

Bu ayette sabrın, kararlılığın ve irade sahibi olmanın iman edenler
için önemine işaret edilmektedir. Bunlar, ancak tevekkül sahibi bir
insanın sahip olacağı özelliklerdir. Ayette geçen “raptetmiştik”
ifadesi ise kaderde herşeyi Allah’ın yaptığına bir işarettir. İman
edenlere zorluklar ve sıkıntılar karşısında sabretme gücünü ve
kararlılığını veren Allah’tır.

İnsanın Allah’ın yazdığı kader dışında hiçbir iş yapması, hiçbir söz
söylemesi mümkün değildir. Dolayısıyla kaderde herşeyi Allah’ın
yaptığını, kendisinin de hiçbir şey yapmaya gücünün yetmediğini bilen
bir kişi doğal olarak sabırlı olur. Allah’ın herşeyi salih kulları için
en hayırlı ve en güzel şekilde yarattığını bilmenin verdiği rahatlığı
ve huzuru yaşar. Allah bu güzel ahlakı gösterip sabreden kullarını,
güzel bir ecir ve kurtuluşla müjdelemektedir. Bu konuyla ilgili ayetler
şöyledir:

Sizin yanınızda olan tükenir, Allah’ın Katında olan ise kalıcıdır.
Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle Biz muhakkak
vereceğiz. Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir
amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve
onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl
Suresi, 96-97)




KAYNAKLAR:
1 Sahih-i Müslim, c. 1/555; İmam Şa’rani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 479
2 Sünen-i Ebu Davud, 5/121
3 Sünen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Haydar Hatipoğlu, Kahraman Yayınları, c. 10, s. 321-324
4 Sünen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Haydar Hatipoğlu, Kahraman Yayınları, c. 10, s. 332
5 İmam Şa’rani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 494

Alıntıdır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Empty
MesajKonu: Geri: Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi   Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi I_icon_minitimeCuma Kas. 06, 2009 12:09 am

Allah’a
ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp
yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah,
sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)

Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.
Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub
edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa,
kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir
topluluktur. (Enfal Suresi, 65)

Kararlılık ve irade, imanla, hidayetle ve tevekkülle birlikte gelen
mümin özellikleridir. Çünkü Allah’a tevekkül etmiş ve kadere iman etmiş
bir kişi, hiçbir zorluk ve sıkıntı karşısında yılgınlık göstermez,
mücadele azmini yitirmez. Her şeyi yapanın Allah olduğunu bildiği için
şevk ve heyecan içinde karşısına çıkan her ecir fırsatını değerlendirir
ve hayırlarda yarışır.

Ayette ayrıca Kehf Ehlinin gizlendikleri dönem sona erdiğinde, Kral’ın
karşısına çıktıkları belirtilmektedir. Bu dönem, Allah’tan başka
güçlerin ilah haline getirildiği (Allah'ı tenzih ederiz), dinsizliğin
insanlar arasında yayıldığı ve din ahlakından uzaklaşıldığı bir
dönemdir. Müslümanların inançları baskı altına alınmıştır. Buna rağmen
Kehf Ehli, Kral’a hiçbir koşulda “Allah’a bir olarak iman etmekten”
vazgeçmeyeceklerini, Allah’tan başka hiçbir şeye tapmayacaklarını
söylemişlerdir.

Eğer tersini söyleyecek olsalar, bununla Allah’a karşı suç işlemiş olacaklarını samimi kanaatleri olarak ifade etmişlerdir.

Dönemin baskıcı, zalim ve otoriter Kral’ı karşısında gösterdikleri bu
cesur ve kararlı tutum, onların samimi Müslümanlar olduklarının da bir
delili niteliğindedir. Herşeyi kaderde en güzel şekilde Allah yaratır
ve Allah dilemedikçe hiçbir güç onlara bir zarar veremez. Kehf Ehli bu
gerçeği bildikleri için çok güzel bir tevekkül ve kararlılık örneği
göstermişlerdir.

Ahir zaman da, insanların sahte ilahlar edindikleri (Allah'ı tenzih
ederiz), dinsizliği yaygınlaştırdıkları bir dönemdir. Bu ayetten
anlaşıldığı gibi, ahir zamandaki samimi Müslümanların da, dönemin
baskıcı ve totaliter rejimleri karşısında imanlarını aynı kararlılık ve
cesaretle korumaları gerekmektedir.

“Şunlar, bizim kavmimizdir; O’ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara
apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah’a karşı
yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?” (Kehf Suresi, 15)

Bu ayette, Kehf Ehlinin yaptıkları tebliğ faaliyetinden
bahsedilmektedir. Onlar, kendi dönemlerindeki iman etmeyen topluluklara
Allah’ın dinini tebliğ etmiş, onlardan Allah’a şirk koşmaktan
vazgeçmelerini istemişlerdir.

Ayrıca müşrik toplulukları, inançsızlıklarını dayandıracakları bir
delil göstermeye davet etmişler, bir delil getiremediklerinde de
onların yalancılıklarını ve iftiralarını açıklamışlardır.

Aynı Kehf Ehli’nin yaşadığı dönemde olduğu gibi asrımızda da
Müslümanlar Allah’tan başkasını ilah edinenlerden deliller
istemektedirler. Ahir zamanda maddeyi ve tesadüfleri ilah olarak
tanıtan putperest bir inanç mevcuttur; bu inanç Darwinizm’dir.

Darwinizm, yeryüzündeki canlıların başıboş ve rastgele tesadüfler
sonucu oluştuğunu iddia eden, doğada sadece güçlü olanın hayatta
kalacağı şekilde çatışmaya ve şiddete dayalı bir sistem olduğunu
savunan din karşıtı bir iddiadır. Gerçekte Allah’ın sonsuz güç ve
kudretiyle yoktan var ettiği canlı ve cansız tüm varlıkları, başıboş
tesadüflerin meydana getirdiği yalanını söyleyerek insanları aldatmaya
çalışan Darwinistler, bu iddialarıyla çok büyük bir iftirada
bulunmaktadırlar.

Üstelik bu iftiralarını ayakta tutabilmek için yalanlara ve sahte
delillere başvurmaktadırlar. Darwinizm’in tarihi; Piltdown Adamı,
Nebraska Adamı, rekapütilasyon teorisi, sahte dino-kuş “Arkeoraptor”
gibi türlü sahtekarlıklarla doludur. Sahte deliller üreten, hayali
çizimler ve senaryolarla insanlara geçmişte bir evrim süreci yaşanmış
gibi göstermeye çalışan, bilimsel verileri hiç tereddüt etmeden
çarpıtan, çeşitli telkin metodları kullanan Darwinizm, çok büyük bir
aldatmaca ve göz boyamadan ibarettir. (Detaylı bilgi için bkz.
Darwinizm’in Karanlık Büyüsü, Harun Yahya)

İşte ahir zamanda Müslümanların karşısındaki en büyük din düşmanı fikir
sistemlerinden biri Darwinizm’dir. Müslümanlar da, aynı Kehf Ehli gibi,
Allah’ın varlığını kabul etmek istemeyip tesadüfleri ilah edinen
Darwinistlerden iddialarını kanıtlayacak deliller istemektedirler.
Ancak Darwinistler bunun karşılığında yine yalana ve çeşitli
sahtekarlıklara başvurmakta, demagojik yöntemler kullanarak kesin bir
delil ortaya koymaktan uzak durmaktadırlar. Çünkü Darwinistlerin de,
iman etmeyen tüm topluluklar gibi, ellerinde iddialarını destekleyecek
hiçbir delilleri bulunmamaktadır. (Detaylı bilgi için Bkz. Evrim
Aldatmacası, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık) Herşeyin tesadüflerin
eseri olduğunu iddia eden Darwinizm, bu yönüyle çok büyük bir iftirada
bulunmaktadır. Kehf Suresi’nin 15. ayetinde bu gibi düşüncelerle ortaya
çıkan kimseler için “Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.
Öyleyse Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?”
şeklinde buyrulmakta ve söz konusu insanların içerisine düştükleri
durum açıkça ifade edilmektedir.

(İçlerinden biri demişti ki: “Madem ki siz onlardan ve Allah’tan başka
taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaraya
sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve
işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.” (Kehf Suresi, 16)

Ayette Kehf Ehli’nin, iman etmeyenlerin çoğunlukta olduğu fikir
sisteminden tamamen ayrıldıkları, uzaklaştıkları ifade edilmektedir. Bu
ayrılık, iman edenlerle, din ahlakını yaşamayanlar arasında fikri bir
çatışma meydana getirmiştir. Ve iman etmeyenler Müslümanlar üzerinde
bir baskı oluşturmaya çalışmışlardır.

Bu baskının neticesinde iman edenler kendilerini tamamen tecrit etme ve
bu durumdan tamamen koparma ihtiyacını hissetmişlerdir. Mağaraya
sığınma da bu tecrit durumunu ifade etmektedir. Allah bu dönemde Kehf
Ehli’nin üzerindeki nimetini yaymış, onlara pek çok konuda kolaylık
sağlamıştır. Bu kolaylık ve desteklerden en önemlisi ise iman
edenlerin, din ahlakının yaşanmadığı böyle bir sistemin olumsuz
etkilerinden uzak kalmaları olmuştur.

Din ahlakını yaşamayan topluluklar, ellerine geçen her fırsatta onların
mukaddesatlarına, vatan ve milletlerine olan bağlılıklarına, hizmet
şevklerine karşı mücadele etmeyi ve Müslümanların kutsal saydıkları
değerlere saldırıda bulunmayı alışkanlık edinmişlerdir. İman edenlerin
kendilerini bu kişilerden uzakta tutmaları bu açıdan çok büyük bir
rahmet ve çok büyük bir kolaylıktır. Çünkü böylece din ahlakından uzak
yaşayan insanların olumsuz ifadelerini dinlemek yerine, din ahlakının
gereklerini daha fazla yaşama imkanı bulmaktadırlar. Kendilerini
geliştirmeye, ilimde derinleşmeye, kültürel ve sosyal çalışmalar
yapmaya daha geniş zaman ayırabilmektedirler. Allah’ın kendilerine
sağladığı bu kolaylık sayesinde de milletlerinin daha güzel bir yaşama
kavuşabilmeleri ve insanların tek kurtuluş yolu olan Kuran ahlakına
yönelmeleri için daha fazla çalışma yapabilmektedirler.

(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ
yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da
onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah’ın ayetlerindendir.
Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa
onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın. (Kehf Suresi,
17)

Bu ayette Müslümanların evlerinin güneş almasının önemine dikkat
çekiliyor olabilir. Bir eve, mümkün olduğunca, hem batarken, hem de
doğarken güneşin gelmesi çok önemlidir. Bu sayede güneş ışınlarının
olumlu etkilerinden faydalanma imkanı oluşmakta, daha sağlıklı bir
ortam meydana gelmektedir. Ayette ayrıca geniş ve ferah evlerin de
önemine dikkat çekiliyor olabilir. Yaşanan mekanları, imkanlar
ölçüsünde, geniş, aydınlık, güneş alan ve ferah bir hale getirmek,
müminler için zevkli, rahat ve huzur verici olacaktır.

Bu ayette -daha önce de vurgulandığı gibi- hidayetin önemine de dikkat
çekilmektedir. Ancak Allah’ın hidayet verdiği kişinin kurtuluşa
ereceği, hidayet vermediği kişinin ise sonsuz bir azapla karşılık
bulacağı açıklanmaktadır.

Bu nedenle, din ahlakını anlatan kişinin huzurla, sabırla, itidalle,
sakin bir şekilde dini anlatması ve hidayeti verecek olanın Allah
olduğunu hiçbir şekilde unutmaması gerektiği tekrar hatırlatılmaktadır.
Allah bir ayetinde “Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk
(rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp
Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması
yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” (Bakara Suresi, 256) şeklinde
buyurmaktadır. Eğer bir kişi yapılan tebliğe olumlu tepki vermiyor,
anlamakta diretiyorsa bu durumda tebliğ yapan kişinin tavrı, Allah’a
tevekkül etmek ve hiçbir şekilde karşısındaki insana baskı uygulamamak
olmalıdır.

Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda)
uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri
de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp
onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı. (Kehf Suresi, 18)

Kehf Ehlinin de yaşadığı haber verilen bu uyku halinin nedeni, kadere
tabi olmanın getirdiği tevekkül ve huzur olabilir. Çünkü tüm kainatı
bir kader üzere yoktan yaratan Allah, dünyada gerçekleşen bütün
olayları da Müslümanların lehine olacak şekilde yaratmaktadır. Rabbimiz
bir ayet-te, “Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.
Allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez” (Nisa
Suresi, 141) şeklinde buyurmuştur. Bu, Müslümanlar için büyük bir
müjdedir ve huzur vesilesidir. Dünya üzerinde gerçekleşen her olayın
Müslümanlar için olumlu ve hayırlı olduğunun bir işaretidir.

Müslümanların yaşadıkları bu huzur ve güvenlik duygusunun bir başka
sebebi de, Allah’ın samimi kullarını mutlak başarıya ulaştıracağını
vaat etmiş olmasıdır. Ayette iman edenler şöyle müjdelenmektedir:

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara
vadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar
sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak,
kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp
sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir.
Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak
koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur
Suresi, 55)

Yukarıdaki ayette bildirildiği gibi, Allah salih kullarını, her ne
zorlukla karşı karşıya olurlarsa olsunlar, güvenliğe çıkaracağını
müjdelemektedir. Bu da, Kehf Ehli gibi günümüzde de samimi
Müslümanların huzur içinde çalışmalarını sürdürmesine bir sebeptir.

Ayrıca Müslümanlar Allah’ın dilemesi dışında başlarına hiçbir şey
gelmeyeceğini de çok iyi bilmekte ve bunun rahatlığını yaşamaktadırlar.
Allah, Kendisi'ne teslim olmuş, kadere iman eden ve tam bir tevekkül
gösteren müminlerin nasıl bir kararlılığa sahip olduklarını şöyle
bildirmiştir:

De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir
şey isabet etmez. O bizim Mevlamız'dır. Ve mü’minler yalnızca Allah’a
tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)

Kehf Suresi’nin 18. ayetinde dikkat çekilen bir diğer konu da hayvan
sevgisidir. Bu ayette Kehf Ehlinin köpeklerinden söz edilerek,
Müslümanların bahçelerinde güvenlik amacıyla bekçi köpeği
bulundurabileceklerine işaret edilmiş olabilir. Köpek güvenilir bir
canlıdır, dostane bir tavrı vardır, sahibine sadıktır, tehlikeyi hemen
fark edebilecek kadar hassastır ve refleksi çok kuvvetlidir.
Dolayısıyla ayette, Müslümanların öncelikle Allah’a sığınıp, daha sonra
da kendilerini koruyup kollamak için bir tedbir olarak bekçi köpeği
edinebileceklerine işaret ediliyor olabilir.

Müminler, hayvanları koruma amacının dışında, onlara duydukları sevgi
ve şefkat nedeniyle de yanlarında tutarlar. Kuran’da bu konuda Hz.
Süleyman örnek verilmektedir. Ayetlerde Hz. Süleyman’ın atlara olan
sevgisi şu şekilde bildirilir:

Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç
ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki:
“Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı
tercih ettim.” Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına
saklandılar. “Onları bana geri getirin” (dedi). Sonra (onların)
bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. (Sad Suresi, 31-33)

Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik
(uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Ne kadar kaldınız?”
Dediler ki: “Bir gün veya günün bir(kaç saatlik) kısmı kadar kaldık.”
Dediler ki: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi
birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın,
size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın
sizi kimseye sezdirmesin.” (Kehf Suresi, 19)

Ayette ilk olarak Müslümanların, karşılaştıkları olaylarda bir karara
varmadan kendi aralarında istişare etmelerinin önemine işaret
edilmektedir.

Bunun yanı sıra ayette Kehf Ehlinin mağarada ne kadar süre
kaldıklarıyla ilgili aralarında bir konuşma geçtiği de aktarılmakta,
ardından ise bir kişinin “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir”
dediği bildirilmektedir. Burada önemli olan husus, anlaşılmayan ya da
sonucu bulunamayan herhangi bir konu olduğunda, müminlerin hemen “Allah
bilir” deyip, hayır ve hikmeti Allah’a bırakmalarıdır. Çünkü gaybı
sadece Allah bilmektedir. O nedenle de insanların bilmedikleri bir konu
üzerinde tartışmaları, cevabını araştırıp bulmaya çalışırken bunun
sıkıntısını yaşamaları tevekküllü bir tavır olmaz. Önemli olan o anda
gösterilen teslimiyet ve hemen kaderin hatırlatılmasıdır.

Kehf Suresi’nin 19. ayetinde müminlere bazı işaretlerde daha
bulunulmaktadır. Bunlardan birincisi müminlerin alışverişe
gönderdikleri kişiden herhangi bir yiyecek değil, temiz yiyecek
istemeleridir. İman edenlerin temizlik konusundaki hassasiyetleri pek
çok Kuran ayetinde bildirilmektedir. Örneğin Allah elçilerinin “Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta. temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haramKehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.”
(Araf Suresi, 157) kıldığını bildirmektedir. Bunun yanı sıra iman
edenlere “Elbiseni temizle” (Müddessir Suresi, 4) şeklinde
buyurmaktadır. Kuran’daki temiz rızıklar ve temizlikle ilgili
ayetlerden bazıları şu şekildedir:

Öyleyse Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz
olanlarını yiyin; eğer O’na kulluk ediyorsanız Allah’ın nimetine
şükredin. (Nahl Suresi, 114)

Size, rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin, bu konuda
azgınlık yapmayın, yoksa gazabım üzerinize kaçınılmaz olarak iner:
benim gazabım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepetaklak düşmüştür.
(Taha Suresi, 81)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Empty
MesajKonu: Geri: Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi   Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi I_icon_minitimeCuma Kas. 06, 2009 12:10 am

Kehf
Suresi’nin bu ayetinde dikkat çekilen diğer bir husus da müminlerin
yiyecek almak için şehri tercih etmeleridir. Bunun nedeni şehirde çok
daha geniş imkan ve seçim alternatifi olması olabilir. Kuran’da
şehirlerin önemi ile ilgili başka ayetler de bulunmaktadır. Örneğin
Allah, Enam Suresi’nde tebliğin şehirlerden başlamasına dikkat
çekmiştir:

İşte bu (Kur’an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke)
ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitaptır. Ahirete
iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.
(Enam Suresi, 92)

Ayette müminlere bir başka hatırlatmada daha bulunulmaktadır. Bu da
müminlerin her zaman için nezaketli ve saygılı olmalarıdır. Bu,
Allah’ın
Kuran’da bildirdiği güzel ahlakın bir gereğidir.

Kehf kıssasında ayrıca Müslümanların ahir zamanda daha ziyade evlerinde
bulunacaklarına işaret ediliyor olabilir. Bunun nedeni de din dışı
ideolojilerin yaygın olduğu bu büyük fitne döneminde, dışarı çıkıp
hedef haline gelmemek, dikkat çekmemek olabilir. Ayette aynı zamanda
müminlerin gerektiği durumlarda, uzun zaman evlerinde kalarak
kendilerini ilim ve bilgi yönünden geliştireceklerine dikkat çekiliyor
olabilir.
Nitekim Peygamberimiz (sav)'in de ahir zaman konusunda kendisinden
tavsiye isteyenlere, “… evlerinizin yiğiti olunuz, oradan
ayrılmayınız!” ve
“evinden dışarı çıkma!” şeklinde tavsiyelerde bulunduğu bildirilmektedir.4

"Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya
dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş
bulamazsınız." (Kehf Suresi, 20)

Bu ayette “taşa tutarlar” ifadesiyle terörist bir karakter tarif
edilmektedir. Günümüzde de dindışı ideolojilerin etkisi altında kalan
insanlarda bu karakter açıkça görülür. Örneğin komünist ideolojiyi
benimseyen teröristler, vatanı korumak için cansiperane mücadele eden
devlet görevlilerine, polislere ve jandarmalara, sadece devlete olan
düşmanlıkları nedeniyle çoğu zaman taş ve benzeri maddeler atarak
saldırmaktadırlar. Bunu yapmalarındaki amaç ise bu kişileri yıldırmak,
güçlerini azaltmaktır. Bu yolla komünizm taraftarları, kendi din
düşmanı ideallerini gerçekleştirebilmeyi, ülkelerini kaosa ve kargaşaya
sürükleyerek kendi sistemlerini hakim etmeyi amaçlamaktadırlar.

Bu sonuca ulaştıktan sonra asıl hedefleri ise dinine, vatanına,
milletine bağlı insanları, kendi -dinsiz, ahlaki her türlü değere
karşı, insanlar arasında daimi bir çatışma olması gerektiğini iddia
eden- düşünce sistemlerine çevirmektir. Başka bir deyişle, tüm
insanları devlete karşı ayaklandırmak, sokaklara dökmek, kardeşi
kardeşe kırdırmaktır. Ancak anarşist hareketlerin bir sonuca
ulaşmayacağı ve onlara uyanların da
hiçbir zaman kurtuluş bulamayacakları çok açıktır. Allah bir ayette şöyle bildirmiştir:

Allah’a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar,
Allah’ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi kesip-koparanlar ve yeryüzünde
bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü
olanı da onlar içindir. (Rad Suresi, 25)

Bu yüzden ahir zamanda insanların, dünyaya beladan başka bir şey
getirmeyen kanlı ideolojilerden uzak durmaları, din ahlakının
yaşanmasını istemeyen ideolojilerin provokasyonlarına, kışkırtmalarına
kanmamaları, bozguncuların tarafında yer almamaları son derece
önemlidir.

Böylece, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin,
kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki
insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi
aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: “Onların
üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir.” Onların
işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: “Üstlerine mutlaka bir mescid
yapmalıyız” dediler. (Kehf Suresi, 21)

Bu ayet, Kehf Suresi’nde kıyamet alametlerine ve ahir zamana yönelik çok önemli işaretler olduğuna açıkça dikkat çekmektedir.

Kehf Ehlinin insanlar tarafından bulunması ise, iyi insanların iyilerle
kendiliğinden buluşacaklarına, birbirlerinden uzakta bulunsalar da bir
gün mutlaka biraraya geleceklerine işaret olabilir. Allah, “Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.
Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri
biraraya getirecektir. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir” (Bakara
Suresi, 148) ayetiyle de aynı gerçeği bildirmiştir.

Ayette ayrıca, insanların, Kehf Ehlinin bulunduğu yere bir mescid
yaptırmak hakkında konuştuklarından da bahsedilmektedir. Bu ayette, iyi
ve güvenilir insanların hayatlarını geçirdikleri yerlere binalar ve
mescidler yapmanın makbuliyetine dikkat çekilmektedir. Bunun amacı hem
sevilen insanları yadetmek, hem de bu vesile ile o mekanları bir nevi
eğitim ve ibadet yeri haline getirmektir. Bu sayede faydalı
düşüncelerin ve güzel ahlakın insanlar arasında yaygınlaşması
sağlanacaktır. Bu gibi yerler, iman edenlerin biraraya gelecekleri ve
birlikte Allah’ın adını anacakları mekanlar olacaktır.

Kuran’da pek çok ayette mescidlerde yalnızca Allah’ın anıldığına ve
mescidlerin önemine dikkat çekilmektedir. Bu ayetlerden bazıları şu
şekildedir:

Onlar, yalnızca; “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı, haksız yere
yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların
kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar,
kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı
mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım
edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz
olandır. (Hac Suresi, 40)

Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allaha aittir. Öyleyse, Allah ile
beraber başka hiçbir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin,
tapmayın). (Cin Suresi, 18)

(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: “Üç’tüler, onların dördüncüsü
köpekleridir.” Ve: “Beştiler, onların altıncısı köpekleridir”
diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. “Yedidirler,
onların sekizincisi köpekleridir” diyecekler. De ki: “Rabbim, onların
sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez.”
Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve
onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma. (Kehf Suresi, 22)

Bu ayette Kehf Ehli’nin kaç kişi oldukları hakkında zanla tahminlerde
bulunan insanların durumundan bahsedilmektedir. Oysa ayette bu sayıyı
sadece gaybın tek sahibi olan Rabbimiz’in bildiği ve bu bilgiyi de
ancak az sayıda kuluna bildirdiği ifade edilmektedir.

Ayetin devamında, bilinmeyen bir konu üzerinde tartışmanın, sürekli
yeni fikirler getirmenin, tahminlerde bulunmanın doğru olmadığı da
bildirilmektedir. Böyle bir tartışma ayette, “bilinmeyene-gayba taş
atma” olarak ifade edilmektedir. Aynı ifade başka ayetlerde de
bulunmaktadır. Örneğin Sebe Suresi’nde insanların bu özellikleri şu
şekilde bildirilmektedir:

Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.
“Biz O’na iman ettik” derler; ancak onlara uzak bir yerden (ahiretten
imana) el uzatmak nerede? Oysa daha önce onu inkar etmişlerdi; onlar
uzak bir yerden gayba atıp tutuyorlardı (dil uzatıyorlardı). (Şimdi)
Kendileriyle istek duydukları şeyler arasında perde çekilmiştir; daha
önce benzerlerine yapıldığı gibi. Çünkü onlar, kuşku verici bir
tereddüt içinde idiler. (Sebe Suresi, 52-54)

Allah’ın beğenmediği bu kötü ahlaktan her Müslüman mutlaka uzak
durmalı, bu gibi tartışmalardan, bilmediği konular üzerinde fikir
yürütmekten şiddetle kaçınmalıdır. Böyle bir durumda yapılması gereken
şey “En doğrusunu Allah bilir” deyip, muteber olmayan sözlere kıymet
vermemektir. Müslümanların bu tarz durumlarda verdikleri cevap, “Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin SenKehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.” (Maide Suresi, 116) ayetindeki gibi olmalıdır. Çünkü Kuran’ın birçok ayetinde gaybı sadece
Allah’ın bildiği haber verilir.

Örneğin bir ayette şöyle buyrulur:

Gaybın anahtarları O’nun Katında’dır, O’ndan başka hiç kimse gaybı
bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir
yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta
olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır. (Enam Suresi,
59)

Ayetlerde de belirtildiği gibi, tartışmaların yapıldığı durumlarda,
genellikle insanların üzerinde fikir yürüttükleri konulardaki tek
dayanakları, halktan gelen ifadeler olur. Sokaktan gelen uydurma
rivayetlere, konu hakkında bilgi sahibi olmayan bir kişinin söylediği
bir söze, bir başkasının yaptığı bir yoruma dayanan bu tartışmaların
doğru bir sonuca ulaşmayacağı ise açıktır. İnsan “Hakkında bilgin
olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi
ondan sorumludur” (İsra Suresi, 36) ayetiyle de bildirildiği gibi,
bilmediği konular hakkında etraftan duyduğu dayanaksız açıklamalara
kapılmamalıdır.

Ayette geçen “onları pek az (insan) dışında kimse bilemez” ifadesiyle
de Allah, derin bilgiye sahip çok az sayıda kişinin bu sayıyı
bilebileceğine işaret etmektedir.

Nitekim Kuran’da, Allah’ın vahyetmesiyle elçilerin gaybdan yana bazı bilgilere sahip oldukları bildirilmektedir:

O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye
açık tutmaz. Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu
(seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici
(gözetleyici)ler dizer. (Cin Suresi, 26-27)

Allah Peygamberimiz (sav)'e de gaybdan bazı bilgiler vahyetmiş ve şöyle bildirmiştir:

Bu, sana (ey Muhammed) vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa
onlar, o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar
verdikleri zaman sen yanlarında değildin. (Yusuf Suresi, 102)

Hz. Nuh’a ise Allah, gelecekte yaşayacağı bazı olayları şu şekilde bildirmektedir:

“Ey Nuh” denildi. “Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine
Bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer
kafir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara Bizden acı bir azab
dokunacaktır.” Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.
Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret.
Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir. (Hud Suresi, 48-49)

Ayetin devamında geçen “Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.
açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma” ifadesi ise Kuran’a uygun
tartışmaya işaret etmektedir. Müminler, bir konu üzerinde konuşurken
Kuran’a uygun delil getirmeye önem vermelidirler. Din ahlakını
yaşamayanlar ise tam tersi bir tutum içindedirler. Onların amacı
tartışma çıkarmak, bu vesileyle mukaddes değerlere ve inananlara karşı
düşmanca tavırlarını ortaya koymaktır. Nitekim Allah Kuran’da, bazı
insanların “yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye” (Zuhruf Suresi,
58) uygun olmayan örnekler verdiklerini bildirmektedir.
Bunun nedeninin de “tartışmacı ve düşman” bir kavim olmaları olduğu
belirtilmektedir. Bu nedenle Kuran ahlakını yaşayan insanların tüm
bunlardan kaçınmaları ve Allah’ın hoşnut olacağı şekilde davranmaları
gerekir. Allah iman edenlerin, din ahlakını yaşamayan insanlarla
konuşurken nasıl bir üslup kullanmaları gerektiğini şöyle bir örnekle
bildirmektedir:

Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir
istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki:
Allah’ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla
emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz’dir. Bizim
amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda
‘deliller getirerek tartışma (ya, huccete gerek)’ yoktur. Allah bizi
biraraya getirip-toplayacaktır. Dönüş O’nadır.” (Şura Suresi, 15)

Kehf Suresi’nin 22. ayetinin sonunda geçen “onlar hakkında bunlardan
hiç kimseye bir şey sorma” şeklindeki ifade ise, iman edenlerin vahiyle
bildirilenlerin dışında hiçbir bilgiye rağbet etmemeleri gerektiğini
ifade etmektedir. Çünkü gaybı bilen Allah’tır. İnsanların kendi
bilgilerine, zanlarına ve yorumlarına dayanarak ortaya attıkları yanlış
rivayetlerin müminler nezdinde hiçbir kıymeti yoktur. Dolayısıyla
kaynağı belli olmayan, ağızdan ağıza dolaşarak gelen, kulaktan dolma
aktarılan, uydurma rivayetlere, haberlere önem vermek bu ayetle
yasaklanmaktadır.

Sonuç

Kuran’ın “Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.Allah’ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitab’ı ve hikmeti anınKehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi Nokta.” (Bakara Suresi, 231) ayeti gereği, bu yazıda Kehf Suresi’ndeki ayetlerin bazı hikmetlerinden bahsettik.

Ancak Kehf Suresi, Müslümanlara bildirilen çeşitli hikmetler,
hatırlatma ve öğütlerin yanı sıra iman edenler için bir müjde de
içermektedir. Bu müjde, Peygamberimiz (sav)’in de hadislerinde
bildirdiği, kutlu bir dönem olan ahir zamanın yaklaşmasıdır. Kehf
Suresi bu açıdan bakıldığında, İslam’ın ahir zamanda geçireceği
başlangıç, gelişme ve Hz. İsa’nın gelişi ile birlikte sonuçlanacak olan
Kuran ahlakının hakimiyeti dönemlerine işaret etmektedir. Kuran’ın pek
çok ayetinde, Allah’ın istediği hikmete ve derinliğe ulaşan müminlere
zafer ve Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakimiyeti müjdelenmektedir. Bu,
Nur Suresi’nde bize bildirilen bir müjdenin, Allah’ın dilemesiyle
gerçekleştiği bir dönemdir:

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara
va’detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar
sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak,
kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp
sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir.
Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak
koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur
Suresi, 55)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ahir zaman gerçekleri
» Ashab-i Kehf
» AHIR
» Ahir Zamandan Asr-ı Saadete...
» Cuma Namazı Ve Zuhuri Ahir

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: Rehberimiz Kur'ani Kerim :: Kurân-i Kerim-
Buraya geçin: