Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Empty
MesajKonu: Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri   Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri I_icon_minitimePerş. Kas. 05, 2009 11:26 pm

1-
Ey peygamber, niçin Allah'ın sana helal kıldığı şeyi,eşlerinin, hayrı
için kendine haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.


2- Allah size yeminlerinizi kefaretle geri almanızı meşru kılmıştır.
Allah sizin dostunuzdur. O her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir.


3- Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. O bunu
peygamberin diğer bir eşine haber verince, Allah da bu durumu
peygambere bildirmişti, o da bir kısmını yüzüne vurmuş bir kısmını da
yüzüne vurmadı. Peygamber bunu ona haber verince eşi "Bunu sana kim
söyledi?" dedi. Peygamber: "Bilen, her şeyden haberi olan Allah bana
söyledi " dedi.


4- Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz
düzelmiş olur. Ve eğer Peygambere karşı birbirinize arka verirseniz
şüphesiz


ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de ona yardımcıdır.


5- Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a
veren, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, Allah'ın
uçsuz bucaksız mülkünün yaratılışını düşünen, dul ve bakire eşler verir.


Bu ayetlerin iniş sebebine ilişkin değişik rivayetler elimizde
mevcuttur. Bunlardan biri de Buhari'nin bu ayetle ilgili olarak
aktardığı şu olaydır: Bize İbrahim B. Musa anlattı. O da Hişam B.
Yusuf'tan duymuş. O'na ibn-i Cüreyc anlatmış, o da Ata'dan, o da Ubeyd
B. Umeyr'den Hz. Aişe'nin şöyle dediğini duymuş: Peygamber Efendimizin
Zeyneb binti Cahş'ın yanında bal içiyor ve onunla birlikte kalıyordu.
Bunun üzerine ben ve Hafsa, Peygamber Efendimiz hangimizin yanına
gelirse "Megafir mi yedin? Megafir kokusu burnuma geliyor" demek üzere
aramızda sözleştik. Peygamberimiz: Hayır! Sadece Zeyneb binti Cahş'ın
yanında bal yiyordum. Bundan sonra asla yemeyeceğim" dedi. Ve bunu
kimseye söyleme diye ona yemin ettirdi." işte Peygamberimizin kendisine
helal olduğu halde bir daha asla yemeyeceğim diye haram ettiği şey
budur.
"Niçin Allah'ın sana helal kıldığı şeyi kendine haram kılıyorsun?"
Öyle anlaşılıyor ki, Peygamber Efendimizin bu olayı anlattığı ve
kimseye açmamasını tembih ettiği eşi, aralarında sözleştiği arkadaşına
anlatmış, yüce Allah da peygamberini bundan haberdar etmiştir. Bunun
üzerine Peygamberimiz tekrar eşinin yanına gelmiş, onunla öteki
arkadaşının arkasında geçenlerin alt kısmını yüce edebinin elverdiği
şekilde sayıp dökmüştür. Peygamberimiz meseleyi bildi ini vurgulamak
amacı ile olayı kısaca anlatmakla yetinmiştir. Bunun üzerine eşi
hayretler içinde kalarak. Bunları kim sana haber verdi diye sormuştur.
Herhalde öteki arkadaşının bunları haber verdiğini düşünmüştür. Fakat
Peygamberimiz O'na şu cevabı vermiştir: "Her şeyi bilen ve her şeyden
haberdar olan Allah bana haber verdi." Demek ki haber her şeyi bilen
kaynaktan geliyordu ve şunu ifade ediyordu: Hz. Peygamber sadece
konuştuğu şeyleri değil, iki eşinin arasında geçen her şeyi biliyordu.
Bu olayın Hz. Peygamberin evinde eşlerinin aralarında sözleşip
birbirlerine komplo kurduklarının ortaya çıkması üzerine Peygamber
Efendimiz son derece öfkelenmiş ve bir ay boyunca eşlerine
yaklaşmamıştır. Yine Müslümanlar arasında dolaşan söylentilere göre
eşlerini boşamayı düşünmüştür. Sonra bu ayetler iniyor. Peygamberimizin
öfkesi de diniyor ve olayla ilgili diğer rivayeti sunduktan sonra
ayrıntılı olarak değineceğimiz gibi tekrar eşlerine dönüyor.
Bu ayetlere ilişkin öteki rivayet de Nesai'nin Enes'e dayandırdığı
hadistir. Peygamber Efendimizin birlikte olduğu bir cariyesi vardı.
Fakat Aişe ve Hafsa Peygamberimizin onun yanına gitmesine engel
oluyordu. Bu yüzden Peygamberimiz onunla birlikte olmayı kendine haram
etti. Bunun üzerine yüce Allah şu ayeti indirdi:
"Ey peygamber niçin, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hatırı için kendine haram kılıyorsun?"
İbn-i Cerir ve ibni ishak'ın aktardıkları bir hadiste ise şöyle denir:
Peygamber Efendimiz Hz. Hafsa'nın evinde oğlu İbrahim'in annesi Mariye
ile birlikte olmuştu. Hz. Hafsa buna alınmış ve bunu kendisini küçük
düşürücü bir olay olarak algılamıştı. Bunun üzerine Peygamberimiz, O'na
bir daha Mariye ile birlikte olmayacağına söz vererek yemin etmişti.
Ayrıca bunu kimseye söylememesini istemişti. Ancak Hz. Hafsa gidip
olayı Hz. Aişe'ye açmıştı. işte bu surede söz konusu edilen olay budur.
Her iki rivayette anlatılan olaylar meydana gelmiş olabilirler. Şu da
var ki rivayetlerden ikincisi ayetlerin atmosferine ve olaydan sonra
ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah'ın
konuya büyük önem verip aşırı duyarlılık göstererek eşlerini boşayacak
kadar öfkelenmiş olmasına daha yakındır. Fakat birincisinin rivayet
zinciri, dayanağı daha güçlüdür. Ayrıca yaşanmış olması da mümkündür.
Bu olaydan sonra ortaya çıkan sonuçların meydana gelmiş olması
mümkündür. Peygamber Efendimizin evlerine egemen olan atmosferin
niteliğine baktığımız zaman, bir olayın bu kadar büyütülmüş olmasını bu
derece önemsenmesini normal karşılayabiliriz. Fakat her halükârda
hangisinin doğru olduğunu en iyi Allah bilir.
Bu olayın -yani Peygamber Efendimizin bir süre eşlerinden uzak
kalmasının etkilerine gelince, bunu imam Ahmed'in İbn-i Abbas'a -Allah
onlardan razı olsun dayandırdığı hadis son derece etkili bir şekilde
tasvir ediyor. Bu hadis aynı zamanda o günkü İslam toplumunun da bir
tablosunu çiziyor. İmam Ahmed der ki: Bize Abdürrezzak anlattı. O da
Ma'mer'den, o da Zehri'den, o da Ubeydullah B. Abdullah B. Ebu Sevr'den
ibn-i Abbas'ın şöyle dediğini duymuş: Öteden beri, yüce Allah'ın "Eğer
ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş
olur." ayetinde söz konusu edilen kadınların Peygamber Efendimizin
hangi eşleri olduğunu Hz. Ömer'den sorup duruyordum. Hatta bir gün Hz.
Ömer Hacca gitti, ben de onunla birlikte gittim. Bir süre yol aldıktan
sonra Ömer ihtiyacını gidermek için geri döndü ben de elimde bir su
kabı ile döndüm. Ömer ihtiyacını giderdikten sonra geldi. Sonra
ellerine su döktüm, abdest aldı. Bu arada: Ey müminlerin emiri, yüce
Allah'ın "Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, kaymış olan
kalpleriniz düzelmiş olur." diye tevbe ye çağırdığı kadınlar
Peygamberimizin eşlerinden hangileriydiler?" diye sordum. Ömer: Ne
şaşılacak adamsın ey İbn-i Abbas? dedi. (Zehri diyor ki: VFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allahi
Hz. Ömer ibn-i Abbas'ın bu soruyu sormasından hoşlanmamıştı ama
bildiklerini de saklamadı) ve "Bu ayette söz konusu edilen kadınlar
Aişe ve Hafsa'dır" dedi. Ardından olayı anlatmaya başladı. Biz
Kureyş'liler karılarımıza hakimdik. Medine'ye geldikten sonra,
karılarının egemenliğinde olan bir toplumla karşılaştık. Daha sonra
bizim karılarımız da onlardan etkilenmeye başladılar. Benim evim avali
denilen yerde Umeyye B. Zeyd'in mahallesinde bulunuyordu. Bir gün
karıma kızdım. Baktım o da benimle birlikte olmaktan kaçınıyor. Onun bu
davranışı hiç hoşuma gitmedi. Karım: "Seninle yatmak istemeyişime niye
kızıyorsun? VFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allahi
Hz. Peygamber'in eşleri de ondan uzaklaşıyor ve her birinin onu bir gün
bir gece terk ettiği oluyor" dedi. Bunun üzerine hemen Hafsa'nın evine
gittim. Ve Hz. Peygamber sizinle birlikte olmak isteyince onu geri
çevirdiğiniz oluyor mu? dedim. "Evet" dedi. "Sizden biriniz onu bir gün
bir gece terk ediyor mu?" diye sordum. Buna da "Evet" dedi. Bunun
üzerine "Sizden kim böyle yapıyorsa kendine yazık etmiş ve hüsrana
uğramıştır" dedim. "Sizden biriniz, ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah'ın öfkelenmesinden dolayı Allah'ı öfkelenmeyeceğinden, Dolayı siyle onu yok etmeyeceğinden emin midir? Sen ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah'tan
uzaklaşma ve O'ndan bir şey isteme, dilediğin şeyi benim malımdan
alabilirsin. Senin komşunun -Aişe'yi kastediyor- durumu seni
yanılmasın. Çünkü o senden daha güzel ve ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah tarafından senden daha çok seviliyor" dedim.
Benim Ensar'dan bir komşum vardı. Aramızda nöbetleşerek Peygamberimizin
yanına giderdik. Bir gün o, bir gün ben. Birbirimize o gün için inen
vahyi ve öteki gelişmeleri haber verirdik. O sıralar Gassanlıların
bizimle savaşmak üzere at koştuklarından söz edip duruyorduk. Bir gün
komşum Peygamberimizin yanına gitti. Yatsı vakti olunca döndü ve çok
önemli bir şey olmuş gibi telaşla beni çağırdı. Kapıya çıkınca "Çok
önemli bir şey oldu" dedi. "Ne oldu? Gassanlılar mı geldi?" dedim.
"Hayır, bundan daha önemli ve daha uzun boylu bir şey oldu. Hz.
Peygamber eşlerini boşadı" dedi. "Hafsa'ya yazık oldu, zarar etti. Ben
böyle olacağını sanıyordum. Nitekim oldu da" dedim. Sabah namazını
kıldıktan sonra Medine'ye indim ve Hafsa'nın evine gittim. Hafsa
ağlıyordu. "ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah
sizi boşadı mı?" dedim. "Bilmiyorum? işte şu odada yalnız başına
oturuyor" dedi. Sonra siyahi hizmetçinin yanına gittim ve "Ömer için
izin iste" dedim. Hizmetçi Peygamberimizin yanma girip çıktı ve "senin
geldiğini söyledim ama sesini çıkarmadı" dedi. Ben de çıkıp minberin
yanına gittim. Bir grup oturmuş, bazıları ağlıyordu. Orada bir süre
oturdum. Sonra kafamı kurcalayan mesele ağır bastı, tekrar hizmetçinin
yanına geldim ve "Ömer için izin iste" dedim. Hizmetçi tekrar girip
çıktı, yine "Senin geldiğini söyledim ama sesini çıkarmadı" dedi. Bir
daha geri döndüm, gidip minberin yanına oturdum. Ama kafamdaki mesele
beni kalkmaya zorladı. Bir daha geldim ve hizmetçiye benim için izin
istemesini söyledim. O da Peygamberimizin yanına girdi ve çıktı. "Senin
girmek için izin istediğini söyledim. Ama sesini çıkarmadı" dedi. Tam
çekip gidecektim ki hizmetçi beni çağırdı. "Girebilirsin, sana izin
verdi" dedi. içeri girdim ve Peygamberimize selam verdim. Bir hasırın
üzerine uzanmıştı. Vücudunda hasırın izleri çıkmıştı. "Ya ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah
eşlerini boşadın mı?" dedim. Başını kaldırdı ve "Hayır" dedi. "Allahu
Ekber" dedim ve konuşmaya başladım. Bildiğin gibi ya ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah
biz Kureyş'liler karılarımıza hakimdik. Ama Medine'ye gelince
karılarının egemenliğinde olan bir toplumla karşılaştık. Bizim
karılarımız da onlardan etkilenmeye başladılar. Bir gün karıma kızdım.
Baktım o da benimle birlikte olmaktan kaçınıyor. O'nun bu davranışı hiç
hoşuma gitmedi. Karım: Seninle yatmak istemeyişime niye kızıyorsun? VFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allahi
Hz. Peygamber'in eşleri de ondan uzaklaşıyor ve her birinin onu bir gün
bir gece terk ettiği oluyor" dedi. Bunun üzerine hemen Hafsa'nın evine
gittim ve "Hz. Peygamber seninle birlikte olmak isteyince O'nu geri
çevirdiğin oluyor mu?" dedim. "Evet" dedi. "Sizden biriniz O'nu bir gün
bir gece terk ediyor mu?" diye sordum. Buna da "Evet" dedi. Bunun
üzerine "Sizden kim böyle yapıyorsa kendine yazık etmiş ve hüsrana
uğramıştır. Sizden biriniz, Rasullullah'ın öfkelenmesinden dolayı
Allah'ın öfkelenmeyeceğinden, Dolayı siyle O'nu yok etmeyeceğinden emin
midir?" dedim. Bu sözlerim üzerine Peygamber Efendimiz biraz gülümsedi.
Sonra şöyle dedim: Ya ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah, Hafsa'nın yanına gittim ve O'na şunları söyledim: Komşunun durumu seni yanıltmasın. Çünkü o senden daha güzel ve ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah tarafından senden daha çok seviliyor." Bunun üzerine Peygamberimiz bir daha gülümsedi. Ben de "Ya ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah, yanına oturabilir miyim?" dedim. "Evet" dedi. Oturdum ve başımı kaldırıp evin içinde göz gezdirdim. VFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allahi onun bulunduğu yerin heybetinden başka evde göz alıcı hiçbir şey yoktu. "Ya ResulFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Allah,
Allah'a dua et, ümmetine geniş imkanlar versin. Nitekim Allah'a kulluk
etmeyen İranlılara ve Bizanslılara geniş maddi imkanlar vermiştir."
dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz doğrularak oturdu ve "Ey Hattab
oğlu, şüphen mi var? Onlar iyiliklerinin karşılığı bekletilmeksizin bu
dünya hayatında verilmiş milletlerdir:' dedi. Ben de "Benim için
bağışlanma dile, ey Allah'ın Resulü" dedim. Peygamber Efendimiz
eşlerine çok kızdığı için bir ay boyunca yanlarına girmemeye yemin
etmişti. Fakat yüce Allah bu ayetleri indirerek O'nu bu kararından
dolayı azarladı:' (Bu hadisi, Buhari, Müslim, Tirmizi ve Nesai aynı
ifadelerle fakat değişik kanallarda, Zehri'den rivayet etmişler.)
Bu, olayın siyer kitaplarındaki anlatımı şimdi de Kur'an-ı Kerim'in güzelim akışına bakalım:
Sure, yüce Allah'ın peygamberine yönelik şu azarlayıcı ifadelerle başlıyor:
"Ey Peygamber niçin, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hatırı
için kendine haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir."
"Allah size yeminlerinizi kefaretle geri almanızı meşru kılmıştır.
Allah sizin dostunuzdur. O her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir."
Peygamberimiz burada son derece etkileyici ve anlamlı bir azar
işitiyor. Buna göre bir müminin yüce Allah'ın helal kıldığı bir nimeti
kendine haram kılması doğru değildir. Dikkat edilirse Peygamber
Efendimiz bal yemeyi veya Mariye ile cinsel ilişkide bulunmayı şeri
anlamda kendine haram kılmamıştı. Sadece kendini bunlardan yoksun
bırakmaya karar vermişti. işte bundan dolayı Peygamberimizin işittiği
bu azar, bir insanın bilerek, tasarlayarak, birini memnun etmek için
kendini Allah'ın helal kıldığı bir şeyden yoksun bırakmasının doğru
olmadığını vurguluyor. Bunun üzerine yapılan değerlendirmede ise,
"Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" denilerek, bir insanın kendini
Allah'ın helal kıldığı şeylerden yoksun bırakmasının sorumluluk
gerektirdiği, Dolayı siyle Allah'tan bağışlama ve rahmet dilenmesi
lazım olduğu ima ediliyor. Son derece latif ve derin etkili bir ifade
ile bu mesaj iletiliyor.
Ayette belirtilen, Peygamber Efendimizin yemin etmesi olayına gelince,
yüce Allah bu tür yeminlerden dönmeyi caiz kılmıştır. Yani kefareti
verip kurtulmayı meşru kılmıştır. Yeminin mahiyeti realiteye ters
düşüyorsa ve yeminden dönmek daha iyi sonuç verecekse böyle yapmakta
bir sakınca yoktur: "Allah sizin dostunuzdur." Zaaflarınıza karşı,
kaldıramayacağınız yükümlülüklere karşı size yardım eder. işte bu
yüzden zorluktan ve sıkıntıdan kurtulasınız diye yeminden dönmeyi meşru
kılmıştır.
"O her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir."
Sonsuz bir bilgiye ve hikmete dayalı olarak sizin için kanunlar koyar.
Gücünüzün kaldırabileceği ve sizin için yararlı olan şeyleri emreder.
Şu halde O'nun haram kılmadığı şeyleri haram kılmaya, yasaklamaya
kalkışmayın. Yine O'nun helal kıldığı şeylerden başkasını helal
kılmayın. Hiç kuşkusuz bu değerlendirme öncesinde verilen direktifin
içeriğine uygundur.
Sonra ayet-i kerime konusuna değinmeden ve ayrıntılara girmeden olaya
işaret ediyor. Çünkü olayın konusu önemli değil ve kalıcı unsur olayın
konusu değildir. Kalıcı olan olayın ifade ettiği anlam ve sonuçlarıdır.
"Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti."
Bu ayet aracılığı ile insanlık tarihinin o hayret verici döneminde
yaşanan olaylardan bir örnek görüyoruz. İnsanlar o dönemde gökle
birlikte yaşıyorlardı. O dönemde gökyüzü açıkça ve en ince detayına
kadar onların her işine karışıyordu. Buradan anlıyoruz ki yüce Allah,
Peygamber Efendimizin eşlerinden birine söylediği ve bir sır olarak
saklamasını istediği olayla ilgili olarak iki eşinin arasında geçenleri
Peygamberine bildirmişti. Peygamber Efendimiz de olayı eşine
hatırlatınca sadece bir kısmına işaret etmekle yetinmiş, olayı uzun
uzun anlatmaya gerek duymamış, ayrıntılara girmekten kaçınmıştır.
Sadece bu bilgileri edindiği kaynağı ona söylemiştir. Hiç kuşkusuz bu
kaynak her türlü bilginin asıl kaynağıdır.
"Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. O bunu
peygamberin diğer eşine haber verince, Allah da bu durumu peygambere
bildirmişti, o da bir kısmını yüzüne vurmuş bir kısmını da yüzüne
vurmadı. Peygamber bunu O'na haber verince eşi `Bunu sana kim söyledi?'
dedi. Peygamber: `Bilen, her şeyden haberi olan Allah bana söyledi:
dedi."
Burada Allah'ın bilgisine ve olup biten herşeyden haberdar oluşuna
işaret edilmesi, gizliden gizliye, kapalı kapılar ardında işbirliği
yapmak, komplolar kurmak gibi durumlara yönelik derin etkili bir anlam
ifade ediyor. Böylece Hz. Peygamber nereden öğrendin diye soran eşini,
belki de unuttuğu veya farkında olmadığı bu gerçekle yüz yüze
getiriyor. Yanı sıra genel olarak Kur'an okuyan herkesin dikkatini bu
gerçeğe çekiyor.
Ayetlerin akışı meydana gelen olayı anlatmayı bir yana bırakarak
aralarında sözleşen iki kadına yöneliyor ve sanki mesele şu anda
oluyormuş gibi onlara hitap ediyor:
"Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz
düzelmiş olur. Ve eğer peygambere karşı birbirinize arka verirseniz
şüphesiz ki O'nun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve mü'minlerin
iyileridir. Bunların ardından melekler de O'na yardımcıdır."
Peygamberimizin iki hanımına yönelik bu hitabın baş tarafını,
kalplerinin tekrar düzelip bu olay yüzünden uzak düştükleri Allah'a
yeniden yönelmesi için yapılan tevbe çağrısını geçtiğimiz zamanFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta.
Evet tevbeye yönelik bu çağrıyı geçtiğimiz zaman büyük ve dehşet verici
bir atakla, insanı iliklerine kadar titreten korkunç bir tehditle karşı
karşıya kalıyoruz.
İşte bu korkunç ve büyük atak ile olayın derinliğini ve Peygamber
Efendimizin kalbi üzerindeki etkisinin büyüklüğünü kavrıyoruz. Mesele o
kadar önemlidir ki, yüce Allah'ın, Cebrail'in ve iyi müminlerin ona
dost olduklarının, bunun da ötesinde Meleklerin O'na yardımcı
olduklarının açıkça duyurulmasını gerektirmiştir. Amaç Hz. Peygamber'in
gönlünü hoş tutmak ve bu tehlikeli mesele karşısında kendisini rahat ve
güvencede hissetmesini sağlamaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Empty
MesajKonu: Geri: Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri   Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri I_icon_minitimePerş. Kas. 05, 2009 11:27 pm

Demek
ki mesele, Peygamberimizin duygusunda ve çevresinde böyle bir atağı
gerektirecek kadar önemsenmiş, etkisinde kalınmış ve çok geniş boyutlu
olarak algılanmıştır. Bu gerçeği hem bu ayetin içeriğinden hem de Hz.
Ömer'in Ensari -Allah onlardan razı olsun- arkadaşının dilinden
aktarılan rivayetten anlıyoruz. Hz. Ömer arkadaşına soruyor:
Gassanlılar mı geldiler? "Hayır, daha önemli ve daha uzun boylu bir şey
oldu" diyor. Bilindiği gibi Gassanlılar Arap yarımadasının kuzeyinde
Suriye bölgesinde yer alan, Roma imparatorluğu yanlısı bir Arap
devletidir. O günkü şartlarda Gassanlıların saldırıya geçmesi tehlikeli
bir olay olarak algılanırdı. Fakat meydana gelen bir başka olay
Müslümanlar tarafından daha önemli ve daha büyük bir mesele olarak
algılanmıştı. Bu büyük kalbin huzurunu, bu saygın evin esenliğini her
şeyden üstün ve her şeyden öncelikli görüyorlardı. Bu büyük kalbin ve
bu saygın evin karışıklığı, huzursuzluğu Müslüman cemaata göre
Romalıların işbirlikçisi Gassanlıların saldırısından daha tehlikeliydi.
Bu değerlendirme o insanların meselelere bakış tarzlarına ilişkin
çeşitli anlamlar ifade ediyor. Bu değerlendirme görüldüğü gibi
gökyüzünün meseleyi değerlendiriş biçimi ile paralellik oluşturuyor. Şu
halde bu değerlendirme doğru ve tutarlıdır, köklü dayanakları vardır.
Bunu izleyen ayetin ifade ettiği anlam, şayet Hz. Peygamber eşlerini
boşayacak olursa Allah'ın onların yerine kendisine vermesi mümkün olan
eşlerin sıfatlarının ayrıntılı olarak belirtilmesi, ayrıca tehdit
noktasında tümüne birden hitap edilmesi de meselenin önemini ortaya
koymaktadır:
"Eğer O sizi boşarsa Rabbi O'na, sizden daha iyi kendini Allah'a veren
inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, Allah'ın
uçsuz-bucaksız mülkünün yaratılışını düşünen dul ve bakire eşler verir."
Bunlar, Peygamber Efendimizin eşlerinin ima ve işaret yoluyla sahip olmaya çağırıldıkları niteliklerdir.
İslam'ın belirtisi itaat etmek ve dinin emirlerini uygulamaktır. Kalbi
onaran iman gerçek ve eksiksiz olunca İslam ondan kaynaklanır. "Kunut"
ise, gönülden itaat etmektir. Tevbe, meydana gelen günahtan pişmanlık
duymanın, itaate yönelmenin ifadesidir. ibadet; Allah ile iletişim
kurmanın yolu, O'na yönelik kulluğun ifadesidir. Ayrıca yüce Allah'ın
evreni yaratmasını düşünmek, kavramaya çalışmak, ibret derslerini
çıkarmak ve kalp yoluyla Allah'ın uçsuz-bucaksız mülkünü dolaşmakFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta.
işte bunlar Peygamber Efendimizin eşlerinde bulunması istenen
niteliklerdir. Onlar -bu niteliklere sahip olmalarının yanı sıra- dul
ve bakiredirler. Nitekim O'nun şimdiki eşleri de kimisi dul, kimisi de
bakireyken O'nunla evlenmişti.
Onlara yönelik bu tehditten anlaşılıyor ki, eşlerinin aralarında
gizlice sözleşmeleri Peygamberimizin kalbini son derece etkilemiştir.
Yoksa Peygamberimiz küçük şeylerden dolayı öfkelenmezdi.
Bu ayetlerin inişinden ve yüce Allah'ın kendisine ve aile fertlerine
hitap etmesinden sonra Peygamber Efendimiz memnun olmuş bu sarsıntıdan
sonra bu saygın ev sakinleşmiş, yüce Allah'ın direktifleri ile huzura
kavuşmuştur. Hiç kuşkusuz bu, Peygamber Efendimizin ailesine verilen
değerin ifadesidir. Bu özen, bu gözetim, Peygamber Efendimizin evinin
Allah'ın sisteminin yeryüzüne egemen kılmada, bu sistemin temellerini
insanlık hayatına yerleştirmede üstlendiği role uygun düşmektedir.
Daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde, hiç kimse tarafından denenmemiş bir yöntemle bir ümmet oluşturan, bir devlet kuranFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta.
ilahi inanç sisteminin son şeklini omuzlayan, yeryüzünde tüm insanların
örnek alacakları ilahi ilkelere göre biçimlenen pratik bir toplum
oluşturacak bir ümmet meydana getirme fonksiyonunu yerine getiren bu
eşsiz insanın ev hayatından sunulan bir tablodur bu.
Bu, saygın, üstün yüce ve büyük bir insanın hayatından bir tablodur. Bu
insan peygamberlik görevini yerine getirirken aynı zamanda insanlığın
gereklerini de yerine getiriyor ve ikisini birbirinden ayırmıyor.
Çünkü, insanlığa gönderilecek son peygamberlik misyonunu veya son hayat
sistemini O'nun üstlenmesini öngören kader yine O'nun bir insan ve bir
peygamber olmasını öngörmüştür.
Eksiksiz bir peygamberlik misyonunu kusursuz bir peygamber taşıyordu.
Bu sistemin eksiksizliğinin belirtisi insanın insan olarak kalmasına
önem vermesiydi. Bu sistemde insanın yapıcı hiçbir enerjisine gem
vurulmaz, yararlı hiç bir yeteneği iptal edilmez. Aynı zamanda bu
sistem insanı arındırır, eğitir, onu yüceltecek hedefe doğru yükselir.
İşte İslam, kendini özüne nüfuz edecek şekilde kavrayan ve kendisine
göre hayatlarını biçimlendiren insanları bu duruma getirdi. Onlar
İslam'ın canlı bir nüshasına dönüşmüşlerdi. insana özgü deneyimlerle,
girişimlerle, insanın vazgeçilmez özellikleri olan zayıflıklarla,
insanın güçlü yönleriyle dolu; semavi mesajın gerçekliği ile iç içe,
adım adım ileriye doğru giden -ailesinin ve kendisine en yakın
insanların hayatında olduğu gibi- Peygamberlerinin pratik hayatı
başarılı bir çalışmanın somut örneği olarak gözlerinin önündeydi.
Hayallerde ve boşlukta yaşamayan kolay, pratik ve realist bir önder
isteyenler somut olarak görüyor, ondan etkileniyorlardı.
Hiç kuşkusuz insanlığa yönelik son peygamberlik misyonunun eksiksiz,
kapsamlı ve yeterli şekliyle indirilmesine, bu misyonu algılayacak ve
canlı bir tercümesi olacak peygamberin seçimine ve bu peygamberin
hayatının herkes tarafından okunan bir kitap, peş peşe gelen kuşaklar
için bir başvuru kaynağı olmasına ilişkin kaderin arka planındaki
hikmet gerçekleşmiştir.

AİLENİZİ ATEŞTEN KORUYUN

Müslümanların ruhlarında derin etki bırakan bu olayın ışığında Kur'an-ı
Kerim müminleri görevlerini yapmaya; ailelerini eğitmeye, İslam
ilkelerine göre yönlendirmeye, onlara öğüt vermeye, Dolayı siyle hem
kendilerini hem de aile fertlerini ateşten korumaya çağırıyor. Bu arada
bir ateş sahnesini ve kafirlerin o anki durumlarını canlandırıyor.
Bunun yanında olayın akışı esnasında yapılan tevbe çağrısının ışığında
müminler günahlarından tevbe etmeye çağırılıyorlar ve tevbe edenleri
bekleyen cennet tasvir ediliyor. Daha sonra Hz. Peygamber kafirlere ve
münafıklara karşı cihad etmeye çağırılıyor. İşte bu açıklamalar surenin
ikinci bölümünü oluşturuyor:



6-
Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan
ateşten koruyun. Onun başında, iri gövdeli, haşin, Allah'ın kendilerine
buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.


7- "Ey kafirler! Bugün özür dilemeyin, çünkü siz ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz" denir.


8- Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah â dönün. Umulur ki
Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamberi ve O'nunla birlikte
iman edenleri utandırmayacağı: günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar
akan cennetlere sokar. Çünkü onların, nurları, önlerinden ve
yanlarından koşar da "Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla, bizi bağışla,
çünkü sen her şeye kadirsin" derler.


9- Ey Peygamber! Kafirler ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert
davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidecekleri yer ne kötüdür.


Mü'minin hem kendisine hem de ailesine karşı olan sorumluluğu ağır ve korkunç bir sorumluluktur. ileride korkunç bir ateşFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri NoktaFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta O ve ailesi bu ateşle karşı karşıya dırlarFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta.
Kendisini bekleyen bu ateşten hem kendini hem de ailesini uzak tutmak
zorundadır. Evet ateştir bu. Alev alev yanan dehşet verici bir ateşFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta.
"Yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateş." Bu ateşte insanlar taşlar
gibi onlarla birlikte yanarlar. Tıpkı taşlar gibi önemsiz, taşlar gibi
değersiz ve taşlar gibi itina gösterilmeden tutulup atılırlar. Bu ne
korkunç bir ateştir ki, taşları cayır cayır yakıyor! Şiddeti harekete,
aşağılamaya, horlamaya varan bu azap ne dehşetlidir! Üstelik bu ateşin
çevresinde olan her şey ve ateşin bulunduğu ortam da ürkütücüdür,
dehşet vericidir: "Başında iri gövdeli, haşin melekler vardır."
Tabiatları sorumlusu bulundukları azaba uygundurFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri NoktaFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta
"Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmezler ve emredileni
yaparlar." Yüce Allah'ın kendilerine emrettiği şeyi yapmaları onların
tabiatlarının gereğidir. Yine tabiatları gereği kendilerine emredilen
şeyi yapmâ gücüne de sahiptirler. işte onlar bu haşmetleri ile, bu
haşinlikleri ile şu korkunç, şu dehşet verici ateş üzerinde
görevlendirilmişler. Bir mümin kendini ve ailesini bu ateşten
korumalıdır. Henüz fırsat varken, iş işten geçmeden mazeret bildirmenin
işe yaramadığı gün gelmeden ailesini bu ateşten uzaklaştırmalıdır. İşte
kafirler o korkunç ateşin kıyısında durmuş mazeret uyduruyorlar. Ama
mazeretleri hiç bir anlam ifade etmediği gibi iç karartıcı manzara ile
baş başa kalıyorlar:
"Ey kafirler! Bugün özür dilemeyin, çünkü siz ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz."
Boşuna özür belirtmeyin, bugün özür günü değil. Bugün herkesin
yaptığının karşılığını alacağı gündür. Siz de bu ateşi hakkedecek işler
yaptınız.
Peki müminler kendilerini ve ailelerini bu ateşten nasıl koruyacaklar?
işte burada onlara yol gösteriliyor, umut kapısı önlerine açılıyor:
"Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah'a dönün. Umulur ki
Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte
iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar
akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları, önlerinden ve yanlarından
koşar da `Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü sen her
şeye kadirsin' derler."
İşte yol budurFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta.
Yol samimi ve içten gelen bir tevbedir. Kalbi arındıran, onu
kötülüklerden uzaklaştıran bir tevbe. Kötülüklere bulaşmasına,
kanmasına fırsat vermeyen bir tevbe.
Günahtan ve hatadan tevbe etmek, işlenen suçtan pişmanlık duymakla
başlar, salih amel ile, ibadet ile sonuçlanır. işte o zaman bu samimi
tevbe kalbi temizler, günahın kalıntılarından, tortularından arındırır.
Bundan sonra da kalbi salih amel işlemeye teşvik eder. İşte samimi ve
içten gelen tevbe budur. Budur kalbi uyaran, günaha dönmemesi için öğüt
işlevini gören samimi tevbe.
Böyle bir tevbe gerçekleşirse yüce Allah'ın onunla günahları örtmesi ve
bu şekilde tevbe edenleri, biraz önce surenin akışı içinde gözler önüne
serildiği gibi kâfirlerin rezil olacakları bir günde, onları cennetlere
sokması umulur. O gün yüce Allah peygamberini ve onunla birlikte olan
müminleri utandırmayacaktır.
Hiç kuşkusuz, yüce Allah'ın birçoklarının rezil olacağı bir günde
müminleri Hz. Peygamberle birlikte bir safta olarak, aynı saygıyı
göreceklerini vurgulaması insanı umutlandıran bir teşvik ve büyük bir
saygınlık ifadesidir. Sonra yüce Allah onlara bir nur bahşediyor:
"Nurları önlerinden ve yanlarından koşar." Bu dehşet verici, bu
dalgalı, bu korkunç, bu bunaltıcı günde onunla tanınırlar. Kaynaşıp
duran o korkunç kalabalık içinde bu nurla yollarını bulurlar. Önlerinde
ve yanlarında ışık saçarak en sonunda bu nur onları cennete götürür.
Onlar içinde bulundukları ortamın dehşet vericiliğine, zorluğuna rağmen
Allah'ın huzurunda ona dua ederler, iyilik dilerler: "Ey Rabbimiz!
Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü sen her şeye kadirsin' derler."
Dillerin tutulduğu, kalplerin durduğu böylesine dehşetli bir ortamda
dua edebiliyor olmaları bu duanın kabul olacağının belirtisidir. Yoksa
yüce Allah'ın belirlediği kader kabul edilmesini öngörmeseydi yüce
Allah böyle bir duayı müminlere ilham etmezdi. Şu halde buradaki dua
bir nimettir. O gün müminlere gösterilen saygıya ve onlara bahşedilen
Nur'a ek olarak yüce Allah'ın bağışladığı karşılıksız bir nimettir.
Bununla yakıtı insan ve taş olan ateş arasında ne korkunç bir fark
vardır? Hiç kuşkusuz bu mükafat tıpkı biraz önceki azap gibi müminin
kendisini ve ailesini ateşten korumadaki Dolayı siyle sonuçta
altlarından ırmaklar akan cennetleri elde etmelerindeki sorumluluğunu
tasvir ediyor.
Peygamber Efendimizin evlerinde meydana gelen ve surenin birinci
bölümünde ele alınan olayın ışığında baktığımızda bu ayetlerin vermek
istedikleri mesajı kavrıyoruz.
Bir mümin, kendisinin doğru yolu bulmasından, kalbinin ıslah olmasından
sorumlu olduğu gibi ailesinin doğru yolu bulmasından, evinin ıslah
olmasından da sorumludur.
Talak suresinde de vurguladığımız gibi İslam, toplumsal düzeninde
aileyi esas alan bir dindir. Bu yüzden müminin ailesine karşı olan
sorumluluğunu, evine karşı yerine getirmesi zorunlu olan görevini sık
sık vurgular. Müslüman ev, Müslüman cemaatin çekirdeğidir. işte bu ve
onun gibi diğer hücrelerden meydana gelir bu büyük ve canlı beden. Yani
İslam toplumuFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta.
Bir ev, inanç sisteminin kalelerinden biridir. Bu yüzden kale içerden
dayanıklı ve sağlam olmalıdır. Her fert bir giriş noktasının, bir
gediğin önünde durmalı ve sızmaları önlemelidir. Aksi taktirde orduyu
kalenin içinde bozguna uğratmak kolaylaşır. Artık her önüne gelenin,
atlı ve yayaların girip çıkmaları zor olmaz.
Bir mümin öncelikle davayı evine, aile fertlerine sunmalıdır. Bu kaleyi
içerden güvenli hale getirmesi onun görevidir. Davetini uzaklara
götürmeden önce ailesindeki gedikleri kapatması bir zorunluluktur.
Bunun için Müslüman bir anne gereklidir. Çünkü kalenin güvenliği
açısından tek başına Müslüman bir baba yeterli değildir. Anne ve
babanın el birliği ederek kızları ve erkekleri eğitmeleri
kaçınılmazdır. Bir insanın sırf erkeklerden kurulu bir İslam toplumu
oluşturmaya çalışması boş ve verimsiz bir çabadır. Böyle bir toplumda
kadın da olmalıdır. Çünkü onlar geleceğin tohumu ve meyvesi olan neslin
koruyucu bekçileridirler.
Bu yüzden Kur'an hem erkeklere, hem de kadınlara iniyordu. Evleri
düzenliyor, onları İslam hayat sisteminin temel ilkelerine dayalı
olarak kuruyordu. Müminlere kendi şahıslarının sorumluluğunu yüklediği
gibi ailesinin sorumluluğunu da yüklüyordu: "Ey inananlar! Kendinizi ve
ailenizi ateşten koruyun."
Bu meseleyi İslam davetçileri kavramalıdırlar, hem de çok iyi
kavramalıdırlar. Bu amaçla başlatılacak bir çalışma öncelikle insanın
kendi evine, eşine, yani anneye, sonra çocuklara, ardından tüm aile
fertlerine yönelik olmalıdır. Bir Müslüman ev kurmak için, Müslüman
kadın yetiştirmeye büyük önem verilmelidir. Müslüman bir ev kurmak
isteyen her şeyden önce Müslüman bir eş aramalıdır. Yoksa İslam
cemaatinin kuruluşu bir süre daha gecikecektir. Binalar delik deşik ve
harap olmaya devam edecektir.
İlk Müslüman toplum içinde bu mesele günümüzden daha kolay
çözümlenebiliyordu. O gün için Medine'de İslam'ın egemen olduğu bir
Müslüman toplum oluşturulmuştu. İslam bu topluma insanlık hayatına
ilişkin tertemiz düşünce sistemi ile, bu düşünce sisteminden
kaynaklanan yasaları ile egemendi. O toplumda, kadın-erkek herkesin
başvuru kaynağı Allah ve peygamberiydi, Allah'ın ve peygamberinin
hükmüydü. Bir meseleye ilişkin bir hüküm indiği zaman bu, o mesele için
geçerli olan tek ve nihai hüküm olarak algılanırdı. İşte böyle bir
toplumun varlığı, hayata egemen olan düşüncesi ve gelenekleri Dolayı
siyle bir kadının İslam'ın istediği şekilde kendini yetiştirmesi son
derece kolaydı. Erkeklerin karılarına öğüt vermeleri, evlatlarını
İslam'ın terbiye metodu ile eğitmeleri kolay bir işti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Empty
MesajKonu: Geri: Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri   Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri I_icon_minitimePerş. Kas. 05, 2009 11:29 pm

Fakat
biz bugün farklı bir konumdayız. Biz bugün cahiliye hayatı yaşıyoruz.
içinde yaşadığımız toplum cahiliye toplumu. Bu topluma egemen olan
kanunlar cahiliye kanunları, ahlâk cahiliye ahlâkı. Gelenek cahiliye
geleneği. Düzen cahiliye düzeni. inananlar arası ilişkilerde geçerli
olan davranış kuralları cahiliye ürünü. Küfür cahiliye küfürü.
Bir kadın ister kendi kendine, ister kocasının veya kardeşinin yahut
babasının yol göstericiliği sonucu İslam'ın öngördüğü hayatı yaşamaya
karar verdiği zaman işte bu cahiliye toplumu ile sürekli iç içe
yaşıyor, onun ezici baskısı, ağırlığını omuzlarında hissediyor.
Halbuki Medine'de kurulan ilk İslam devletinde kadın-erkek, bütün
toplum aynı düşünce sistemine bağlıydı, Aynı hüküm ile yönetiliyordu.
Hayatlarını aynı inanç sistemi biçimlendiriyordu. Ama şimdi Müslüman
erkek pratik hayatta varolmayan soyut bir düşünce sistemine inanıyor,
ona göre hareket etmeye çalışıyor. Kadın ise, azgın cahiliye sistemine
yaraşır biçimde bu düşünceye düşmanlık besleyen, ona savaş açan bir
toplumun baskısı altında güçlükle hayatını sürdürüyor. Hiç kuşkusuz
toplumun ve geleneklerinin baskısı kadının duyguları üzerinde
erkeğinkinden kat kat fazlasıyla etkilidir.
İşte bundan dolayı mümin erkeğin görevi kat kat artıyor. Önce kendisini
ateşten korumalıdır. Sonra bu ezici baskının, karşı konulmaz cazibenin
etkisi altında kalan ailesini korumalıdır.
Şu halde bu görevin ağırlığının bilincinde olmalı, Dolayı siyle ilk
Müslüman cemaatteki kardeşinin sarf ettiğinden kat kat fazla siyle emek
sarf etmelidir. Bu yüzden Müslüman bir aile kurmak isteyenin en başta
kaleyi içerden koruyacak bir kadın aramasının kaçınılmazlığı kesinlik
kazanıyor. Bu kadın da düşüncesini onun beslendiği kaynaktan yani
İslam'dan almalıdır. Hiç kuşkusuz Müslüman erkek bu konuda bazı
şeylerde fedakarlık edecektir: Kadının yüzünün yalancı parlaklığını,
İslami edepten yoksun genç ve güzel kızın çekiciliğini, içten içe
kokuşmuş toplumun parlak dış görünüşünü feda edecektir. Bütün bunları
elinin tersiyle itip Müslüman bir yuva, Müslüman bir kale kurmasında
kendisine yardımcı olacak din unsurunu aramalıdır. Yeniden İslami
dirilişi arzulayan mümin babalar bu dirilişin canlı hücrelerinin kendi
ellerinde olduğunu ve herhangi bir insandan önce daveti bunlara sunmak,
bunları eğitmek, bunları hazırlamak zorunda olduklarını bilmelidirler
ve yüce Allah'ın şu çağrısına olumlu karşılık vermelidirler: "Ey
inananlar! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz."
Bu münasebetle bir kez daha İslam'ın temel karakterinin, İslam'ın
egemen olduğu, pratik varlığının gerçekleştiği Müslüman bir cemaatin
kuruluşunu gerektirdiğini vurgulayalım. En başta İslam'ın varlığı bir
cemaat esasına dayanmalıdır. Bu cemaatin inanç sistemi İslam olmalıdır.
Sosyal düzeni İslam olmalıdır. Kanunu İslam olmalıdır. Bütün
düşüncelerini besleyen eksiksiz kaynak İslam olmalıdır. (Saf suresi
tefsirine bakınız)
İşte bu cemaat İslam düşüncesinin koruyucu yuvasıdır. Bu düşünceyi
fertlerin ruhlarına aşılar. Bu düşünceyi dinden döndürme amaçlı
eziyetlerden koruduğu gibi cahiliye toplumunun olumsuz etkilerinden,
baskısından da korur.
Bu bakımdan Müslüman cemaatin varlığının ne kadar önemli olduğu ortaya
çıkıyor. Bu toplum içinde Müslüman genç kızlar ve Müslüman kadınlar
çevrelerindeki cahiliye toplumunun olumsuz etkilerinden korunurlar.
Artık duygu ve düşünceleri, İslami düşüncenin gerekleri ile ezici
baskıya sahip cahiliye toplumunun gelenekleri arasında bocalamaz. Bu
toplumda Müslüman genç kız, Müslüman yuvada veya Müslüman kalede
kendisinin yaşadığı hayatı paylaşan arkadaşlar, ortaklar bulur. işte
İslam ordusu bu ve benzeri kimselerden oluşur.
Doğrusu fertlerinin birbirine İslam'ı tavsiye ettiği, İslam
düşüncesine, ahlakına, davranış kurallarına ve tüm düşüncelerine yuva
teşkil eden Müslüman bir cemaatin kuruluşu bir zorunluluktur
-kesinlikle gereksiz bir hobi değildir-. Bu toplum birbiriyle olan
ilişkilerinde İslama göre yaşar. İslam için yaşar, onu korur, ona
bekçilik eder ve pratik bir hayat sergileyerek başkalarını onu yaşamaya
çağırır. Allah'ın izniyle karanlıklardan aydınlığa çıksınlar diye sapık
cahiliye toplumundan İslama davet edilen bu kişiler böylece İslam'ı
somut şekliyle görmüş olurlar. Bu durum yüce Allah'ın İslam'ın her
yönüyle egemen olmasına izin verdiği zamana kadar devam eder. Bundan
sonra gelen nesiller İslam'ın gölgesinde, her tarafı ahtapot gibi saran
cahiliye ye karşı onun himayesinde yetişirler.
İlk İslam cemaatinin korunması için Peygamber Efendimize düşmanlarına karşı savaşması emrediliyordu:
"Ey peygamber! Kafirler ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert
davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidecekleri yer ne kötüdür."
Müminlere kendilerini ve ailelerini ateşten korumaları emredildikten,
günahlarının örtülmesini ve altlarından ırmaklar akan cennetlere
girmelerini sağlayacak, yürekten gelen tevbeye çağrıldıktan sonra yer
alan bu mesajın özel bir anlamı ve hayati bir önemi vardır.
Ateşten korunmayı garantileyen Müslüman yuvanın korunması açısından bu
uyarının yapılmış olması son derece anlamlıdır, büyük öneme sahiptir.
Dolayı siyle kafirler gibi azgın, zalim ve bozguncu unsurların
dışarıdan veya münafıklar gibi sinsi unsurların da içerden İslam
karargahına saldırmalarına izin verilmemelidir.
Ayet-i kerime kendilerine karşı cihad edilmesini ve sert tavır
takınılmasını emrederken kafirlerle münafıkları bir tutuyor. Çünkü
İslam karargahını tehdit etme, yıkma veya parçalama hususunda her iki
grup amaç ve sonuç itibariyle benzer roller üstlenmişlerdir. Bu yüzden
onlara karşı cihad etmek, ateşten korunmak demektir. Hz. Peygamberin ve
müminlerin onlara karşı sert tavır takınmaları onların bu dünyadaki
cezalarıdır.
"Onların varacağı yer cehennemdir. O gidecekleri yer ne kötüdür."
Bu da onların ahiretteki cezaları.
İşte bu gezintide yer alan ayetlerle ayetlerin vurguladıkları anlamlar
arasında uyum bu şekilde sağlanıyor. Ayrıca bu bölüm bütünüyle surenin
ilk bölümü ile de ahenk oluşturuyor.

NUH, LUT, FİRAVUN'UN KARISI VE HZ. MERYEM

Şimdi de üçüncü ve son gezinti sunuluyor. Ve sanki bu gezinti doğrudan
surenin birinci bölümünün devamı niteliğindedir. Çünkü burada bazı
peygamberlerin evlerindeki kâfir kadınlarla, kâfirler arasındaki mümin
kadınlardan söz ediliyor



10-
Allah inkar edenlere, Nuh'un karısı ile Lut'un karısını misal verdi.
Onlar, kullarımızdan iki salih kişinin nikahında iken onlara hainlik
ettiler: Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Bu iki
kadına: "Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!" denildi.


11- Allah inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O "Rabbim!
Bana katında, cennette bir ev yap, beni Firavun'dan ve onun kötü
işinden kurtar ve şu zalimler topluluğundan kurtar!" demişti.


12- Irzını korumuş olan, İmran kızı Meryem "i de Allah misal verdi.
Biz, onun içine ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini, kitaplarını
tasdik etti. ve o gönülden itaat etti.


Hz. Nuh'un ve Hz. Lut'un karılarının ihaneti ile ilgili olarak herkesçe
kabul edilen açıklama; bu ihanetin davaya ihanet olduğu, yoksa fuhuş
anlamında bir ihanetin söz konusu olmadığı şeklindedir. Hz. Nuh'un
karısı kavmi ile birlik olup O'nu alaya alırdı. Hz. Lut'un karısı ise,
kavminin misafirlere ne yapacaklarını bildiği halde onlara Hz. Lut'un
misafirlerini göstermişti.
Yine herkesçe kabul edilen görüşe göre Firavun'un karısı onun sarayında
yaşayan bir mümindi. Belki de Hz. Musa'dan önceki semavi dine inanan
Asya kökenlilerden biriydi. Tarihte Mısır'da tanrıların sayısını bire
indiren ve güneş kursu ile o bir tanrıyı sembolize eden ve kendini
"Akhnaton" diye adlandıran "dördüncü Emnahtop"un annesinin
Mısırlıların
dini inançlarına bağlı bulunmayan Asya kökenlilerden olduğuna ilişkin
bilgiler yer almaktadır. Bu surede sözü edilen mümin kadının bu mu
yoksa Hz. Musa döneminde Mısır'a hükmeden Firavun'un karısı mı olduğunu
ancak Allah bilir. Fakat Hz. Musa'nın peygamber olarak
görevlendirildiği dönemdeki Firavun'un, yukarıda sözü edilen Emnahtop
olmadığını biliyoruz.
Biz Firavun'un karısının kimliğini ortaya koyacak tarihsel araştırma
peşinde değiliz. Kur'an-ı Kerim'in bu işareti şahıslardan bağımsız
sürekli bir gerçeği ifade ediyor. Şahıslar ise, sadece bu gerçeğin
temsilcileridirler.
İnsanın hem kendisini hem de ailesini ateşten koruması emredildikten
sonra burada asıl vurgulanmak istenen sorumluluğun bireyselliği
ilkesidir. Ayrıca Peygamber Efendimizin ve müminlerin eşlerine şöyle
denmek isteniyor: Bütün bunlardan sonra sorumluluk size aittir.
Kendinizden siz sorumlusunuz Peygamberin veya salih Müslümanların
eşleri olmanız sizi sorumluluktan kurtarmaz. , işte Hz. Nuh'un karısıFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta. Hz. Lut'un karısı da öyle. "Onlar, kullarımızdan iki salih kişinin nikahında iken"Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta. "Onlara hainlik ettiler"Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta. "Kocaları Allah' tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı"Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta. "Bu iki kadına `Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!" denildi."
Küfür ve iman meselesinde ayrıcalık, aracılık olmaz. Peygamberlerin eşleri de olsalar inanca ihanet edenlere göz yumulmaz.
İşte bu da Firavunun karısıFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta.
Firavunun sarayında içinde yaşadığı küfür tufanı O'nun yalnız başına
kurtuluş istemekten alıkoyamıyor. Bu mümin kadın Rab binden cennette
bir ev isteyerek Firavun'un sarayından vazgeçmişti. Rab binden kurtuluş
isteyerek Firavun'la olan ilişkisini koparmıştı. Firavun'un
yaptıklarının sorumluluğuna ortak olurum endişesiyle onun
uygulamalarını onaylamadığını belirtmiş, yaptıklarından uzak durmuştu.
Oysa Firavun'a en yakın insandı: "Beni Firavun'dan ve O'nun kötü
işinden kurtar." Aralarında yaşadığı halde Firavun'un kavmi ile de
ilişkisini kesmişti: "Ve beni şu zalimler topluluğundan kurtar."
Firavun'un karısının duası ve tavrı, dünya değerlerini hem de en göz
alıcılarını elinin tersi ile itip Allah katındaki kalıcı değerlere
yönelmenin güzel bir örneğidir. Nitekim bu mümin kadın o gün için
yeryüzünün en büyük hükümdarı Firavun'un karısıydı. Bir kadının
arzulayabileceği her şeyi bulabildiği Firavun'un sarayında yaşıyordu.
Fakat bu kadın iman sayesinde bütün bunları ayaklarının altına almış,
elinin tersiyle itmişti. Üstelik bu dünya nimetlerinden, dünyanın
geçici değerlerinden yüz çevirmekle yetinmemiş, bunları Allah'a
sığınılması gereken bir kötülük, bir pislik, bir musibet olarak
algılamıştı. Bütün bunlardan vazgeçip yüce Allah'tan kendisini bu
hayattan kurtarmasını istemişti.
Öte yandan bu mümin kadın geniş ve güçlü bir devlette tek başınaydı.
Hiç kuşkusuz bu da yüce Allah'ın O'na yönelik bir başka büyük lütfudur.
Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi kadın toplumun baskısı karşısında
daha duyarlıdır, toplumun düşüncesinden daha çok etkilenir. Fakat bu
kadın tek başınaFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta.
Toplumun baskısına, sarayın baskısına, hükümdarın baskısına, saray
çevrelerinin baskısına, hükümdarlık makamının baskısına rağmen başını
göğe kaldırmıştı. Hem de tek başına ve bu azgın küfür ortamında.
Bu mümin kadın, Allah için bütün etkenlerden, bütün bağlardan, bütün
engellerden ve bütün yanıltıcı çağrılardan soyutlanmanın üstün bir
örneğidir. Zaten cümleleri evrenin her tarafında yankılanan, yüceler
aleminden inen, Allah'ın kalıcı kitabında kendisine işaret edilmesini
bu yüzden hakketmiştir. "İmran kızı Meryem deFizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri Nokta."
O da doğduğundan itibaren -yüce Allah'ın başka surelerde anlattığı gibi
kendini Allah'a adamanın, onun için her şeyden soyutlanmanın bir
örneğidir. Burada O'nun temizliği, iffetliliği anlatılıyor: "Irzını
korumuştu." Böylece O'nun iğrenç karakterli Yahudilerin iftirasından
uzak olduğu, pekiştiriliyor: "Biz O'nun içine ruhumuzdan üfledik." işte
Hz. İsa O'nun içine üflenen bu ruhtan meydana gelen Hz. İsa'nın
doğumunu ayrıntılı biçimde sunun "Meryem suresinde" Hz. Meryem'in içine
Allah'ın ruhundan üflenmesi olayı da ayrıntılı olarak anlatılıyor. Biz
buradaki ayetin ruhuna sadık kalarak orada anlatılanları
tekrarlamayacağız. Çünkü bu ayet Meryem'in iffetliliğini, eksiksiz
imanını ve Allah'a yönelik kulluğunu ön plana çıkarmayı hedefliyor:
"Rabbinin sözlerini, kitaplarını tasdik etti ve o gönülden itaat etti."
Burada İmran kızı Meryem'le birlikte sadece Firavun'un karısından söz
edilmiş olması, O'nun Allah katındaki üstün derecesinin göstergesidir.
Firavun'un karısı Allah katındaki bu üstün derecesi ile Meryem'le denk
tutulmayı, onunla birlikte anılmayı hakketmiştir. Hiç kuşkusuz bunda en
büyük etken az önce işaret ettiğimiz gibi onun içinde yaşadığı ağır
hayat şartlarıdır. Her ikisi temiz, iffetli, mümin, Allah'ın
kitaplarını doğrulayan ve Allah'a gönülden itaat eden kadınların
sembolüdürler. İşte yüce Allah surenin başındaki ayetlerin ele aldığı
olay münasebetiyle onları Peygamber Efendimizin eşlerine ve bundan
sonra da her kuşaktan gelecek mümin kadınlara örnek gösteriyor.
Son olarak bu sure -ve bu cüzün tamamı- Peygamber Efendimizin
hayatından canlı bir bölüm sunuyor bizlere. Peygamber Efendimizin
hayatının bu kesitini Kur'an-ı Kerim o eşsiz ifade tarzı ile
canlandırıyor. İnsanların bu döneme ilişkin aktardıkları tarihsel
rivayetler bu dönemi bu şekilde çarpıcı biçimde zihnimizde
canlandıramazlar. Çünkü Kuran'ın ifade tarzı daha derin anlamlı ve daha
geniş boyutludur. Kur'an-ı Kerim bireysel bir olayı, zaman, mekan ve
olayın dar kalıplarının ötesindeki soyut ve kalıcı gerçeği tasvir etmek
için ele alır. Kur'an-ı Kerim'in genel yöntemi budur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Fizilalil Kuran Mülk Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Talak Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran İnfitar Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Tekvir Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: Rehberimiz Kur'ani Kerim :: Tefsir-
Buraya geçin: