Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İMÂM-I RABBÂNÎ 9.Mektup

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

İMÂM-I RABBÂNÎ 9.Mektup Empty
MesajKonu: İMÂM-I RABBÂNÎ 9.Mektup   İMÂM-I RABBÂNÎ 9.Mektup I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 9:38 pm

DOKUZUNCU MEKTÛB
Bu mektûb, yine yüksek mürşidine yazılmışdır. Geri dönüş makâmlarındaki hâlleri bildirmekdedir:

Bu köleniz, gaflet uykusuna dalmışdır.Yüzü siyâhdır, kusûrları çokdur,
huysuzdur, eline geçen birkaç şeye aldanmışdır. Kavuşmak ve yükselmek
düşüncesi ile başı dönmüşdür. Her işi, sâhibine karşı gelmekdir. İyi,
fâideli şeyleri yapmaz. Herkes görsün diye süslenir. Allahü teâlânın
her ân gördüğü gönlünü yıkmakdadır. Hep gösteriş için çalışmakdadır.
Bunun için gönlü, rûhu kararmakdadır. Sözleri, düşüncelerine uymaz.
Düşünceleri de hep saçmadır. Bu gaflet uykusundan, bu saçma
düşüncelerden ele ne geçebilir? Böyle sözlerin, böyle düşüncelerin ne
fâidesi olur? Hep zararda, hep alçalmakdadır. Anlayışı kıt, gitdiği yol
bozukdur. Fesâd karışdırır, kötülüklere sebeb olur. Başkalarına zararı
çok, kendi günâhları pek çokdur. Ayblardan, kusûrlardan yapılmış bir
heykel gibidir. Günâhlar yığınıdır. İyilik olarak yapdıkları bir işe
yaramaz, hep atılır. Fâideli ve güzel bildiği işleri hep kötüdür,
beğenilmez. (Çok Kur’ân-ı kerîm okuyan vardır ki, Kur’ân-ı kerîm ona
la’net eder) hadîs-i şerîfi tam onun hâline uygundur. (Çok oruc
tutanlar vardır ki, orucundan eline geçen yalnız açlık ve susuzlukdur)
hadîs-i şerîfi onun hâlini göstermekdedir. Bu hâlde olan bir kimseye ve
makâmı, derecesi, kemâli böyle olana yazıklar olsun. Onun istigfâr
etmesi de, günâhlarından dahâ büyük bir günâhdır. Tevbesi, başka çirkin
işlerinden de dahâ çirkindir. Bozuk olan kimsenin her işi de bozuk
olur, demişlerdir. Fârisî mısra’ tercemesi:

Buğdaydan arpa, arpadan buğday çıkmaz elbet!

Onun hastalığı, iliğine, kemiğine işlemişdir. İlâc fâide vermez.
Temelinden bozukdur, ta’mîr ile düzelmez. Bir şeyin özünde, yapısında
bulunanlar, ondan ayrılmaz. Fârisî mısra’ tercemesi:

Habeşden siyâhlık ayrılmaz, çünki kendi rengidir.

Ne yapılabilir, Bekara, A’râf, Tevbe, Nahl sûrelerinde ve Rûm sûresinin
dokuzuncu âyetinde (Allahü teâlâ onlara zulm etmedi. Fekat onlar
kendilerine zulm ediyorlar) buyuruldu.

Evet, tam iyiliğe karşı tam kötülük lâzımdır. Böylece iyilik tam olarak
meydâna çıkar. Herşey, zıddı ile, tersi ile anlaşılır. Hayr ve kemâl
hâzır olunca, bunlara şer ve naks lâzım olur. Çünki, iyiliğe ve
güzelliğe elbette ayna lâzımdır. Birşeyin aynası onun karşısında olur.
Bundan dolayı iyiliğin aynası kötülükdür. Aşağılık da, üstünlüğün
aynasıdır. Bunun içindir ki, birşeyde aşağılık ve kötülük ne kadar çok
olursa, iyiliğin ve üstünlüğün o şeyde görülmesi de, o kadar çok olur.
Şaşılacak şeydir. Yukarıda saydığımız kötülükler iyiliğe döndüler. Bu
kötülükler, bu aşağılıklar, iyiliklerin ve üstünlüklerin yeri oldu.
İşte bunun için, abdiyyet, kulluk makâmı, her makâmdan dahâ üstündür.
Çünki, bu söylediklerimiz, (Abdiyyet makâmı)nda tamdır ve en çokdur.
Sevilenleri bu makâma indirmekle şereflendirirler. Sevenler, görmenin
zevkinden tad almakdadır. Kulluğun tadını almak ve ona alışmak ise,
sevilenler içindir. Sevenler, sevgiliyi görmekle râhatlanır.
Sevilenlerin râhatlığı ise, sevgiliye kul olmakdadır. Onlar kulluğa
alışarak bu devlete kavuşdurulur. Bu ni’metle şereflendirilir. Kulluk
meydânında yarışanların başı, din ve dünyânın efendisi, geçmişlerin ve
geleceklerin en üstünü ve âlemlerin Rabbinin sevgilisi olan Muhammed
aleyhisselâmdır. Bir kimseyi, ihsân ederek, acıyarak bu devlete, bu
ni’mete kavuşdurmak isterlerse, ona Resûlullaha tam uyabilmek ni’metini
verirler. O servere “aleyhi minessalevâti etemmühâ ve minettehıyyâti
ekmelühâ” uymakla, o yüksek makâma ulaşdırırlar. Bu, Allahü teâlânın
öyle bir ihsânıdır ki, dilediğine verir. Allahü teâlâ, büyük ihsanların
sâhibidir.

Şerrin ve aşağılığın çok olması demek, bunu zevkle anlamak demekdir.
Yoksa, kötü, aşağı bir kimse olmak değildir. Böyle anlayışlı kimse,
Allahü teâlânın ahlâkını huy edinmiş kimsedir. O ahlâkı huy edinmenin
fâidelerinden biri de, böyle anlayış sâhibi olmakdır. Bu makâmda
kötülük, aşağılık hiç bulunabilir mi? Ancak bunların bilgisi bulunur.
Bu ilm, tam bir şühûd ile hâsıl olduğu için tam bir yükseklikdir. Öyle
bir iyilikdir ki, herşey onun yanında kötülük görülür. Bu görüş, nefs-i
mutmainnenin kendi makâmına inmesinden sonra ele geçer. Bunun için kul,
zevkinden geçmedikçe ve kendini yere vurmadıkça ve işi buraya
vardırmadıkça, Mevlâsının yüksekliğinden bir şey anlayamaz. Nerede
kaldı ki, kendini mevlâ bile ve kendi sıfatlarını Onun sıfatları sana.
Allahü teâlâ, böyle şeylerden çok uzak, çok yüksekdir. Böyle bilmek
ismlerde ve sıfatlarda ilhâddır, zındıklıkdır. A’râf sûresi
yüzyetmişdokuzuncu âyet-i kerîmesinde, (Allahü teâlânın ismlerinde
ilhâd edenleri, ya’nî ismleri değişdirenleri terk edin. Onlar âhıretde
yapdıklarının cezâsını çekeceklerdir) bildirilen mülhidlerdendirler.

[Bu âyet-i kerime, Allahü teâlânın ismlerini değişdirenlerin, terceme
edenlerin, doksandokuz ismden başka ism söyleyenlerin, kıyâmetde azâb
çekeceklerini bildiriyor. Allah yerine tanrı diyenlerin bu âyet-i
kerîmeden korkmaları, tevbe etmeleri lâzımdır.]

Cezbesi sülûkdan önce olan herkes sevilmişlerden olamaz. Fekat
sevilmişlerden olmak için cezbenin önce olması şartdır. Evet, her
cezbede sevilmişlerden az birşey vardır. Çünki sevilmiş olmayanlarda
cezbe olmaz. Bu az birşey sonradan hâsıl olmuşdur. Kendinden değildir.
Kendisinde bulunan mahbûbiyyet hiçbirşeye bağlı değildir. Sona varan
her sâlik cezbeye kavuşur. Fekat çoğu sevenlerdendir. Dışarıdan az bir
sevilmişlik gelmişdir. Bu kadar şey sevilmişlerden olmak için yetişmez.
Dışarıdan sevilmişliği getiren sebeb, tezkiye ve tasfiyedir, ya’nî
kalbin ve nefsin temizlenmeleridir. Başlangıçda olan birçok sâliklerde
de, O Servere “sallİMÂM-I RABBÂNÎ 9.Mektup Allahü
aleyhi ve sellem” uydukları için, az bir sevilmişlik hâsıl olur. Bu
sevilmişliği müntehîde de husûle getiren, yine o Servere “sallİMÂM-I RABBÂNÎ 9.Mektup Allahü
aleyhi ve sellem” uymakdır. Sevilmişlerde de kendilerine ihsân edilmiş
olan bu ni’metin meydâna çıkması, yine o servere “aleyhissalâtü
vesselâmü vettehıyye” uymağa bağlıdır. Hattâ, kendilerine, sevilmiş
olmak ni’metinin verilmesi de, o Servere “sallİMÂM-I RABBÂNÎ 9.Mektup Allahü
aleyhi ve sellem” bağlılıkları olduğu içindir. Onun rabbi ya’nî terbiye
edicisi, yetişdiricisi olan ism, o Serverin “aleyhissalâtü vesselâmü
vettehıyye” rabbi olan isme yakîn olduğu için sevilmişlerden olmuşdur.
Bunun için bu se’âdete kavuşmuşdur. Her şeyin doğrusunu Allahü teâlâ
bilir. Herkes, sonunda Onun huzûruna çıkacakdır. Haklıyı meydâna
çıkaran Allahü teâlâdır. Doğru yolu gösteren, doğru yola kavuşduran
Odur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
İMÂM-I RABBÂNÎ 9.Mektup
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İMÂM-I RABBÂNÎ 11.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 12.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 13.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 14.Mektup
» İMÂM-I RABBÂNÎ 15.Mektup

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: İslam-i Konular :: Mektûbât-
Buraya geçin: