Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Empty
MesajKonu: Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri   Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 8:49 pm

1-Andolsun söküp çıkaranlara.


2- Hemen çekip alanlara.


3- Yüzüp gidenlere.


4- Yarışıp, geçenlere.


5- Derken işi düzenliyenlere!


Ayet-i kerimelerin bu ifadelerinin yorumu hakkında denmiştir ki: Naziat
ruhları sert bir şekilde çekip alan meleklerdir. "Naşitat"
hareketlerinde serbest olan melekler, "sabihat" yüceler aleminde yüzen
melekler, "sabikat" ise herkesten önce imana veya Rabblerinin emrine
itaata koşan melekler, "müdebbirat" ise kendilerine havale edilen
işleri düzenleyen, idare eden meleklerdir. Yine denmiştir ki, bunlar
yörüngelerinde giden, hareket eden, bir konaktan diğerine geçip giden, Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın uzay boşluğunda ona bağlı olarak yüzüp giden koşuşunda ve dönüşünde bir yarış içinde bulunanlar ve Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın
kendilerine yüklediği görevi yerine getiren yıldızlardır. Ve
sonuçlarını en güzel şekilde dünyadaki hayat ve onunla ilgili olaylar
üzerinde etkilerini mükemmel idare eden yıldızlardır.
Yine denmiştir ki; Naziat, naşitat, sabihat ve sabikat yıldızdırlar. Müdebbirat ise meleklerdir.
Şöyle de denmiştir: Naziat, naşitat ve sabihat yıldızlar; sabikat ve müdebbirat ise meleklerdir.
Bu kelimelerin anlamları ne olursa olsun Kur'an'ın atmosferdeki
hayattan ve onların bu şekilde sergilenişinden birtakım hislere
kapılıyoruz. Bunlar her şeyden önce duygularda bir sarsıntı meydana
getirmektedir. Vicdanlarda bir ürperti, ürküten ve korkutan bir şeyin
tesirini ve etkisini meydana getirmektedir. Bu nedenle bunlar surenin
girişi ile güçlü bir bütünlüğe ulaşmaktadır. Böylece sonda gelmekte
olan ürpertici, yıldırıcı büyük tehlikenin oluşturduğu korku ve dehşeti
karşılamaya duyguyu hazırlamaktadır.
Biz de bu duyarlılıkla beraber olmak için onları olduğu gibi
anlamlarının ayrıntılarına girip tartışmaya gerek duymadan, bırakmayı
tercih ediyoruz ki Kur'an'ın mesajına, direktiflerine açık bir hayat
yaşayalım. Kur'an'ı bütün mesajları ve direktifleri ile kendi yapısı
içinde tanışıp etkilerini içimizde hissedelim. Asıl hedef kalbin
sarsılarak uyarılmasıdır. Kur'an bunu değişik yöntemler kullanarak elde
etmeye çalışır. Sonra Hz. Ömer bu konuda bizim için güzel bir örnektir.
Hz. Ömer Abese suresini okumuş "ve fakiheten ve ebben" ayetine
geldiğinde şöyle demişti: Fakihe meyvedir, anladık bunu. Ebben nedir
acaba? Ardından sözlerine hemen şu cümleyi ilave etmişti: Ey Hattabın
oğlu Ömer, Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'a yemin olsun ki bu tekellüftür, işi yokuşa sürmektir. Yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın
kitabından bir kelimeyi bilmemen sana ne zarar verir ki? Başka bir
rivayete göre ise O "bunların hepsini biliyoruz, fakat ebben nedir"
demiş, hemen ardından kendi kendine kızarak elindeki değneği kırıp yere
atarak şöyle demiştir: "Bu Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'a
yemin olsun ki yokuşa sürmektir. Ey ümmü Ömer'in oğlu sen Ebb'in ne
olduğunu bilmesen ne olur ki Sonra şöyle demiştir. Bu kitabın açık
hükümlerine uyun, açık olmayanlarını ise öyle bırakın". Bunlar Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın
yüce sözlerine karşı edepten kaynaklanmış davranış örnekleridir. Kulun
Rabbin sözleri karşısındaki edebinin ifadesidir. Zira bu sözlerin bir
kısmının özü itibarı ile kapalı kalması hedeflenmiş ve böylece bu
kapalılık bir amacın gerçekleşmesine yol açmış olabilir.
Surenin "yemin edilme" havasındaki bu girişinden sonra gelen ayetler, bu önemli gerçeği tasvir etmektedir:.



6- o gün bir sarsıntı sarsar.


7- Ardından bir başka sarsıntı gelir.


8- O gün kalpler titrer.



9- Gözler korkudan aşağı kayar.


10- Diyorlar ki: "Biz yine eski halimize döndürülecek miyiz?



11- Biz çürümüş kemikler olduktan sonra ha?


12- Öyle ise bu, ziyanlı bir dönüştür" dediler.


13- Doğrusu bir tek çığlık yetecektir.



14- Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecektir.

Ayet-i kerimede geçen racife kavramının dünya olduğu belirtilmiştir.
Çünkü başka bir surede geçen bir ayette şöyle denilmektedir: "Yer ve
dağlar sarsıldığı gün." (Müzzemmil 14) Radife ise göktür, denilmiştir.
Çünkü gök evrendeki alt üst sırasında yeri izler ve onun peşinden
gelir, yarılır, yıldızları dağılıp saçılır.
"Racife"nin yeri, dağları ve tüm canlıları sarsan, göklerde ve yerde ne varsa Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın
diledikleri dışında herkesi bayıltıp öldüren birinci çığlık olduğu,
"Radife"nin ise insanları tekrar dirilten ve bir araya toplayan ikinci
çığlık olduğu da söylenmiştir. (Nitekim Zümer suresinin 68. ayeti bu
konuda delil olmaktadır). ister bu ister diğeri olsun, artık insanın
kalbi sarsılmayı, titremeyi, korku ve çalkantıyı hissetmiş durumdadır.
Korku, ürperti ve irkilme ile sarsılmıştır. Sükunet ve rahattan tamamen
uzak o günkü korkunun, kalbler üzerinde ne kadar etkili olduğunu
anlamaya hazır duruma gelmiştir. "O gün kalpler titrer. Gözler korkudan
aşağı kayar." sözünün gerçekliğini kavramış ve hissetmiştir.
Bu kalbler büyük sıkıntı içindedir. Apaçık bir şaşkınlık içindedir.
Korku ürperti, irkiliş ve burukluk her yanlarını bütünü ile
kaplamıştır. İşte sarsacak olanın sarstığı ve peşinden diğerinin
geldiği o günde meydana gelecek olan budur. İşte "Andolsun söküp
çıkaranlara. Hemen çekip alanlara. Yüzüp gidenlere. Yarışıp geçenlere.
Derken işi düzenleyenlere!" ifadelerindeki yeminin asıl amacı da bu
gerçeği ortaya koymaktır. Bu sahnenin bıraktığı etki girişin içeriği
ile bütünlük sağlamaktadır. Surenin bundan sonraki akışı, onların
kabirlerden kalktıkları zamanki şaşkınlıklarından ve Hayretlerinden söz
etmektedir.
"Diyorlar ki: `Biz yine eski halimize döndürülecek miyiz? Biz çürümüş kemikler olduktan sonra ha?"
Onlar birbirlerine soruyorlar: Biz tekrar hayata mı döndürülecek, ilk
yaşamama mı geri geleceğiz? Arap dilinde "recea fi hafıretihi" denir.
Yani geldiği yola tekrar döndü. Onlar bu şaşkınlıkları ve Hayretleri
içinde soruyorlar Geldikleri yoldan hayata dönmelerini Hayretle
karşılıyorlar. Rüzgarın içinden geçebileceği kadar çürümüş, delik deşik
olmuş kemikler haline geldikten sonra. Bu nasıl olabilir? diyerek
korkularını ve dehşetlerini dile getiriyorlar.
Herhalde onlar ayılıyorlar. Ya da basiretleri açılıyor. Bunun tekrar
hayata dönüş olduğunu, fakat bu hayatın başka bir hayat olduğunu
anlıyorlar. Bu dönüşün kendileri için bir yıkım ve ceza olduğunu
hissediyorlar. Bu nedenle şöyle diyorlar:
"Öyle ise bu, ziyanlı bir dönüştür' dediler."
Bu onların hesaba katmadıkları bir durumdur. Hiçbir azık hazırlamamışlardır. Orada onların hiçbir payları olmaz.
Burada, bu sahnenin karşısında, Kur'an'ın akışı var olan bir gerçeği dile getirerek devam ediyor:
"Doğrusu bir tek çığlık yetecektir. Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecektir."
Ayet-i kerimede geçen "zecra" çığlık demektir. Fakat surenin diğer
sahneleri ile bu sahnenin havası uyum sağlasın diye bu sert ve katı
sözcükle ifade edilmektedir. "Sahire" ise parlayan beyaz yer demektir.
Burası mahşer yeridir. Biz mahşerin nerede kurulacağını bilemeyiz.
Onunla ilgili haberleri ancak inandığımız doğru kaynaktan alabiliriz.
Kesin sağlam olmayan ve garanti edilmeyen şeyleri ona ilave etmeyiz.
Kur'an'ın diğer ayetlerine dayanarak buradaki tek çığlığın kıyametteki
ikinci çığlık, diriliş ve mahşer çığlığı olduğunu söyleyebiliriz. Bu
ifade hızlıca geçilmiştir. Zaten onun kendisi de hızlılığı
çağrıştırmaktadır. Çünkü surenin tamamı da bu türden bir hızlılığı ve
korkuyu telkin etmektedir. Korku dolu kalblerdeki bu titreyiş, nabzın
hızlı atışıyla paralellik arzetmektedir. Akışın tüm hareketlerinde ,
tüm işaretlerinde ve her mesajında bu uyum göze çarpmaktadır.
Bundan sonra surenin akışı ve vurgusu yeni gelen bölümdeki hikayelerin
havası ile uyum sağlasın diye biraz yumuşamaktadır. Burada Hz. Musa ile
Firavun arasında geçen olaylar ve bu zorba adamın azdığında ne tür bir
sona hazırlandığı, nasıl bir sonla karşılaştığı dile getirilmektedir.



15- Musa'nın haberi sana geldi mi?


16- Tiva'da, kutsal bir vadide, Rabbi ona şöyle hitab etmişti:


17- "Firavuna git çünkü o azdı.



18- Ona de ki: `Arınmağa niyetin var mı?


19- Rabbine giden yolu göstereyim ki O'na saygı duyup korkasın."



20- Bunun üzerine ona en büyük mucizeyi gösterdi.


21- Fakat o Musa'yı yalanladı, karşı geldi.


22- Sonra sırtını döndü; çalışmağa koyuldu.



23- Adamların: toplayıp seslendi:


24- "Sizin en yüce Rabbiniz benim" dedi.


25- Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı.



26- Doğrusu bunda .Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'tan korkan kimseye ders vardır.

Hz. Musa'nın kıssası Kur'an'da en çok ve en detaylı biçimde geçen bir
kıssadır. Daha önce birçok surede geçmiştir. Çeşitli halkalar yer almış
ve bunlar çeşitli üsluplarla ortaya konmuştur. Bu halkaların ve
üslupların herbiri içinde yer aldıkları surelerin akışı ile uyum
sağlamış ve Kur'an'ın kıssaları sergileme ve aktarma metoduna bağlı
olarak anlatım içindeki amaca ve hedefe doğrudan katkıda bulunmuşlardır.
Burada Hz. Musa'nın kıssası özlü bir şekilde ve hızlı bir anlatımla
verilmektedir. Hz. Musa'ya kutsal vadide seslenilmesinden Firavun'un
cezalandırılmasına kadar geçen olaylara kısaca yer verilmektedir. Bu
dünyadaki cezalandırılmasının yanında ahiretteki cezalandırılmasından
da söz edilmektedir. Böylece surenin asıl konusu ile yani ahiret
gerçeği ile bütünleşmektedir. Hikayenin bu uzun zaman dilimi içinde
gerçekleşen bölümü birkaç kısa ayette hızlı bir anlatımla verilmektedir
ki surenin yapısına ve ana konusuna uyum sağlasın.
Hızlı bir anlatımla geçilen bu kısa ayetler hikayenin değişik yönlerini ve sahnelerini içermektedir.
Bölüm Hz. Peygambere yöneltilen bir soru ile başlamaktadır:
"Musa'nın haberi sana geldi mi?"
Bu kalpleri ve algıları uyanık tutarak hikayeyi dinlemeye hazırlamak için sorulmuş bir sorudur.
Ayrıca belirttiği hikayeyi ana hatlarıyla sergilemeye başlamaktadır.
Böylece onun gerçekliğini telkin ederek onun yaşanmış gerçek bir olay
olduğuna işaret etmektedir. Önce seslenme ve çağırma sahnesiyle
başlamaktadır: "Hani Rabbi ona kutsal bir vadi olan Tuva'da şöyle
seslenmişti." Tuva tercih edilen görüşe göre vadinin adıdır. Burası
Hicaz'ın kuzeyindeki, Medyen bölgesine göre Tur dağının sağ tarafıdır.
Seslenme anı gerçekten dehşet verici, yüce bir andır. Ayrıca insanı Hayretler içinde bırakmaktadır. Yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın
bizzat kendisinin kullarından birine seslenmesi gerçekten dehşet
vericidir. insanların kullandıkları sözcüklerle anlatılamaz. Bu yüce
ilahlığın sırlarından olduğu gibi Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın
bu insana yerleştirdiği oluşumun sırlarından biridir de. İnsan bu sır
ile o yüce çağrıyı algılayabilmektedir. Bu konuda söyleyebileceğimiz en
son söz budur. İnsanın kavrayış ve akli donanımı bu konuda kendi başına
bilgi elde etmek imkanına sahip değildir. Belirlenen çizgide
durmalıdır. Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah bunu açıklayana kadarFizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Nokta. İnsan Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın bildirmesi ile bu sırlardan zevk alacaktır.
Başka yerlerde kıssanın bu bölümünde Hz. Musa ile Rabbi arasında geçen
bu diyalog hayli geniş anlatılmıştır. Buradâ ise olaylara kısaca
değinilmekte ve hızlı dokunuşlara yer verilmektedir. Bu nedenle kutsal
bir vadi olan Tuva'da seslenme sözkonusu edildikten hemen sonra yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın Hz. Musa'ya yönelik ilahi teklifine geçilmektedir:
"Firavuna git çünkü o azdı. Ona de ki: Arınmağa niyetin var mı?"
Azgınlık, olmaması ve devam etmemesi gereken kötü bir haldir. Tiksindirici bir iştir. Yeryüzünün düzenini bozar. Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın rızasına aykırıdır. O'nun hoşnutsuzluğuna yol açar. Bu azgınlığı önlemek için yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah
seçkin kullarından birini seçip görevlendirerek devreye sokmaktadır.
Amaç bu kötülüğü durdurmak, bu bozgunculuğu engellemek ve bu azgınlığı
durdurmaktır. Bu gerçekten çok tiksindirici bir iştir. Bu nedenle yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah
bizzat kendisi kullarından birine hitap ederek bu azgın adama
gitmesini, onu bu İşten vazgeçirmesini istemektedir. Böylece hem dünya
hem ahiret cezasına çarptırılmadan Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah onun tüm mazeretlerini de ortadan kaldırmaktadır.
"Firavuna git. Çünkü o azdı."
Sonra yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah
elçisine, bu azgın adama sevimli bir üslup ve gönülleri etkisi altına
alan bir hitapla nasıl sesleneceğini öğretmektedir. Olur ki vazgeçer. Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın gazabından ve cezasından korunur:
"Ona de ki: Arınmağa niyetin var mı? Rabbine giden yolu göstereyim ki O'na saygı duyup korkasın."
Sana Rabbinin yolunu göstereyim mi? Eğer sen Rabbini tanırsan O'nun
korkusunu kalbinde hissedersin. insan Rabbinden uzaklaşmadığı sürece
kesinlikle azgınlaşamaz, isyana kalkışamaz, Rabbine götüren yolu
şaşırmadığı sürece kalbi katılaşmaz ve bozulmaz. Orada azgınlık ve inat
barınmaz.
Sesleniş ve davet sahnesinde bunlar vardı. Bunun hemen ardından
yüzleşme ve mesajı iletme sahnesi yer almaktadır. Surenin akışı mesajı
iletme sahnesinde bunları tekrar dile getirmez. Çünkü bunlar
sergilenmiştir. Bu sebepten sesleniş sahnesinden sonrasını atlayarak
yüzleşme sahnesinde mesajın metnini kısa tutmaktadır. Ardından perde
kapanarak görüşmeden sonra açılmaktadır.
"Bunun üzerine ona en büyük mucizeyi gösterdi. fakat o Musa'yı yalanladı, karşı geldi."
Hz. Musa iletmekle yükümlü olduğu mesajı Rabbinin kendisine telkin edip
öğrettiği üslupla tebliğ etti. Fakat bu güzel, sevimli üslup dahi
Rabbinin bilgisinden, marifetinden tamamen uzaklaşmış azgının kalbini
yumuşatamadı. Bunun üzerine Hz. Musa ona büyük mucizeyi gösterdi.
Kur'an'ın başka yerlerinde geçtiği gibi ona yılana dönüşen asa ve
bembeyaz el mucizelerini gösterdi: "Fakat o yalanladı ve karşı geldi."
Böylece yalanlama ve karşı gelme eylemi ile görüşme ve mesajı iletme
sahnesi kısa ve özlü bir şekilde sona erdi.
Şimdi başka bir sahneye geçilmektedir. Bu sahne de Firavun Hz. Musa'ya
tavır koymakta ve büyü ile gerçek arasında bir mücadeleye girişmeleri
için büyücüleri toplamakla uğraşmaktadır. Çünkü burada o Hakka ve doğru
yola teslim olmayı kendine yedirememektedir.
"Sonra sırtını döndü, çalışmaya koyuldu. Adamlarını toplayıp seslendi: `Sizin en yüce Rabbiniz benim' dedi.
Surenin akışı içinde bu azgın ve inkarcı adamın sözü hemen
verilmektedir. Çalışması, büyücüleri toplaması ve bunların detaylarına
ilişkin çabası kısaca geçilmektedir. Dönüp gitmiş, tuzağa ve çalışmaya
koyulmuştur. Sihirbazları ve kitleleri toplamış, ardından gurur ve
cahillik dolu, azgınlık ve taşkınlıkla yoğrulmuş sözünü
söyleyivermiştir:
"Ben sizin en yüce Rabbinizim."
Bu azgın iktidar sahibi, halkının cahilliğinden, kendisine boyun
eğişinden ve bağlanışından destek olarak bu sözü söyleyebilmiştir.
Zalim iktidar sahiplerini, kitlelerin cahilliği, zilleti, itaati ve
bağlılığı kadar hiçbir şey aldatamaz. Aslında bunlar bir kişiden başka
birşey değildir. Gerçekte ne bir güçleri, ne de bir otoriteleri vardır.
Ancak cahil ve itaatkâr kitleler eğilirse onlar da sırtlarına binerler.
Onlar boyunlarını uzatır zalimler de onların yularından tutarlar.
Kitleler başlarını eğer, tağutlar da onların üzerlerine çıkarlar. izzet
ve onura ilişkin haklarından vazgeçerler. Sonuçta bu azınlığı
azdırırlar.
Kitleler bunu bir taraftan aldandıkları için bir taraftan da
korktukları için böyle yaparlar. Bu korku ise kuruntudan başka kaynağı
olmayan bir korkudur. Sadece bir tek şahıstan ibaret olan zalim iktidar
sahibinin binlerce, milyonlarca insandan daha güçlü olması mümkün
değildir. Yeter ki bu binler ve milyonlar, insanlıklarının,
onurlarının, şereflerinin ve özgürlüklerinin bilincinde olsunlar.
Aslında bu binlerin içindeki tek bir fert, kuvvet açısından azgın
iktidar sahibine denktir. Fakat zalim iktidar sahibi onu aldatır.
Kendisine sahip olduğu imajını verir. Onurlu bir toplulukta herhangi
bir ferdin azgınlaşması mümkün değildir. Rabbini tanıyan, O'na iman
eden, bilinçli, iyi bir topluluğun içinde bir ferdin zorbalık yapması
asla mümkün değildir. Ayrıca kendilerine zarar verme ve yol gösterme
imkanına sahip olmayan, Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın yarattıklarından birine kulluk yapmayı reddeden bir topluluk içinde bir kişinin azgınlaşması mümkün değildir.
Firavun, toplumunun cahilliğinden, zilletinden, kalplerinin imandan
uzaklaşmasından cesaret alarak bu çirkinliğin ve kafirliğin sembolü
olan sözü söyleme cesaretini bulmuştur. "Ben sizin en yüce Rabbinizim."
O, hiçbir şeye gücü yetmiyen zayıf bir yaratık olduğunu bilen, küçücük
bir sineğin aldığına bile engel olamıyacağını gören, inanmış, bilinçli
ve onurlu bir toplum karşısında olsaydı asla böyle diyemezdi.
Bu hayasızca büyüklük taslama ve küstahca azgınlaşmadan sonra karşı konulmaz kuvvet harekete geçmiştir.
"Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı."
Burada ahiret cezası dünya cezasından önce yer almaktadır. Zira
ahiretin cezası daha şiddetli ve daha süreklidir. Azgın iktidar
sahiplerini ve isyan edenleri bütün şiddeti ve sonsuzluğu ile
yakalayacak olan gerçek ceza budur çünkü. Ayrıca burada surenin akışı
içinde en uygun gelecek ceza da budur. Çünkü burada surenin kendisinden
söz ettiği ve ana konusu haline getirdiği mesele ahirettir. Ayrıca
ahiret cezası manevi yönden ana konu ve temel gerçekle uyum
sağlamasının yanında söz dizimi açısından kafiyedeki musiki tonuna da
en uygun düşen ifadedir.
Dünyanın cezası da şiddetli ve acımasız olmuştur. Ondan daha şiddetli
ve daha katı olan ahiretin cezası nasıl olurdu acabâ? Firavun
atalarından gelen köklü bir şerefe, güç ve otoriteye sahipti ve o buna
rağmen böyle cezalandırılmıştı. Öyle ise mesajı yalanlayan diğerlerinin
hali nice olacaktı. islamın mesajına karşı duran bu müşriklerin durumu
ne olacaktı?
"Doğrusu bunda Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'tan korkan kimseye ders vardır."
Rabbini tanıyan ve O'ndan korkan müminler, Firavun olayında anlatılmak
istenen ibretleri kavrayabilir. Kalbi takva ile tanışmayan insana
gelince onunla ibret arasında bir engel vardır. Onunla öğüt arasında
bir perde vardır. Bu hali akıbetiyle yüzyüze gelene kadar devam eder. Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah
onu hem ahirèt, hem dünya cezasına çarptırıncaya kadar sürer. Herkesin
kolaylaştırılmış bir yolu, kolaylaştırılmış bir akıbeti vardır. İbret
almak ise Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'tan korkanlara mahsustur.
Kendi güçlerine güvenerek azgınlaşan bu zalimlerin akıbetlerine ilişkin
açıklamadan sonra tıpkı onlar gibi kendi güçleri ile böbürlenen
müşriklere dönmektedir. Onları büyük yaratılış mucizeleri ile karşı
karşıya getiriyor. Evrende yer alan bu olağanüstü manzaralar insanların
gücü ile kıyaslandığında gerçekten insan gücünün bir hiç olduğu ortaya
çıkmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Empty
MesajKonu: Geri: Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri   Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 8:58 pm

27- Ey inkarcılar!Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı?


28- Ki Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah onu bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir.


29- Gecesini karanlık yapmıştır. Gündüzünü aydınlatmıştır.


30- Ardından yeri düzenlemiştir.


31- Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana getirmiştir.


32- Dağları yerleştirmiştir.


33- Bunları sizin ve hayvanların geçinmesi için yapmıştır.

Bu bölüm, tartışma götürmeyecek biçimde tek cevabı bulunan bir soru ile
başlıyor. "Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü
yaratmak mı?" Göğü! Bir şey söylemeye ve tartışmaya gerek yok! Öyleyse
gök sizden daha büyük bir yapıya sahip olduğu ve onu yaratan da ondan
daha çok güçlü olduğuna göre sizi kendi gücünüze güvenmeye iten sebep
nedir? İşte sorunun mesajlarından biri budur. Bir yönü daha var. Bu da
şudur: Dirilişinizi zor görmenize yol açan nedir? Halbuki O göğü
yaratmıştır. Gök ise, sizden daha zor bir şeydir. Dirilişiniz sizin
tekrar yaratılmanızdır. Sizden daha önemli ve daha zor olan göğü
yaratan, sizi haydi haydi yaratabilir. Çünkü bu diğerine göre daha
kolaydır.
Bu göğü yaratmak hiç şüphesiz daha zordur. "Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah
onu kurmuştur." Yaratma, kuvveti ve durdurmayı bütünleştirmeyi ifade
eder. Gök de aynen bunun gibi. bütünleşmiş durumdadır. Yıldızların ve
hareket sistemlerinden dışarı çıkmamakta, dökülüp yıkılmamaktadır. Öyle
ise o sağlam, köklü ve parçaları birbirine kenetlenmiş bir yapıdır.
"Ki Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah
onu bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir." Ayet-i kerimede geçen
"semk" kavramı herşeyin boyu ve yüksekliği anlamına gelir. Gök, bir
uyum içinde kenetlenmiş haliyle yükseltilmiştir. İşte düzenlemede
budur: "Ona şekil verdi:' Basiretini ve düşünme yeteneğini kaybetmemiş
bir insan bu sınırsız ahenge rahatlıkla tanıklık eder. Bu korkunç
büyüklükteki cisimlerin kenetlenmesi, etkileri ve etkilenmeleri
arasında uyumun gerçek yasalarını öğrenmek bu ifadelerin anlamını
genişletmekte, bu olağanüstü gerçeğin alanını, sınırsızlaştırmaktadır.
insanlar kendi bilgileri ile şu anda bu yasaların ancak küçük bir
kısmını anlayabilmişler ve onların karşısında Hayrete kapılmışlardır.
Dehşete düşmüş, endişeye kapılmışlardır. Onları evirip, çeviren,
planlayıp düzenleyen büyük bir kuvvetin varlığını kabul etmeden onları
açıklamaktan aciz düşmüşlerdir. insan hiçbir dine inanmasa dahi onları
yönlendiren bir kuvveti kabul etmekten başka çıkar yol bulamaz!
"Gecesini karanlık yapmıştır. Gündüzünü aydınlatmıştır."
ifadede hem ses tonu hem de mana yönünden bir sertlik bulunmakta ve bu,
güç ve sertlikten söz eden konu ile bütünlük arzetmektedir. Ayet-i
kerimede geçen "ağtaşa leyleha" gecesini kararttı, "ahraca duhaha" da
gündüzünü aydınlattı demektir. Fakat burada kelimeler surenin akışı ile
uyum sağlayacak şekilde seçilmiştir. Karanlık ve aydınlık halleri,
gecede ve gündüzün ilk saatleri olan kuşlukta birbirlerini
izlemektedir. Bu herkesin gördüğü bir gerçektir. Her kalb ondan
etkilenir. insan bu olayların sürekli tekrar edilmesi ve alışkanlık
yapması sonucu bu canlılığı göremeyebilir. Fakat Kur'an duyguları ona
yöneltmekle canlılığını tekrar geri getirmektedir. Bu olay sürekli
olarak yenidir. Hergün yenilenmektedir. Ona beslenilen duygu ve onun
etkisiyle oluşan tepki de sürekli yenilenmektedir. Bunların gerisindeki
değişmez yasalar ise aynı büyüklükte ve aynı inceliktedir. Kendilerini
tanıyanları korkuya ve dehşete düşürmektedir. Bu konuya ilişkin bilgi
genişledikçe tanımanın çapı büyüdükçe bu gerçeğin kalpler üzerindeki
etkisi ve tesiri daha da kökleşecektir.
"Ardından yeri düzenlemiştir. Suyunu ondan çıkarmış ve otlak yer meydana getirmiştir. Dağları yerleştirmiştir."
Ayet-i kerimede geçen "dahf" kavramı yerin düzenlenmesi ve kabuğunun
düzleştirilmesidir. Üzerinin yürümeye uygun hale getirilmesi,
bitkilerin yeşermesine müsait bir toprağın üzerinde oluşturulmasıdır.
Dağların salıverilmesi yer kabuğunun düzene kavuşması ve sıcaklık
derecesinin hayata elverişli olan bu normal hale düşmesi sonucudur.
Yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah
yerden suyunu çıkarmıştır. ister bu kaynaklardan fışkıran su olsun,
isterse gökten inen yağmur suyu olsun farketmez. Zira yağmur suyu da
aslında yerin kendi suyudur. Önce buharlaşmış, sonra yağmur şeklinde
tekrar yere inmiştir. Ayrıca yerden otlaklar çıkaran da O'dur. Burada
mera hem insanların, hem de hayvanların yediği bitkileri ifade
etmektedir. Canlıların yaşamları ya doğrudan ya da dolaylı olarak ona
bağlıdır.
Bunların hepsi göğün yapılmasından, gecenin karartılmasından ve
gündüzün aydınlatılmasından sonra olmuştur. Modern astronomi teorileri
de Kur'an'ın bu hükmünün anlamına yakın bulunmaktadır. Bu teorilere
göre yeryüzü düzeltilmeden, ekine elverişli hale getirilemeden ve
yerkabuğu üzerindeki yükseklikler ve düzlükler ile istikrara kavuşmadan
yüz milyonlarca sene önce dünya düzeni devam edip durmuş, gece ile
gündüz birbirini izlemiştir.
Kur'ana Kerim tüm bunların amacını da açıklıyor: "Bunları sizin ve
hayvanların geçinmesi için yapmıştır." Böylece insanlara bir yönden Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın yüce tedbirini hatırlatmış öbür yandan Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın,
mülkündeki yüce takdirine parmak basmıştır. Çünkü göğün bu şekilde
kurulması ve yeryüzünün bu şekilde düzenlenmesi de tesadüf olarak
rastgele olmamıştır. Herşey bir plana göre gelişmiştir. Yeryüzünde
halifelik görevini üstlenecek insanın hesabı yapılmıştır. Çünkü insanın
varlığı, gelişmesi ve ilerlemesi bu evrenin içinde özellikle güneş
sistemi içinde daha özel bir anlam ile yeryüzünde uygun şartlara
bağlıdır.
Kur'an-ı Kerim gerçeğin temeline ilişkin özlü, mesaj yüklü derin
anlamlı işaret metoduna bağlı olarak bu yaşamaya uygun şartların
birkaçını hatırlatmaktadır. Bunlar; göklerin kurulması, gecenin
karaltılması, gündüzün aydınlatılması, yerin düzeltilmesi, suyunun ve
merasının çıkarılması ve dağlarının salınmasıdır. Tüm bunlar, insanlar
ve onların hayvanları için yapılmıştır. Bu ise herkese açık bulunan
ilahi tedbir ve takdirin gerçek manzaralarından bazılarına parmak basan
bir işarettir. Gözle görülen bu manzaralarla her çevrede yaşayan her
insana hitap edilebilir. Bu konuda bilgi ve kültür derecesinin bir
düzeyine ulaşmaya ihtiyaç yoktur. Nerede olursa olsun, insanın bu
konudaki payı hak ettiğinden fazladır. İşte bu nedenle Kur'an tüm
devrelerdeki ve her zaman dilimindeki bütün insanoğluna seslenerek
hitabını genelleştirmektedir.
Bu düzeyin ötesinde sözkonusu büyük gerçeğin daha başka boyutları ve
ufukları vardır. Bu koca evrenin özündeki takdir ve tedbir gerçeğine,
bu evrenin açıkça haykırdığı tesadüfün ve gelişi güzelliğin bu
işleyişten tamamen uzak olduğu gerçeğine işaret edilmektedir. Zira
tesadüfün doğası bunca Hayret verici uygunlukların bir araya
gelmelerini imkansızlaştırmaktadır.
Dünyanın da kendisine bağlı olduğu güneş sisteminin oluşumundaki
uygunluktan başlayan bu uyum ve ahenk yüz milyonlarca yıldız kümesinin
içinde gerçekten nadir rastlanan bir düzene sahiptir. Dünya da güneş
sistemi içindeki yeri ve konumu açısından gezegenler içinde eşsiz bir
yapıya sahiptir. İşte bu eşsiz yapı dünyayı insan hayatı için elverişli
kılmaktadır. Şu ana kadar insanlar binlerle ifade edilen, bu zorunlu
uygunlukların herhangi bir gezegende buluştuğunu öğrenebilmiş değiller!
"Hayat şartları bu gezgende bütünüyle gerçekleşmiştir. Uygun bir hacim
normal bir uzaklık, maddenin elementlerinin hayatın hareketine
elverişli bir oranda buluşup oluşması.
Uygun bir hacmin bulunması gerekmektedir. Zira gezegenin etrafını
kuşatan hava atmosferinin orada kalması ondaki çekim gücüne bağlıdır.
Normal bir uzaklığın olması da şarttır. Zira güneşe yakın olan kütleler
çok sıcaktır. Cisimler orada bütünlüklerini ve bağlarını koruyamazlar.
Güneşe uzak olan kütleler ise çok soğuktur. Cisimler oraya giremezler.
Ayrıca hayatın hareketine ve şartlarına uygun bir biçimde elementlerin
belli bir oranda buluşup oluşumlar meydana getirmesi de zorunludur.
Zira bu belli oranda bitkinin yetişmesi ve buna bağlı olarak da hayatın
meydana gelmesi için kaçınılmaz bir şarttır.
Dünyanın konumu hayat için vazgeçilmez olan bu şartların hepsini
kendisine toplayan konumların en müsait olanıdır. Şu ana kadar
tanıyabildiğimiz ve başka şeklini öğrenemediğimiz tüm şartları burada
bir arada bulunmaktadır."
Bu koca evrenin özündeki tedbir ve takdir gerçeğine, yaradılışında ve
evirilip çevirilmesinde insanın konumunun hesaba katılması gerçeğine
dikkat çekilmesi insanın kalbini ve aklını ahiret gerçeğine, oradaki
hesaba çekilme ve karşılık görme gerçeklerine güven ve teslimiyetle
çevirmektedir. Evrenin yaradılışı ve insanın yaradılışı gerçekten böyle
olup bunların bütünü ile tamamlanmaması ve karşılıklarını bulmaması
mümkün değildir. Bu düzenin ve bu sistemin fani dünyadaki bu kısa hayat
döneminin sona ermesiyle noktalanması mümkün değildir. Kötülüğün,
zalimlerin ve batılın bu yeryüzünde bütün cinayetleriyle çekip gitmesi,
iyiliğin, adaletin ve hakkın bu dünyada onca haksızlıklara uğrayarak
geçip gitmesi sağduyu ile izah edilemez. Böyle bir ihtimal doğası
itibariyle koca evrenin özündeki apaçık takdir ve tedbirin tabiatına
aykırıdır. İşte bu bölümde surenin akışı içinde kéndisine temas edilen
bu gerçek suredeki ana konuyu oluşturan ahiret gerçeği ile
bütünleşmektedir. Kalblerde ve akıllarda bu gerçeğe bir giriş
niteliğini kazanmaktadır. Ve hemen ardından tam yerinde ve zamanında
"Büyük Baskın" gerçeği yer almaktadır.



34- Herşeyi bastıran o büyük felaket geldiği zaman.


35- O gün insan, neyin peşinde koşmuş olduğunu hatırlar.



36- Gören kimseler için cehennem ortaya çıkarılmıştır.


37- Artık kim azmışsa.



38- ve şu yakın hayatı yeğlemişse.


39- Onun barınağa cehennemdir.



40- Ancak kim Rabbinin huzurunda durup hesap vermekten korkmuş ve nefsini kötü heveslerden menetmişse.


41- Onun barınağı da cennettir.


Şüphesiz dünya hayatı bir yararlanmadır. Bütün evrenle, hayatın ve
insanın yaratılması ile irtibatı bulunan tedbirin gereği olarak
dikkatle ve sağlam biçimde takdir edilen bir yararlanma. fakat sadece
bir yararlanmadır. Zamanı geldiğinde sona erecek bir yararlanma. Büyük
baskın gelip çattığında herşeyin üzerini kuşatır. Her şeyin üzerini
kapatır. Tüm geçici nimetlerin üzerini örter. Sağlam, takdir edilmiş
düzenlenmiş evreni kuşatır. Kurulan göğü, düzeltilen yeri, salınan
dağları, canlıları ve hayatı tümüyle avucuna Alır. Varolan her şeyin
konumunu ve akıbetini belirler. Çünkü O, bunların hepsinden büyüktür.
Bunların hepsini kuşatır ve bastırır.
İşte o zaman insan yaptığını hatırlar. Çabasını hatırlar ve gözlerinin
önüne getirir. Hayatın olaylarının ve uğraşlarının kendisini gaflete
düşürdüğünü ahireti unuttuğunu anlar. Hatırlar ve gözlerinin önüne
getirir ama hatırlama, gözlerinin önüne getirmenin hayıflanma ve
pişmanlıktan başka işe yaramadığı bir zamanda. Artık bunun ötesindeki
azabı ve felaketi düşünmekten başka çaresinin kalmadığı bir sırada.
"Gören kimseler için cehennem ortaya çıkarılmıştır."
Cehennem görenlerin karşılaşacağı apaçık ve ortada olan bir
gerçekliktir. "Ortaya çıkarılır." cümlesiyle daha da
sertleştirilmektedir. Hem mana yönünden hem de ses tonu yönünden.
Ayrıca sahneyi tüm gözlerin önünde canlandırma açısından.
Burada insanların sonları ve akıbetleri değişmekte ve ilk yaratılıştaki tedbirin ve takdirin amacı ortaya çıkmaktadır.
"Artık kim azmışsa ve şu yakın hayatı yeğlemişse, onun barınağı cehennemdir."
Ayet-i kerimede geçen "tuğyan" kavramı normal anlamından daha kapsamlı
bir mana ifade etmektedir burada. Bu hakkı ve hidayeti aşıp geçen her
kişinin vasfıdır. Alanı güç ve otorite sahibi olan zalim iktidar
sahiplerini içermekten daha geniştir. Burada tuğyan, hidayetin sınırını
aşan, dünya hayatını tercih eden, onu ahiretin önüne geçiren, yalnız
dünyaya çalışan, ahiret için hiçbir hesabı olmayan her insanı
kapsamaktadır. Ahiret kriteri, insanın elindeki ve vicdanındaki
ölçüleri değerlendiren tek ölçüdür. Ahiret hesabı bir kenara
itildiğinde veya dünya hayatı ona tercih edildiğinde elindeki bütün
ölçüler altüst olur. Ölçüsündeki bütün değerlerin düzeni bozulur.
Hayatındaki vicdani ve ahlaki tüm ilkeler ve prensipler yıkılır. Azgın,
isyankar, haddini aşan bir insan konumuna düşer.
İşte bu adamın "Onun barınağı cehennemdir" ortaya çıkarılmış,
yaklaştırılmış, gözler önüne getirilmiş her hali ile dehşet verici
cehennem. Büyük baskın günü!
"Ancak kim Rabbinin huzurunda durup hesap vermekten korkmuş ve nefsini
kötü heveslerden men etmişse, onun barınağı da cennettir."
Rabbinin huzuruna çıkarılma endişesi taşıyan günaha yönelemez. Beşeri
zaafının baskısıyla ona yöneldiği zaman dahi bu yüce makamın endişesi
onu hemen pişmanlığa, istiğfara ve tevbeye yöneltir. itaat dairesinde
hareket etmeye devam eder.
Kişinin kendisini heva ve hevesten alıkoymasının yolu itaat
dairesindeki noktada yoğunlaşmaktır. Çünkü heva ve heves her tür
azgınlığın, zalimliğin, her tür haddi aşmanın ve her çeşit günahın
itici gücüdür. Belanın esası ve kötülüğün kaynağıdır. insanın başına ne
gelirse hevasından gelir. Cahilliğin tedavisi kolaydır. Fakat bilgiden
sonraki heva heves, tedavisi için uzun zorlu bir mücadele gereken
nefsin başbelasıdır.
Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah
korkusu, azgın isteklerin şiddetli saldırılarına karşı sağlam ve muhkem
bir kale durumundadır. Heva ve hevesin saldırılarına karşı bu muhkem
kaleden başkası ayakta duramaz. Bu nedenle Kur'an'ın ifadesi bunların
her ikisini de bir ayette topluyor. Çünkü burada konuşan, nefsin
hastalığını en iyi bilen yüce yaratıcı olan Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'tır.
Tedavisini de bilen O'dur. Girintilerini ve çıkıntılarını en iyi bilen
de yalnız O'dur. Heva ve hevesinin nerede gizlendiğini, gizliliklerinin
ve hareketlerinin nasıl koordine edildiğini bilir.
Yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah, insanı içinden taşkın arzuları hiç geçirmemekle yükümlü tutmuştur. Çünkü yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah
insanın buna gücünün yetmeyeceğini bilir. insanın heva ve hevesini
serbest bırakmamasını, onu frenlemesini ve dizginini eline almasını
istemiştir. Bu konuda korkudan destek almasını istemiştir. Ürpertici,
ulu ve büyük olan Rabbinin huzuruna çıkarılma endişesidir bu. Bu çetin
cihadına karşı ona cenneti ödül ve sığınak olarak vermiştir. "Onun
barınağı da cennettir." Böyledir çünkü yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah bu cihadın büyüklüğünü bilir. İnsanın nefsini terbiye etmede, düzeltmede ve en yüce makama yükseltmedeki değerini takdir eder.
Şüphesiz insan, bu alıkoyma, bu cihad, yükseliş ile insandır. Hiçbir
insan doğasının gereği budur, yapısında bu vardır diye heva ve hevesini
serbest bırakamaz. Nefsin cazibesine kapılarak alçalamaz. Çünkü insanın
içine heva ve hevesin dürtülerinden etkilenme yeteneği veren Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah
aynı zamanda heva ve hevesin dizginini tutma yeteneğini de vermiştir.
Heva ve hevesi frenlemeyi, cazibesinden kurtulup yükselmeyi öneren de
O'dur. İnsanın bu mücadelede başarı olarak çıkıp yükselmesi ve
yücelmesi halinde ona mükafat ve sığınak olarak cenneti veren de O'dur.
O insana yaraşır bir hürriyet var ki, bu yüce Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri Allah'ın
insanı onurlandırmasına uygun düşmektedir. Bu hürriyet heva ve hevesin
etkilerine karşı üstün gelme, şehvetin esaretinden kurtulma, dengeli,
ölçülü bir şekilde hareket edip seçebilme özgürlüğünü ve insani
değerleri korumaya dayanır. Bir de hayvana yakışır hürriyet vardır. Bu
da insanın heva ve hevesine karşı yenilgiye uğraması, şehvetine kulluk
yapması, iradelerinin dizginini elinden kaçırmasıdır. Buna insanlığını
yitiren, köleleştirmiş, köleliğine hürriyetten zayıf bir maske çeken
kimseden başkası Talip olmaz.
Eşyanın haki katını en güzel biçimde değerlendiren islam dininin
kriterine göre alçalma ve yükselmenin en doğal seyri ve tabii süreci bu
iki durumdur. Son olarak, surenin ürpertici, derin etkili ve çarpıcı
son dokunuşu gelmektedir:



42- Ey Muhammed! Senden kıyametin ne zaman gelip çatacağını sorarlar.


43- Sen nerede, onun vaktini söylemek nerede?


44- Onun bilgisi Rabbine aittir.



45- Sen ancak, ondan korkacak olanları uyarırsın.


46-Onlar onu gördükleri zaman sanki dünyada bir akşam veya onun kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar.


Müşriklerin inatçı olanları Hz. Peygamberden kıyametin dehşeti ve
olaylarına, oradaki hesaba çekilme ve yaptığının karşılığını görmeye
ilişkin bir şey duyduklarında hemen bu kıyamet ne zaman kopacak? daha
ne kadar var diye sorarlardı. Nitekim burada onların söyledikleri
hikaye edilmektedir.
"Ne zaman gelip çatacak?" Onların sorularına cevap şudur: "Sen nerede
onun vaktini söylemek nerede?" Bu, kıyametin büyüklüğünü ve dehşetini
çağrıştıran bir cevaptır. Bu sorunun saçma ve tutarsız olduğunu,
çocuklaşmaktan ve haddini aşmaktan kaynaklandığını ortaya koymaktadır.
İşte bak Hz. Peygambere şöyle deniyor: "Sen nerede onun vaktini
söylemek nerede?!" Kıyamet o kadar büyüktür ki ne sen ondan sormalısın
ne de onun zamanı sana sorulmalıdır. Onun işi Rabbine havale
edilmiştir. Sadece O bilir onu. O senin işin değildir. "Onun bilgisi
Rabbine aittir."
Kıyametin işinin varacağı son merci O'dur. Onun zamanını da ancak O bilir. Oradaki herşeyi düzenleyen de O'dur.
"Sen ancak ondan korkacak olanları uyarırsın."
Senin görevin budur. Senin sınırların da budur. Uyarmanın kendisine
fayda verdiklerini onunla uyarmalısın. Kıyametin gerçek mahiyetini
kalbinde hissedecek ondan yana endişe sahibi olacak ve onun için
çalışacak olan da O'dur. Takdis edilmiş güce sahibine havale edilen
zamanını bekleyecek olan da O'dur.
Ardından kıyametin dehşetini ve büyüklüğünü duygularda ve
düşüncelerdeki etkisiyle birlikte tasvir etmektedir. İnsanların
duygularında ve değerlendirmelerinde ahireti dünya ile karşılaştırıyor.
"Onlar onu gördükleri zaman sanki dünyada bir akşam veya onun kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar."
Onların bu halleri kıyametin onların vicdanları üzerindeki büyük
etkisinden kaynaklanıyor. Bu dehşetin yanında dünya hayatı, ömürleri,
olayları, nimetleri ve eşyası basitleştirmektedir. Bunları yaşayanların
kalbinde bir günün belli bir bölümü akşamı ve sabahı gibi görünmektedir.
İnsanların üzerinde çarpıştıkları ve tokuştukları bu dünya hayatı
böylece dürülüp gidiyor. insanların kendisini tercih ettikleri ve
uğrunda ahiretteki paylarını, nasiplerini unuttukları, onun uğrunda
onca suçlar, günahlar ve zulümler işledikleri, bu hayat sona eriyor.
Heva ve heveslerinin kendilerine egemen olduğu ve kendisi için
yaşadıkları bu hayat, yaşayanların içlerinde dahi dürülüp gidiyor.
Bizzat onlar da bu hayatın bir akşam veya sabah vaktinden öte bir şey
olmadığını görüyorlar.
İşte dünya hayatı budur Kısadır. Tez gelip geçer. Basittir. Geçicidir.
Değersizdir. Önemsizdir. Onlar sırf bir akşam veya sabah vakti için mi
ahireti feda ediyorlar? Geçici bir ihtiras için mi karşılık ve sığınak
olarak verilecek cenneti bir kenara itiyorlar?
Şüphesiz bu büyük bir aptallıktır. Görebilen gözü, işitebilen kulağı
olan hiçbir insanın işlemeye asla yanaşamayacağı bir aptallıktır!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Fizilalil Kuran Mülk Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Talak Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran İnfitar Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Tekvir Suresi Tefsiri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: Rehberimiz Kur'ani Kerim :: Tefsir-
Buraya geçin: