Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Empty
MesajKonu: Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri   Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 8:52 pm

1- Dalga dalga salınanlara,


2- Kasırga gibi esip savuranlara,


3- Her yana dağıtanlara,


4- Doğruyu eğriden kesin çizgilerle ayıranlara,


5- İlahi mesajı peygamberlere iletenlere andolsun.


6- Ya bahaneleri boşa çıkarmak ya da uyarmak amacı ile,


7- Size söz verilen kıyamet kesinlikle kopacaktır.


Bu kesitle ele Alınan konu "Kıyamet günü" meselesidir. Müşriklerin
gerçekleşeceğini bir türlü akıllarına sığdıramadıkları ve Kur'an'ın,
birçok ayetinde gerçekleşeceğini değişik anlatma yöntemleri ile
vurgulayarak kafalarına işlemeye çalıştığı kıyamet günü meselesi ile
yüzyüzeyiz. Kur'an'ın bu olguyu müşriklerin akıllarına yerleştirmek,
onun gerçekliğini kalplerine işlemek için gösterdiği yoğun çaba
gerekli, hatta kaçınılmaz bir çabadır. Çünkü müşriklerin vicdanlarında
temel ilkelere dayalı bir inanç yapısı kurabilmek için, bunun yanısıra
hayatlarının değer yargılarının ölçülerini bütünü ile düzeltebilmek
için bu olgunun gerçek olduğuna inandırılmaları ön şart idi. Ahiret
gününe inanmak gök kaynaklı bu inanç sisteminin temel taşı olduğu gibi,
insana yaraşır hayat düşüncesinin de temel taşıdır. Bu hayatla ilgili
olan herşey sonunda varıp ona dayanır. Hayatın her alanına egemen olan
değer ölçüleri de ancak bu inanç temeline dayandırılarak
düzeltilebilir. İşte bu yüzden bu inancı kalplere ve kafalara
yerleştirebilmek için bunca uzun ve yoğun çabaların harcanması
gerekmiştir.
Yüce Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Allah,
surenin bu ilk ayetlerinde kıyamete ilişkin vaadinin gerçekleşeceği
yolunda yemin ediyor. Yemin cümlelerini okurken ilk başta şunu fark
ediyoruz. Üzerine yemin edilen şeyler bilgi alanımızda kapalı, evren ve
insan hayatına etkileri yansıyan gizemli güçlerdir.
Eski tefsir bilginleri bu "gizemli güçler"in ne olduğu konusunda farklı
görüşler ileri sürüyorlar. Kimi bu yemin cümlelerinde sözü edilen
güçlerin kesinlikle "rüzgarlar", kimi "melekler" olduklarını ileri
sürerken kimileri bu cümlelerin bir kısmında meleklerin ve geriye
kalanlarında da rüzgarların kastedildiğini söylüyor. Bu görüş
farklılıkları, bu sözcüklerin anlamlarının belirsiz olduğunu kanıtlar.
Aslında sadece yüce Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Allah'ın
bildiği bir gayb meselesi (yani kıyamet günü) hakkında yemin edilirken
belirsiz şeyler üzerine yemin edilmesi son derece tutarlı ve uyum
gözetici bir yöntemdir. Bu yemin cümleleri ile demek isteniyor ki, bu
gaybe ilişkin olgular nasıl aslında birer realite ise ve insan hayatını
etkiliyorlarsa kıyamet günü de öyledir, o da bir gün gerçekleşecek olan
bir realitedir. Evet;
"Dalga dalga salınanlara."
Ayette geçen "salınanlar, gönderilenler" sahabilerden Ebu Hureyre'ye
göre "melekler" demektir. Mesruk'un, Ebu Duha'nın ve Mücahid'in
görüşlerinden birine göre ve Sudey'in, Rebi b. Enes'in, Ebu Salih'in
tek olan görüşlerine göre aynı yorum geçerlidir. O zaman bu yemin
cümlesi "savaş atları gibi akın akın ve ardarda birlikler halinde
gönderilen ardışık melek gruplarına andolsun" anlamına gelir.
Abdullah b. Mesud'a göre ise bu "gönderilenler"den maksat
"rüzgarlar''dır. Buna göre yemin cümlesinin anlamı "savaş atları gibi
akın akın ve ardarda dalgalar halinde harekete geçirilen rüzgar
bulutlarına yemin ederim" olur. Abdullah b. Mesud, "Kasırga gibi esip
savuranlara" ve "Her yana dağıtanlara" ayetlerinde rüzgarların
kastedildiğini öne sürüyor. Bir rivayete göre onun bu görüşü Abdullah
b. Abbas, Mücahid, Katade ve Ebu Salih tarafından da paylaşılmaktadır.
İbn-i Cerir de ilk ayetteki "Mürselât" sözcüğünün "Melekler" mi, yoksa
"rüzgarlar" mı demek olduğu konusunda tereddüte düşerken, kesin hüküm
vermekten kaçınırken ikinci ayetteki "Asıfat" sözcüğünün kesinlikle
"rüzgarlar" anlamına geldiğini belirtiyor. Üçüncü ayetteki "Naşizat"
sözcüğünün de "bulutların gökteki dağıtıcıları" anlamında "rüzgarlar"
demek olduğunu da kuşkusuz bir dille ifade ediyor.
Abdullah b. Mesud'a göre dördüncü ve beşinci ayetlerde kullanılan
"farikat" ve "mulkiyat" sözcüklerinden de melekler kasdediliyor. Bu
görüşü Abdullah b. Abbas, Mesruk, Mücahid, Katade, Rebi b. Enes, Suddey
ve Sevri de tartışmasız biçimde paylaşırlar. Bu ortak görüşe göre
sözkonusu melekler, yüce Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Allah'ın
izni ile peygamberlere inerek gerçeği eğriden ayırd ediyor ve bu
elçilere vahyin mesajını iletiyorlar. Bu mesaj hem insanların
hesaplaşma gününde ileri sürebilecekleri bahaneleri peşinen çürütüyor,
hem de onları uyarıyor.
Bizim anladığımıza göre üzerinde yemin edilen bu sözcüklerde amaç,
insanları meçhul ile korkutmaktır. Tıpkı "ed-dariyati derven" ve
"en-naziati nez'an" ayetlerinde olduğu gibi.(Zariyat" ve "Naziat"
surelerinin ilk ayetleri) Bu sözcüklerin anlamları hakkında görüş
ayrılıkları ortada bir belirsizlik olduğunu kanıtlar. Bu belirsizlik bu
noktada temel bir niteliktir, bu sözcüklerin duyurdukları üstü-kapalı
mesaj burada son derece bariz bir öğedir. Bu üstü-kapalı anlatım, gerek
sözcüklerini oluşturan seslerin titreşimleri yolu ile, gerek
vurgularının birbirini izlemesi yolu ile ve gerekse uyandırdıkları
dolaysız çağrışımlar aracılığı ile insanda duygusal bir sarsıntı
meydana getirir. İnsanın duygu dünyasında meydana gelen bu sarsıntı, bu
deprem surenin konusuna ve doğrultusuna son derece uygun düşer. Çünkü
surenin bu girişi izleyen bütün kesitleri birer deprem, birer sarsma
eylemidir. Sanki birinin gırtlağından tutulup sarsılmış da kendisi
işlediği bir günah hakkında ya da inkar ettiği bir açık ayet hakkında
sorguya çekilmiş ve arkasından "O gün inkarcıların vay haline!" diye
tehdit edilmiştir.

HESAP GÜNÜ

Bunun arkasından son hesap gününde evrenin dengesinde meydana gelecek
olan alt-üst olmalara ilişkin sahnelerde gözlenen sert sarsıntı
geliyor. O gün Peygambere verilen bir "randevu" niteliğindedir. Bu
randevuda tüm peygamberler insanlığa yönelik çağrılarının bilançosunu
sunacaklardır.



8- Yıldızlar karardığı zaman,


9- Gök parçalandığı zaman,


10- Dağlar ufalanıp dağıldığı zaman,



11- Peygamberlerin tanıklık sıraları geldiği zaman,


12- Bu tanıklık hangi güne ertelendi?


13- Hüküm gününe.



14- Hüküm gününün ne olduğunu biliyor musun?


15- O gün inkarcıların vay haline!


O gün yıldızlar kararır, gök parçalanır dağlar ufalanıp havada uçan
toza dönüşür. Kur'an'ın çeşitli surelerinde bu evrensel alt-üst oluşu
tasvir eden birçok sahneler sunulur. Bütün bu sahnelerin verdikleri
ortak imaj şudur. O gün görünen evrenin şırazesi kopar. Bu kopmaya
korkunç gürültüler, sarsıntılar ve patlamalar eşlik eder. Bu dehşetli
olaylar insanların öteden beri gözledikleri deprem gibi volkanik
patlamalar gibi, yıldırımlar gibi korku ve dehşet saçan küçük çaplı
doğal olaylara hiç benzemezler. Eğer bir karşılaştırma yapacak olursak
bu doğal olaylar, kıyametin dehşetli olayları yanında hidrojen bombası
yanındaki çocukların bayram fişekleri patlamaları gibi kalır. Bu
karşılaştırma bile sadece bir meseleyi insan aklına yaklaştırma
girişiminden ibarettir. Yoksa evrenin parçalanmasının ve bize
anlatıldığı biçimde dağılmasının meydana getireceği dehşet, kesinlikle
insanın tasavvur kapasitesine sığmayacak kadar büyüktür.
Bu evrensel sahnelerde somutlaşan dehşetin yanısıra okuduğumuz
ayetlerde kıyamet gününe ertelenen bir başka büyük olaya değiniliyor.
Bu olay bütün peygamberlerin uzun insanlık boyunca sürdürdükleri çağrı
misyonunun bilançosunun sunulmasıdır, bu sunuluşa ilişkin randevudur.
Bütün peygamberlere o gün için randevu verilmiş, o gün genel bir
buluşma günü olarak belirlenmiştir. Bu buluşmada peygamberler
göklerden, yeryüzünden ve dağlardan daha ağır basan o büyük konuya
ilişkin son hesaplarını sunacaklar, dünya hayatının tüm problemleri
çözüme bağlanacak, Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Allah bu problemlere ilişkin hükmünü verecek, ardışık insan kuşaklarını ve bütün çağları bağlayan son söz söylenecektir.
Ayette ifadede bu büyük olaya ilişkin bir korkutma vardır. Bu korkutma,
olayın kavrama kapasitelerini aşan mahiyetinin büyüklüğünü anlatacak
boyutlardır. Okuyalım:
"Peygamberlerin tanıklık sıraları geldiği zaman, bu tanıklık hangi güne
ertelendi? Hüküm gününe, hüküm gününün ne olduğunu biliyor musun?"
Ayetlerin anlatım biçimi, son derece önemli ve korkunç bir olaydan
sözedildiğini açıkça ortaya koyuyor. Öyle ki, bu korkunçluk sönen
yıldızların, parçalanan göğün ve ufalanıp toz gibi uçuşan dağların
saldıkları korkuyu bile geride bırakıyor. Bu vurgunun korkunçluğu ve
dehşeti duygulara işleyince hemen arkasından şu dehşetli vurgu ve şu
korkunç uyarı ile sarsılıyoruz:
"O gün inkarcıların vay haline!" ,
Bu uyarı üstün ve karşı konulmaz iradeli yüce Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Allah'tan
geliyor. Üstelik evrene egemen olan dehşeti ve son mahkeme oturumunun
ürperticiliğini izliyor. bu oturuma bütün peygamberler de katılıyor ve
kéndilerine verilen bu randevuda son bilançolarının rakamlarını
sunuyorlar. Bu zaman dilimine bağlanarak yapılan bu uyarının sarsıcı
bir ağırlığı, ürkütücü bir etkisi vardır.
Müşrikler, son hüküm gününün dehşetli olaylarına yönelik gezilerinden
döner dönmez yeni bir geziye çıkarılıyorlar. Bu gezide önceki ve
sonraki insan kuşaklarının yokediliş sahneleri ile yüzyüze
geleceklerdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Empty
MesajKonu: Geri: Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri   Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 8:59 pm

16- Önceki inkarcı toplumları yoketmedik mi?


17- Sonraki inkarcıları da katarız onlara.


18- İşte biz günahkârlara böyle yaparız.


19- O gün inkarcıların vay haline!


Görüldüğü gibi bir tek fırça darbesi ile "önceki" yokedilen toplum
yığınları ve yine bir başka fırça darbesi ile "sonraki" yokedilmiş
insan yığınları gözler önüne seriliyor. Yok edilen yığınların vücud
kalıntıları gözlerimiz önünde uzayıp gidiyor. Bu ölü vücut artıkları
önünde yüce Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Allah'ın varlık bütününe ilişkin şu yasası dile geliyor:
"İşte biz günahkarlara böyle yaparız."
Bu sürekli geçerliği olan bir yasadır. Onun kapsamı dışına çıkılamaz. O
anda günahkârlar "öncekiler"in ve "sonrakiler"inkine benzer bir yokoluş
darbesini beklemeye koyulmuşlarken mahvolmaya, hiç olmaya ilişkin
bildiğimiz şu tehdit içerikli beddua ile yüzyüze geliyorlar:
"O gün inkarcıların vay haline!"

İNSANIN YARATILIŞI

Yıkıntılar ve insan vücudunun kalıntıları arasında geçen bu geziden
döner dönmez yaratmayı, can vermeyi, küçük-büyük her canlıyı belirli
bir plâna, bir ön tasarıya göre geliştirme olgularını gözlememizi
sağlayan yeni bir geziye çıkarılıyoruz.



20- Sizi basit bir sıvı damlasından yaratmadık mı?


21- Sonra o sıvı damlasını korunaklı bir yuvaya yerleştirmedik mi?


22- Belirli bir sürenin sonuna kadar.



23- Biz o sıvı damlacığın gelişmesini aşamalı bir plâna bağladık. Biz ne güzel plân yaparız.


24- O gün inkarcıların vay haline!


Bu gezi, insan yavrusunun gelişme evrelerini izleyen uzun ve şaşırtıcı
bir gezidir. Fakat bu sahnede sayılı birkaç fırça darbesi ile
özetleniyor. Basit bir su damlacığı ana rahmindeki korunaklı bir yuvaya
akıtılıyor ve belirli bir sürenin sonuna kadar orada kalıyor. Bu
yaratılma eyleminin evrelerinde görülen bariz ve duyarlı plân ise her
şeyi plânının kapsamına alan yüce hikmeti düşündürecek, kutsal ve güzel
bir yapıcılığı kanıtlayan su değerlendirme cümlesinde dile getiriliyor.
"Biz o su damlacığının gelişmesini aşamalı bir plana bağladık. Biz ne güzel plân yaparız: '
Hiç bir şeyi kapsam-dışı bırakmayan bu plânı bildiğimiz o tehdit izliyor:
"O gün inkârcıların vay haline!"
Arkasından yeryüzünde bir geziye çıkarılıyoruz. Bu gezi sırasında yüce Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Allah'ın
bu gezegende insanın yaşamasını düzenleyen planını, yeryüzünün bu
hayatı mümkün kılacak şartlarla donatıldığı gerçeğini gözlüyoruz.



25- Biz yeryüzünü barinak yapmadik mi?


26- Ölüler için de diriler için de.


27- Orada yüksek daglar yaratmadik ve size tatli sular içirmedik mi?



28- O gün inkarcilarin vay haline!

Bu yeryüzünü ölü-diri bütün yavrularini bagrina basan bir ana kucagi
yapmadik mi? "Orada yüksek daglar yaratmadik mi?" Doruklari bulutlu ve
yasamlarinda tatli su dereleri akitan, yerlerinden oynamaz, yalçin
daglardir bunlar. Bu isler hiç plânsiz, ön-tasarisiz olur mu? Hikmetsiz
ve amaçsiz olarak meydana gelir, varliklarini sürdürebilir mi? Bütün
bunlardan sonra inkarcilar, gerçekleri nasil yalanlayabiliyorlar?
"O gün inkârcilarin vay haline!"

İNKARCILARIN KORKUNÇ SONU

Bu sahnelerin sunulusundan ve duygulara asiladiklari etkilerin
algilanisindan sonra surenin akisi birdenbire yön degistirerek o son
hesaplasma ve davranislara karsilik belirleme durusmasina dönüyor. Bu
sirada inkarci günahlara yöneltilen bir emrin korkunç sesi
kulaklarimiza doluyor. Aci bir paylama ve sert bir azar içeren bu
emirde günahkârlar dünya hayatinda yok saydiklari azaba dogru yol
almaya çagriliyorlar.



29- Şimdi inkar ettiğiniz yere koşunuz!


30- Üç çatallı gölgeye koşunuz.


31- Serinlik sağlamayan ve alevden korumayan gölgeye!



32- O saray gibi kocaman kıvılcımlar saçar.


33- Her biri birer sarı deve gibi kıvılcımlar,


34- O gün inkarcıların vay haline!


Uzun bir yargılanma işleminin tutukluğu ve zorunlu konukluğu arkasından
artık serbest olarak gidebilirsiniz. Fakat nereye doğru. Bu hareket
özgürlüğü, aslında tutulduktan beter bir şey! "Şimdi inkar ettiğiniz
yere koşunuz." İşte şuraya doğru. Orası tam karşınızda duruyor. "Üç
çatallı gölgeye koşunuz: ' Orası cehennem ateşinden yükselen ve üç kol
halinde yayılan dumanların gölgesidir. Ama ne gölge! Kavurucu güneşten
daha beter bir şey! "Serinlik sağlamayan ve alevden korumayan gölgeye!"
Bu gölge boğucu, yakıcı, kavurucu bir gölge! Sırf alay üslubunun bir
uzantısı olarak ona "gölge"denmiş. Bir de cehennem ateşinden yükselen
dumanın gölgesi ile avutma amacı taşıyor bu isimlendirme. Koşunuz.
Nereye doğru gideceğinizi biliyorsunuz. Varacağınız o yeri bildiğiniz
için oranın adını söylemeye gerek yok. "O, saray gibi kocaman
kıvılcımlar saçar. Her biri birer sarı deve gibi kıvılcımlar." Oranın
ardarda saçtığı kıvılcımların, her biri duvarları taştan örülmüş bir ev
iriliğindedir. (Eski araplar duvarları taştan örülmüş her eve "kasr"
yani "saray" adını verirlerdi. Buna göre burada sözü edilen sarayın
şimdilerde görmeye Alıştığımız saraylar kadar kocaman olması şart
değildir.) Bu kıvılcımlar birbirini izledikçe, her biri çayıra yayılmış
otlayan birer sarı deveyi andırır. Bunlar kıvılcımlar. Ya peki bu iri
kıvılcımları saçan ateşin kendisi acaba nasıl bir şey!
Yürekleri bu korkunun doldurduğu anda o bildiğimiz değerlendirme cümlesi yine karşımıza çıkıyor:
"O gün inkarcıların vay haline!"
Cehennemde somutlaşan maddi korkunun sunulmasını, insanı susturan, ona
dilini yutturan manevi korkunun sunulması izliyor, böylece sahneye
bütünlük kazandırıyor.



35- Bugün onların konuşamayacakları bir gündür.


36- Özür dilemelerine de izin verilmez.


37- O gün inkarcıların vay haline!


Buradaki korkunç suskunluk, ürkütücü siniklik ve ürpertici çekingenlik,
duyulan dehşeti yansıtır. Bu dehşetin arasına ne bir söz, ne de özür
dileme girebiliyor. Çünkü artık tartışma ve özür dileme zamanı geride
kalmıştır. "O gün inkârcıların vay haline!"
Kıyamet gününe ilişkin başka sahnelerde günahkarların hayıflanmaları,
pişmanlıkları, yeminleri ve özür dilemeleri dile getirilir. O gün uzun
bir gündür. Abdullah b. Abbas'ın dediğine göre içinde bu da olur, onlar
da olur. Burada bu korkunç suskunluk karesinin dondurulması, duruma ve
ayetlerin çağrışımına uygun düşmesi yüzündendir. ,

38- Bugün sizi ve sizden öncekileri biraraya getirdiğimiz bir hüküm günüdür.


39- Eğer bana karşı oynayacağınız bir oyununuz varsa haydi, oynayın bakalım.



40- O gün inkarcıların vay haline!

Bugün özür dileme günü değil, hüküm verme günüdür. Sizleri, sizden
öncekilerle birlikte biraraya getirdik. Alabildiğiniz bir önlem varsa
Alınız. Yapabileceğiniz bir şey varsa yapınız. Hayır. Ne alabilecekleri
bir önlemleri ve ne de yapabilecek bir şeyleri vardır. Uğradıkları sert
paylama karşısında çekingen suskunluktan başka yapacak bir şey
bulamıyorlar. "O gün inkarcıların vay haline!"

İNANANLARIN MUTLU SONU


41- Kötülüklerden sakınanlara gelince anlar ağaç gölgeleri altında ve pınar başlarındadırlar.


42- Canlarının çektiği meyvalarla başbaşadırlar.



43- "Yapmış olduğunuz iyiliklerin karşılığı olarak şimdi afiyetle yiyiniz ve içiniz."


44- Biz iyilik yapanları, İşte böyle ödüllendiriniz.



45- O gün inkarcıların vay haline!

Evet, kötülüklerden sakınanlar cennet ağaçlarının gölgeleri
altındadırlar. Bu defa gölgeler gerçek gölgelerdir. Cehennem dumanından
yükselen üç çatallı, serinlik vermez, ateşten korumaz, sözde gölgeler
değillerdir. Ayrıca onlar pınar başlarındadırlar. Yakıcı susuzluk
uyandıran, boğucu cehennem dumanları arasında déğillerdir. Bunların
yanısıra onlar "Canlarının çektiği meyvalarla başbaşadırlar." .Onlar bu
somut nimetlerin ötesinde kalabalıkların gözleri ve kulakları önünde şu
yüce onurlandırıcı sözlere de muhatap olacaklardır:
"Yapmış olduğunuz iyiliklerin karşılığı olarak şimdi afiyetle yiyiniz,
içiniz. Biz iyilik yapanları, İşte, böyle ödüllendiririz."
Aman Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Allah'ım! Yüceler yücesi Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Allah'tan gelen ne büyük lütuf ve ne büyük onurlandırma! Sonra: "O gün inkârcıların vay haline!"
Bu tehdit, az önceki nimetlerin ve onurlandırıcı ağırlamanın tam
karşıtıdır. Şimdi de daha önceki ayetlerde defteri dürülüp arkada
bırakılan dünya hızlı bir çekimle gözlerimizin önüne getiriliyor. Bir
de bakıyoruz ki, tekrar yeryüzündeyiz ve günahkârlar azar ve paylama
yağmuruna tutulmuşlardır.

46- Şimdi yiyiniz, azıcık safa sürünüz, sizler suçlusunuz.


47- O gün inkarcıların vay haline!


Böylece ardışık iki kesitte sunulan iki sahnede dünya ile ahiretin
bütünleştikleri görülüyor. Aralarındaki korkunç zaman uçurumuna rağmen
sanki her ikisi de aynı anda varlık sahnesinde beliriyor. Az önce
kötülüklerden sakınanlara ahirette seslenilirken şimdi dünyada
günahkârlara sesleniliyor. Sanki bu zavallılara şöyle denmek isteniyor;
"Bu iki durum arasındaki farkı kendi gözlerinizle görünüz. O dünyanın
nimetlerinden mahrum kalma, orada uzun süreli azaba çarpılma
karşılığında şu dünyada azıcık yiyiniz, keyfinizce yaşayınız bakalım:'
Sonra?:
"O gün inkarcıların vay haline!"
Sonra bu zavallıların şaşırtıcı tutumlarından sözediliyor. Adamlar doğru yola çağrıldıkları halde bu çağrıya uymuyorlar.

48- Onlara "rükûa varın" dendiğinde rüküa varmazlar.


49- O gün inkârcıların vay haline!


Bunca ayrıntılı yol göstermelere, bunca ısrarlı uyarılara rağmen takındıkları tutum budur İşte. O halde;

50- Onlar Kur'an'a inanmadıktan sonra hangi söze inanacaklar?

Yalçın kayaları sarsan, sıra dağları depreme tutulmuş gibi sallayan bu
söze, bu Kur'an'a inanmayan kimse artık hiç bir söze inanmaz. Bu
zavallının akıbeti artık bedbahtlık, mutsuzluk ve acı sondur. Bu
bedbaht kötüyü ne fena bir akibet bekliyor!
Bu sure özü ile, ifade yapısı ile müzikal ahengi ile, çarpıcı sahneleri
ile, yüksek ateşi ile doğrudan doğruya bir saldırıdır. Bu saldırıya ne
kalp dayanabilir ve ne de insan varlığı karşı durabilir.
Kur'an'ı indiren ve ona bu yüksek etkileme gücünü bağışlayan Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri Allah ne kadar yücedir!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Fizilalil Kuran Mülk Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Talak Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Tahrim Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran İnfitar Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Tekvir Suresi Tefsiri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: Rehberimiz Kur'ani Kerim :: Tefsir-
Buraya geçin: