Tevhid iki kısımdır. Meselâ,
nasıl ki bir çarşıya ve bir şehre büyük bir zâtın mütenevvi malları
gelse, iki çeşitle onun malı olduğu bilinir:
Biri, icmâlî, âmiyânedir ki,
“Bu kadar azîm mal, ondan başka kimsenin haddi değil ki sahip
olabilsin.” Fakat böyle âmî bir adamın nezaretinde çok hırsızlık
olabilir. Parçalarına çok adamlar sahip çıkabilir.
İkinci çeşit odur ki, her
denk üzerinde yazıyı okur, herbir top üstünde turrayı tanır, herbir
ilân üstünde mührünü bilir bir surette “Herşey o zâtındır” der. İşte,
şu halde herbir şey o zâtı mânen gösterir.
Aynen öyle de, tevhid dahi iki çeşittir.
Biri tevhid-i âmî ve zahirîdir ki, “Cenâb-ı Hak birdir; şeriki, naziri yoktur. Bu kâinat onundur.”
İkincisi tevhid-i hakikîdir
ki, herşey üstünde sikke-i kudretini ve hâtem-i rububiyetini ve nakş-ı
kalemini görmekle, doğrudan doğruya herşeyden Onun nuruna karşı bir
pencere açıp, Onun birliğine ve herşey Onun dest-i kudretinden
çıktığına ve ulûhiyetinde ve rububiyetinde ve mülkünde hiçbir vechile
hiçbir şeriki ve muini olmadığına, şuhuda yakın bir yakinle tasdik edip
iman getirmektir ve bir nevi huzur-u daimî elde etmektir.
Lügatler :
âli : yüce
âmî : cahil, sıradan
âmiyâne : âvamca, bayağıca, taklidî bir şekilde
azamet : büyüklük, yücelik
azîm : büyük
celâl : haşmet, görkem
dellâl : ilân edici, duyurucu
denk : paket, koli
dest-i kudret : Allah’ın kudret eli
esbab : sebepler
esbab-perest : sebeplere taparcasına değer veren
gafil : duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan
halis : katıksız, saf
hâtem-i rububiyet : Allah’ın rablığının, idare ve terbiye ediciliğinin mührü
huzur-u daimî : sürekli olarak Allah’ın huzurunda bulunduğunun bilinci içinde olma
icmâlî : kısaca
icraatçı : uygulayıcı
ihtar : hatırlatma, uyarı
iktiza : gerektirme
istiklâl : bağımsızlık
izzet : şeref, yücelik
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kudret-i Samedâniye : hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herşey Kendisine muhtaç olan Allah’ın sınırsız gücü
muin : yardımcı
mülk : sahip olunan şey, hükmedilen yer
mütenevvi : çeşitli
nakş-ı kalem : Allah’ın kudret kalemiyle yapılan nakış
nazır : gözlemci
nazir : benzer
nevi : çeşit, tür
nezaret : gözetim
nükte : ince anlamlı söz
rububiyet : Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine
ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip
idaresi ve egemenliği altında bulundurması
saltanat : egemenlik, hâkimiyet
saltanat-ı Rububiyet : Rablık saltanatı; Allah’ın herşeyi kuşatan egemenliği
sikke-i kudret : Allah’ın güç ve kudretinin işareti
Sultan-ı Ezelî : hüküm ve saltanatının başlangıcı olmayan Allah
şerik : ortak
şua : ışık, parıltı
şuhud : gözle görme
tasdik : doğruluğunu kabul etme, onaylama
temâşâger : seyirci
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
tevhid-i âmî ve zahirî : yüzeysel ve taklidî bir şekilde Allah’ın bir olduğuna inanma
tevhid-i hakikî : araştırarak, delilleriyle Allah’ın birliğini kabul etme
turra : padişahın mührü veya imzası
ulûhiyet : ilâhlık
vecih : şekil, tarz
yakin : şüpheye yer bırakmayacak derecede kesinlik