Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İMÂM-I RABBÂNÎ 7.Mektup

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

İMÂM-I RABBÂNÎ 7.Mektup Empty
MesajKonu: İMÂM-I RABBÂNÎ 7.Mektup   İMÂM-I RABBÂNÎ 7.Mektup I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 9:37 pm

YEDİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, yine yüksek mürşidine yazılmışdır. Kendisinin şaşılacak birkaç hâlini bildirmekde ve birkaç şey sormakdadır:

Hizmetçilerinizin en aşağısı olan Ahmed, yüksek kapınıza bildirir ki,
Arşın üstündeki makâma, rûhumun yükselerek ulaşdığını anladım. Burası
Hâce Behâeddîn-i Buhârî “kaddesİMÂM-I RABBÂNÎ 7.Mektup Allahü
sirrehül akdes” hazretlerinin makâmı idi. Bir zemân sonra, maddeden
yapılmış olan bu bedenimi de, o makâmda buldum. O zemân böyle anladım
ki, bu madde âlemi ve gökler aşağıda kaldı. İsmleri ve nişânları yok
oldu. O makâmda yalnız Evliyânın büyüklerinden birkaçı vardı. O zemân
bütün âlemi o mahâlde ve o makâmda kendime ortak buldum. Onlardan
temâmen ayrı olduğum hâlde kendimi onlarla birlikde görünce şaşırdım
kaldım. Zemân zemân öyle hâller hâsıl oluyor ki, ne kendim kalıyorum ve
ne âlem kalıyor. Gözüme hiçbirşey görünmüyor. Hâtırıma birşey gelmiyor.
Şimdi de bu hâldeyim. Âlemin varlığını ve yaratılmış olduğunu ne
biliyorum ne görüyorum. Bundan sonra yine o makâmda yüksek bir köşk
görüldü. Bir merdiven konuldu. Oraya çıkdım. Bu makâm da, âlem gibi
yavaş yavaş aşağı indi. Her ân yükseldim. Orada abdestin şükr nemâzını
kılmak hâtırıma geldi. Kıldım. Çok yüksek bir makâm görüldü.
Nakşibendiyyenin dört büyük Hâcesini orada gördüm. [Bu dört zâtın
“kaddesİMÂM-I RABBÂNÎ 7.Mektup Allahü
esrârehüm” Hâce Abdülhâlık-ı Goncdevânî ve Hâce Muhammed Behâeddîn-i
Nakşibend ve Hâce Alâ’üddîn-i Attâr ve Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr
oldukları zan olunur.] Seyyid-üt-tâ’ife Cüneyd ve bunun gibi birkaç
velî de orada idi. Birkaç velî bu makâmdan dahâ yukarıda idi. Fekat
bunun direklerini tutmuş oturuyorlardı. Birkaç velî de bu makâmdan dahâ
aşağıda idi. Derecelerine göre yer almışlardı. Kendimi bu makâmdan çok
uzakda gördüm. Hattâ bu makâmla hiçbir ilgim yok idi. Bunun için çok
üzüldüm. Aklımı kaçıracak gibi oldum. Aşırı üzüntüden ve sıkıntıdan
canım çıkacak idi. Çok zemân bu hâl üzere kaldım. Sonunda, yüksek
teveccühleriniz ve yardımlarınız ile kendimi o makâma ilişik gördüm.
Önce başımı onun yüksekliğinde buldum. Kendim de yükselerek o makâmın
üstünde oturdum. İyice inceliyerek, o makâmın tam bir tekmîl makâmı,
ya’nî sâlikleri kemâle erdirenlerin makâmı olduğu anlaşıldı. Sülûk,
ya’nî tesavvuf yolculuğunda en son bu makâma varılır. Tam sülûk
yapmamış olan meczûb bu makâma kavuşamaz. O makâmda şöyle düşündüm ki,
çok zemân önce yüksek kapınızda bildirdiğim rü’yâ ile bu makâma
yetişmiş oldum. O rü’yâda emîr-il-mü’minîn hazret-i Alî “kerremellahü
teâlâ vecheh” (Göklerin ilmini sana bildirmek için geldim) buyurmuşdu.
İyi dikkat ederek bu makâmın, Hulefâ-i Râşidîn “radıyİMÂM-I RABBÂNÎ 7.Mektup Allahü teâlâ anhüm ecma’în” arasında yalnız Emîr hazretlerine ayrılmış olduğunu anladım. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bilir.

Kötü huyların her ân kendimden ayrılarak uzaklaşdıkları görülüyor.
Birçoklarının iplik gibi çıkdıkları, başkalarının solucan gibi
ayrıldıkları belli oluyor. Bir vakt geliyor ki, tam ayrıldıkları
anlaşılıyor. Başka bir zemân, başka birşey yine görülüyor.

Ba’zı hastalıkların ve sıkıntıların gitmesi için teveccüh ederken,
Allahü teâlânın bu teveccühden râzı olup olmadığını bilmek lâzım mıdır,
yoksa lâzım değil midir? (Reşahât) kitâbında hâce Nakşibend “kaddesİMÂM-I RABBÂNÎ 7.Mektup Allahü
sirrehül akdes” hazretlerini anlatırken bildirdiklerinden, lâzım
olmadıkları anlaşılıyor. Siz, bunun için nasıl emr buyuruyorsunuz?
Böyle teveccühde bulunmak bu fakîre tatlı gelmiyor.

Tâliblerde huzûr hâsıl oldukdan sonra, zikr etmelerine son vererek bu
huzûr üzerinde durmaları lâzım mıdır, değil midir? Huzûrun hangi
mertebesinde zikr yapılmaz? Burada öyle sâlikler var ki, başlangıçdan
sonuna kadar zikr yapıyorlar. Zikri hiç bırakmıyorlar. Nihâyete kadar
yaklaşıyorlar. İşin doğrusu nasıldır? Ne yapmamız emr buyurulur?

Yüksek kapınıza dördüncü olarak sunulur ki, Hâce hazretleri [ya’nî,
Ubeydüllah-i Ahrâr] (Fıkarât) kitâbında buyuruyor ki, (Sonunda zikr
yapmak emr olunur. Çünki, birçok dilekler vardır ki, zikrsiz ele
geçmez). Bu dileklerin ne olduğunu beyân buyurunuz.

Beşinci olarak yüksek kapınıza sunulur ki, çok kimse geliyor tarîkat
öğretilmesini istiyorlar. Fekat, yidikleri lokmaların halâl olmasını
gözetemiyorlar. Bu gevşek davranışları ile birlikde huzûra ve biraz
şü’ûrsuzluğa kavuşdukları görülüyor. Lokmalara dikkat etmeleri için
sıkışdırılacak olursa, istekleri gevşek olduğundan, büsbütün bırakıp
gidecekler. Bunlara ne yapmamız emr buyurulur? Birçokları da, yalnız bu
şerefli zincire halka olmak istiyor, zikr öğretilmesini istemiyorlar.
Bu kadarcık bağlanmaları câiz midir, değil midir? Eğer câiz ise, nasıl
yapacağımızı emr buyurunuz? Sözü dahâ uzatmak saygısızlık ve tam
edebsizlik olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
İMÂM-I RABBÂNÎ 7.Mektup
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İMÂM-I RABBÂNÎ 5.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 21.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 6.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 8.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 9.Mektup

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: İslam-i Konular :: Mektûbât-
Buraya geçin: