Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İMÂM-I RABBÂNÎ 6.Mektup

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

İMÂM-I RABBÂNÎ 6.Mektup Empty
MesajKonu: İMÂM-I RABBÂNÎ 6.Mektup   İMÂM-I RABBÂNÎ 6.Mektup I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 9:37 pm

ALTINCI MEKTÛB
Bu mektûb, yine yüksek mürşidine yazılmışdır. Cezbe ve sülûke kavuşmağı
ve cemâl ve celâl sıfatları ile terbiye olmağı ve Fenâ ve Bekâyı ve
Nakşibendiyye bağının üstünlüğünü bildirmekdedir:

Hizmetçilerinizin en aşağısı olan Ahmed, yüksek kapınıza bildirir ki,
tam mürşid olan Allahü teâlâ, sizin yüksek teveccühlerinizin yardımı
ile, cezbe ve sülûk yollarının her ikisi ile de terbiye etmekdedir.
Cemâl ve celâl sıfatları ile yetişdirmekdedir. Şimdi cemâl, celâl oldu
ve celâl, cemâl oldu. (Risâle-i kudsiyye) kitâbının açıklamalarından
bir kaçında, bu yazıyı açık anlaşıldığı gibi yazmayıp, hayâle gelen
şeyleri yazmışlardır. Bu yazıyı açık anlaşıldığı gibi yazmak yerinde
olur. Başka dürlü yazmak, anlaşılanı başka şekle çevirmek yersiz olur.
Bu terbiye ile yetişmenin alâmeti, Zât-i ilâhînin sevgisinin hâsıl
olmasıdır. Bundan önce bu sevgi hâsıl olamaz. Zât-i ilâhînin sevgisinin
hâsıl olması (Fenâ)nın alâmetidir. (Fenâ), mâsivâyı unutmak demekdir.
Allahü teâlâdan başka her şeye (Mâsivâ) denir. Bütün ilmler göğüsden
silinmedikçe, tam bir câhillik hâsıl olmadıkça, Fenâ elde edilemez. Bu
câhillik ve şaşkınlık, aralıksız olur; hiç yok olmaz. Bir zemân hâsıl
olup başka zemân yok olması düşünülemez. Bekâdan önce tam bir câhillik
vardır. Bekâdan sonra, bilgi ile bilgisizlik bir arada bulunur.
Hiçbirşey bilmez iken, şü’ûru yerindedir. Tam bir şaşkınlık varken,
huzûr içindedir. Bu makâm, (Hakk-ul yakîn) makâmıdır. Burada bilgi ve
görmek birbirine perde olmaz. Bu câhillikden önce bulunan bilginin hiç
kıymeti yokdur. Bu câhillik varken ilm de verilirse, kendinde olur.
(Şühûd), ya’nî bâtın ile görmek varsa, yine kendindedir. Ma’rifet veyâ
hayret ya’nî ma’rifetsiz olmak, şaşkınlık varsa yine kendindedir.
Kendinden başka şeyleri gördükçe, kendinde de görmüş olsa dahî,
ilerleyememiş demekdir. Dışarıyı görmesinin büstünü yok olması
lâzımdır. Hâce Behâeddîn “kaddesİMÂM-I RABBÂNÎ 6.Mektup Allahü
sirrehül’azîz” hazretleri buyuruyor ki, (Ehlüllah, ya’nî Evliyâ, Fenâ
ve Bekâdan sonra, her gördüklerini kendilerinde görürler. Her
bildiklerini kendilerinde bilirler. Onların hayretleri, bilgisiz
olmaları kendilerindedir). Bundan da açıkça anlaşılıyor ki, şühûd ve
ma’rifet ve hayret yalnız kendindedir. Bunların hiçbiri dışarıda
yokdur. Bu üçünden biri dışarıda oldukça, kendinde de olsa dahî, Fenâya
hiç kavuşamamış demekdir. Fenâ olmayınca, Bekâ nasıl olabilir? Fenâ ve
Bekâ mertebesinin sonu budur. Bu Fenâ tamdır ve tam olan Fenâ her şeyin
yok olmasıdır. Bekâ da, Fenâya göre olur. Bunun içindir ki, Ehlüllahdan
bir çoğu, Fenâ ve Bekâ hâsıl oldukdan sonra, dışarıda da görürler.
Fekat bizim büyüklerin yolu bütün yolların üstündedir. Fârisî beyt
tercemesi:

Her aynası olanı, İskender sanma!
Her saçını keseni, kalender sanma!

Bu yolun büyüklerinden birini veyâ ikisini yüzlerce sene sonra bu
makâma kavuşdurmakla şereflendirirler. Başka yolları artık
düşünmelidir. Bu yol, Hâce Abdülhâlık-ı Goncdevânî “kuddise sirruh”
hazretlerine bağlanmakdadır. Bu yolu temâmlayan, kuvvetlendiren ise,
hâcelerin hâcesi olan Hâce Behâeddîn-i Nakşibend “kuddise sirruh”
hazretleridir. Bunun halîfelerinden Hâce Alâ’üddîn-i Attâr “kuddise
sirruh” hazretleri de bu ni’mete kavuşmakla şereflenmişdir. Fârisî
mısra’ tercemesi:

Bu büyük ni’meti acaba kime verirler?

Şaşılacak şeydir ki, önce, her belâ ve sıkıntı gelince sevinirdim, derd
ve belâ arardım. Elimden dünyâlık çıkınca da tatlı gelirdi. Hep böyle
olmasını isterdim. Şimdi ise, sebebler âlemine getirdiler. Kendi
zevallılığımı, aşağılığımı görmeye başladım. Az bir sıkıntı gelince,
hemen üzülüyorum. Her ne kadar üzüntü çabuk bitiyor, hiç kalmıyor ise
de, önce üzüntü gelmeden olmuyor. Bunun gibi önce, belâların ve
sıkıntıların gitmesi için düâ ederken, bunların gitmesini, yok olmasını
düşünmüyordum. (Bana yalvarınız!) emrine uymak istiyordum. Şimdi ise,
belâların, sıkıntıların gitmesi için düâ ediyorum. Eskiden korkular,
üzüntüler yok olmuşdu, şimdi yine geldiler.

Eski hâllerin hep sekr, şü’ûrsuzlukdan ileri geldiğini anladım. Sahv,
ya’nî şü’ûrlu olunca, câhiller için olan şeyler hâsıl olmakdadır.
Böylece zevallılık, yalvarmak, korkmak, üzülmek, sıkılmak, sevinmek
oluyor. Başlangıçda düâ etmek, belâdan kurtulmak için değildi. Bunu
düşünmek gönlüme iyi gelmiyordu. Fekat, hâl kaplamışdı. Peygamberlerin
“aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” düâlarının böyle olmadığını
düşünüyordum. Onlar, bir şeye kavuşmak için düâ ediyorlardı. Şimdi, bu
hâl ile şereflendirdiler. İşin iç yüzünü açıkladılar. Peygamberlerin
“aleyhimüssalevâtü vettehıyyât” düâlarının zevallılıkla, düşkünlükle,
korku ile olduğu, yalnız emre uymak için olmadığı anlaşıldı. Yalnız
yüksek emrinize uymuş olmak için, hâsıl olan şeylerden bir çoğunu
arasıra bildirmekle saygısızlık yapmakdayım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
İMÂM-I RABBÂNÎ 6.Mektup
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İMÂM-I RABBÂNÎ 10.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 11.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 12.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 13.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 14.Mektup

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: İslam-i Konular :: Mektûbât-
Buraya geçin: