Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İMÂM-I RABBÂNÎ 14.Mektup

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

İMÂM-I RABBÂNÎ 14.Mektup Empty
MesajKonu: İMÂM-I RABBÂNÎ 14.Mektup   İMÂM-I RABBÂNÎ 14.Mektup I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 9:41 pm

ONDÖRDÜNCÜ MEKTÛB
Bu mektûb yine yüksek mürşidine yazılmışdır. Yolculukda hâsıl olan şeyleri ve birkaç talebenin hâllerini bildirmekdedir:

Yüksek kapınızın kölelerinin en aşağısı olan Ahmed sunar ki,
mahlûkların mertebelerinde görülen tecellîlerden birazı, önceki
mektûbda sunulmuşdu. Ondan sonra (Vücûb), ya’nî varlığı lâzım olan
mertebe göründü. Bütün sıfatlar bu mertebededir. Çirkin, siyâh bir
kadın şeklinde göründü. Bundan sonra ehadiyyet, ya’nî bir olan varlık,
ince bir dıvar üstünde duran uzun bir genç adam şeklinde tecellî etdi.
Bu iki tecellî hakkânî olarak göründüler. Bundan evvelki tecellîler
böyle görünmüyordu. Bu zemân ölmek istedim. Kendimi büyük bir deniz
kenârında ayakda gördüm. Kendimi denize atmak istedim. Fekat arkamdan
bir ip ile bağlanmış idim. Bunun için denize atlayamadım. Bu ipin,
maddeden yapılmış olan bedene olan bağlılıklar olduğunu anladım. İpin,
kopmasını istedim.

Öyle bir hâl oldu ki, gönlümün Allahü teâlâdan başka hiçbirşeyi
istemediğini anladım. Bundan sonra vücûb makâmının bütün sıfatları
göründü. Bu sıfatlar, bir bakımdan birçok şeylerin aynaları oldular.
Dahâ sonra bu aynalarda görünen şeylerin hepsi aşağı döküldüler. Geride
yalnız vücûb makâmının sıfatları kaldı. Bunlarda görülen şeylerin
ayrılmaları, dökülmeleri de görüldü. Şimdi sıfatların asla verildiği
anlaşıldı. Onlarda görülen şeylerden ayrılmadan önce, asla
verilemezlerdi. Belki verilmiş gibi görülürlerdi. (Tecellî-i sûrî)ye
kavuşanların hâli böyledir. Sıfatlar asla verilince, (Fenâ-i hakîkî)
hâsıl oldu. Bundan sonra kendimdeki ve başkalarındaki sıfatları
birbirinin benzeri buldum. Yerlerinin başka başka olması ortadan
kalkdı. Böyle olunca gizli şirklerin inceliklerinin birçoğundan
kurtuldum. Şimdi ne Arş kaldı, ne yer kaldı, ne zemân, ne mekân, ne
altı cihet ve ne de eşyâyı ayıran sınırlar kaldı. Eğer senelerce
düşünsem âlemden bir zerrenin yaratılmış olduğunu bilemem. Bundan
sonra, kendime mahsûs olan (Te’ayyün), kendime mahsûs olan vech
göründüler. Bu te’ayyün, eski ve parça parça bir elbise gibiydi. Bir
kimse giymiş idi. O kimsenin kendime mahsûs vech olduğunu anladım.
Fekat hakkânî olarak anlaşılmadı. Dahâ sonra bu adamın yukarı tarafında
ve kendisine bitişik ince bir post göründü. Kendimi o post olarak
buldum. Bu te’ayyün elbisesini kendimden uzak gördüm. O post üzerinde
bir nûr göründü. Biraz sonra gene yok oldu. Bu post ve elbise de yok
oldular. Eskisi gibi câhil ve şaşkın kaldım. Bu görünen şeylerden
anladıklarımı yüksek kapınıza bildireceğim. Doğrusu ile yanlışını
işâret buyurursunuz. Şöyle ki, o görünen kimse, (Ayn-ı sâbite)dir.
Vücûb ile imkân arasında bir geçit gibidir. İki yüzü birbirine
benzemez. Arasında elbise bulunan ve nûr görülen o post da vücûd ile
adem arasında geçitdir. Kendimi o post bulmuşdum. Bu da, varlıkla
yokluk arasındaki geçite kavuşmakdır. Bundan önce rü’yâlarda da,
kendimi böyle geçit bulmuşdum. Fekat o âfâkda idi. Şimdi ise
enfüsdedir. Ya’nî kendimdedir. İkisi arasında başka bir ayrılık dahâ
görülmüşdü. Fekat şimdi yazarken onu unutdum. Her zemanki hâlim
şaşkınlık ve câhillikdir. Arasıra böyle oyunlar da hâsıl oluyor ve
sonra yok oluyor. Geride ma’rifetleri kalıyor. Ba’zı şeylerin ne
olduğunu anlıyamıyorum. Hâtırımda kalanlara da güvenemiyorum. Bunun
için hemen yazmak saygısızlığında bulunuyorum. Böylece, yüksek
işâretinizle, bunlara güvenim hâsıl olur. Kıymetli teveccühleriniz
yardımıyla alçak şeylere olan bağlılıklardan kurtulacağımı ümmîd
ediyorum. İmdâdıma yetişmezseniz işim çok güçdür. Fârisî beyt tercemesi:

Hakkın ve hak adamlarının yardımı olmadan,
Melek de olsa kurtulamaz yüz karalığından.

Hindistânın meşhûr şeyhlerinden Şeyh Abdüllah-i Niyâzînin oğlu Şeyh
Tâhâ ve hüddâm hâcı Abdül’azîz yüksek kapınızı çok özlemekdedirler.
Şeyh Tâhâ da mubârek ayaklarınızdan öper ve kabûl buyurulması için
yalvarır. Bu yüksek tarîka girmek istiyor, candan yalvardı. İstihâre
yapmasını söyledim. Görünüşde çok uygundur. Burada zikr etmesini
öğrenen sevdiklerimizin çoğu râbıta yapmakdadır. Bir kısmı rüyâ, vâkı’a
esnâsında râbıta alıp gelmekdedir. Bir çoğu da Delhiden gelmeden önce
râbıta etmişlerdir. Önce huzûra ve şü’ûrsuzluğa dalıyorlar. İçlerinden
birkaçı, sıfatları asla veriyorlar, ya’nî ondan görüyorlar. Geri
kalanları böyle değildir. Fekat hiçbiri tevhîd-i vücûd ve nûrları
görmek ve keşflere kavuşmak yoluna gitmiyor. Molla Kâsım Alî ve Molla
Mevdûd Muhammed ve Abdül-Mü’min, görünüşde cezbe makâmının üst
noktasına varmışlardır. Fekat Molla Kâsım Alî inmeye başlamışdır. Geri
kalan ikisinin inmesi bilinmiyor. Şeyh Nûr da noktaya yakındır, fekat
kavuşamamışdır. Molla Abdürrahmân da noktaya yakındır. Kavuşmasına az
kalmışdır. Molla Abdülhâdî o makâmda huzûra ve şü’ûrsuzluğa dalmışdır.
Diyor ki, (Her bakımdan hiçbirşeye benzemeyen bir varlığı “celle şânüh”
her şeyde hiç birine benzemeksizin görüyorum. Her işi Onun yapdığını
anlıyorum). Yüksek ni’metleriniz, tâliblere ve elverişle olanlara
durmadan yağmakdadır. Bu ni’metleri onlara ulaşdırmakda bu aşağı
kölenizin hiç hizmeti olmuyor. Fârisî mısra’ tercemesi:

Ben o eski Ahmedim, hiç değişmedim.

Bir gün vak’alardan bir vak’ayı anlatırken (O, sevilmişlerden
olmasaydı, maksada, kavuşmakda çok güçlük çekerdi) buyurmuşdunuz. Bu
mahbûbiyyetin yüksek ihsânınıza bağlı olduğunu da bildirmişdiniz. Bu
müjdenizden çok ümmîdliyim. Bu taşkınlıklarım ve saygısızlıklarım
ondandır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
İMÂM-I RABBÂNÎ 14.Mektup
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İMÂM-I RABBÂNÎ 5.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 21.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 6.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 7.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 8.Mektup

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: İslam-i Konular :: Mektûbât-
Buraya geçin: