Ravza Gülüm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Fizilalil Kuran Müzzemmil Suresi Tefsiri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Fizilalil Kuran Müzzemmil Suresi Tefsiri Empty
MesajKonu: Fizilalil Kuran Müzzemmil Suresi Tefsiri   Fizilalil Kuran Müzzemmil Suresi Tefsiri I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 9:06 pm

1-Ey örtüye bürünerek saklanan Muhammed,


2- Geceleyin biraz uyuduktan sonra kalk


3- Gecenin yarısında uyanık ol, ya bu miktarı biraz eksilt


4- Ya da artır da ağır ağır Kur'an oku.


5- Çünkü biz sana sorumluluğu ağır bir söz indireceğiz.


6- Kuşkusuz gece ibadeti, gündüze göre daha zor, fakat sözü daha etkilidir.


7 Çünkü gündüzleri, seni uzun uzun uğraştıracak işlerin vardır.


8- Rabbinin adını an, bütün varlığında O'na yönel


9- O doğunun da, batının da Rabbidir, O'ndan başka ilah yoktur. O halde tek dayanağın O olsun.


Evet, "Ey örtüye bürünerek saklanan Muhammed, kalkFizilalil Kuran Müzzemmil Suresi Tefsiri Nokta."
Bu göğün seslenişi, yüceler yücesi Allah'ın komutudur. Kalk, seni
bekleyen büyük görev için, senin tarafından sırtlanmak üzere hazırlanan
ağır yükün altına girmek için ayağa kalk. çalışmak, yorulmak, sıkıntı
çekmek ve eziyetlere katlanmak için ayağa kalk. Kalk, uyku ve istirahat
zamanı geride kaldı. Kalk, bu görev için hazırlan, onun gerektirdiği
eğitimden geç.
Bu komut Peygamberimizi sakin evinin, ılık yuvasının yumuşak yatağından
çekip çıkararak coşkun ve kurşun gibi ağır dalgalarının ortasına,
vicdanlardaki ve pratik hayattaki çékici ve itici boğuşmaların arasına
atan büyük ve ürpertici bir buyruktur.
Sırf kendisi için yaşayan kimse huzur içinde yaşayabilir. Fakat küçük
olarak yaşar ve küçük olarak ölür. Böylesine ağır bir yükü sırtlanan
büyük adama gelince uyku, rahatlık, ılık yatak, sakin hayat ve gönül
okşayan konfor onun neyine. Peygamberimiz işin iç yüzünü anlamış,
gerçeği farketmişti. Bu yüzden eşi Hatice'nin heyecanını yatıştırması
ve uyuması yolundaki önerisine "Ey Hatice, uyku zamanı geride kaldı"
diye karşılık verdi. Evet, uyku dönemi bir daha geri gelmemek üzere
gerçekten geçmişti. O günden itibaren Peygamberimizi sadece uykusuz
geceler, yorgunluklar, uzun ve zorluklarla dolu bir cihad görevi
bekliyordu. Evet;
"Ey örtüye bürünerek saklanan Muhammed, Geceleyin biraz uyuduktan sonra kalk
Gecenin yarısında uyanık ol, ya bu miktarı biraz eksilt, ya da artır da ağır ağır Kur'an oku."
Burada büyük göreve hazırlayıcı, araçları ilahi kaynaklı ve garantili
sonuç verecek bir eğitim proğramı ile karşı karşıyayız. Bu programın
ana maddesi gece uykusunu bölerek kalkmaktır. Üst sınırı gecenin
yarısından çok ve üçte ikisinden az bir süredir. Alt sınırı ise gecenin
üçte birlik bölümüdür. Gecenin bu saatlerinde namaz kılınacak ve ağır
ağır Kur'an okunacaktır. Ayetin orjinalinde kullanılan "tertil" sözcüğü
tok sesle, "tecvid" kuralları uyarınca her harfi doğru biçimde
seslendirecek, bu arada şarkı söyler gibi yapmayarak, sözcükleri ağız
boşluğunda dalgalandırmaktan kaçınarak Kur'an okumaktır.
Peygamberimizin geceleri kıldığı "vitir" namazlarının on bir rekatı
geçmediği yolunda elimizde kesin bilgiler vardır. Fakat Peygamberimiz
gecenin üçte birinden biraz eksik bölümünü bu rekatlarla geçirirdi.
Çünkü Kur'an'ı ağır ağır, tane tane okurdu.
İmam-ı Ahmed'in Yahya b. Said (ibn-i Ebu Arub), Katade ve Zarare b.
Evfa kanalı ile "Müsned" adlı eserinde verdiği bilgiye göre Said b.
Hişam bir gün Abdullah b. Abbas'a gelerek kendisine Peygamberimizin
nasıl bir vitir namazı kıldığını sordu. Abdullah ibni Abbas da ona
"Peygamberimizin kıldığı vitir namazı hakkında en geniş bilgisi olan
kimsenin kim olduğunu sana söyleyeyim mi?" diye sordu. Said b. Hişam'ın
"evet, söyle" demesi üzerine Abdullah b. Abbas "Hz. Ayşe'ye git ve bu
soruyu ona sor, sonra da gel, verdiği cevabı bana anlat" dedi.
Hikayenin bundan sonrasını Said b. Hişam şöyle anlatıyor:
Hz. Ayşe'ye "Ey müminlerin annesi, Peygamberimizin ahlâkı hakkında bana
bilgi ver" dedim. Hz. Ayşe bana "Sen Kur'an okumuyor musun?" diye
sordu. "Evet" demem üzerine "Peygamberimizin ahlâkı Kur'an'ın kendisi
idi:' dedi. Bu cevabın arkasından kalkmayı düşünmüştüm ki, birden
aklıma Peygamberimizin gece ibadeti konusu geldi. Hz. Ayşe'ye "Ey
müminlerin annesi, Peygamberimizin gece nasıl ibadet ettiği konusunda
banâ bilgi ver" dedim. Hz. Ayşe bana "Sen Müzzemmil suresini okumadın
mı?" diye sordu. "Evet, okudum" demem üzerine Hz. Ayşe şùnları söyledi;
"Yüce Allah bu surenin baş kısmında geceleri ibadet etmeyi farz kıldı.
Bunun üzerine Peygamberimiz ile yakın arkadaşları bir yıl boyunca
geceleri ayakları şişesiye kadar namaz kılmaya koyuldular. Yüce Allah
bu surenin son ayetini on iki ay gökte tuttu. Bir yıl sonra inen son
ayetle bu yük hafifletildi ve gece ibadeti farz olmaktan çıkarak
nafileye dönüştü.
Bu cevabın arkasından yine kalkmayı düşünmüştüm ki, birden aklıma
Peygamberimizin nasıl bir vitir namazı kıldığı konusu geldi. Hz.
Ayşe'ye "Ey müminlerin annesi, Peygamberimizin nasıl bir vitir namazı
kıldığı hakkında bana bir bilgi ver" dedim. Hz. Ayşe bana şunları
söyledi; "Biz O'nun abdest suyunu ve misvakını hazırladık. Allah O'nu
gecenin dilediği saatinde uyandırırdı. Kalkınca ağzını misvaklar,
abdest alır ve namaza dururdu, hiç oturmadan sekiz rekat kılardı.
Sekizinci rekatta oturunca Allah'ın adını anar, O'na dua ederdi. Sonra
selâm vermeden kalkar, dokuzuncu rekatı kılardı. Sonra oturup tek olan
Allah'ın adını anar, dua eder, arkasından işitebileceğimiz bir ses tonu
ile selam verirdi. Bu selamın arkasından oturduğu yerde iki rekat daha
kılardı. Yavrum, böylece kıldığı vitir namazı on bir rekat olurdu.
Sonraları yaşlanıp da vücudu ağırlaşınca ayakta kıldığı dokuz rekatlık
vitri yedi rekata indirdi. Selam verdikten sonra da oturarak iki rekat
daha kılıyordu. Yavrum, böylece kıldığı toplam vitir namazı dokuz rekat
oluyordu. Peygamberimiz kıldığı namazları sürekli olarak kılmayı
severdi. Bu yüzden geceleri uyanamayınca yahut bir sancısı, bir
hastalığı olunca kaçırdığı bu gece namazı yerine gündüzleri on iki
rekat kılardı. Peygamberimizin gece sabaha kadar Kur'an okudu~unu ve
Ramazan dışında bir ay boyunca oruç tuttuğunu hiç hatırlamıyorum.
Bu eğitim proğramı, indirilecek olan "ağır söz"e Peygamberimizi hazırlamak içindi. Okuyoruz:
"Çünkü biz sana sorumluluğu ağır bir söz indireceğiz."
"Ağır söz"den maksat bu Kur'an ve içerdiği yükümlülüklerdir. Kur'an
aslında "ağır" değildir, okunması ve anlaşılması kolay bir kitaptır.
Fakat o "hak" terazisindeki tartısı ve kalplere yönelik etkisi
açısından "ağır"dır. Nitekim yüce Allah başka bir ayette "Eğer biz bu
Kur'an'ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen onun Allah korkusu ile parça
parça olduğunu görürdün" buyuruyor. (Haşr Suresi, 21) Ama yüce Allah
Kur'an'ı bir dağa değil de onu algılamaya yetenekli ve dağdan daha
sağlam, daha sarsılmaz bir kalbe indirdi.
Bu nur ve bilgi feyzini algılayıp özümlemek, gerçekten uzun hazırlığı gerektiren ağır bir işti.
Büyük ve soyut evrensel gerçeklerle iletişim kurmak, gerçekten uzun hazırlığı gerektiren ağır bir işti.
Yüceler alemi ile, evrenin özü ile, canlı-cansız tüm yaratıkların
ruhları ile Peygamberimizin kurduğu gibi bir ilişki kurmak, gerçekten
uzun varlığı gerektiren ağır bir işti. Tereddütsüz ve kuşkusuz bir
kararlılıkla bu yola koyulmak, bu görevi yürütürken içgüdülerin
fısıltılarına, dışardaki çekim odaklarına ve engellere kapılmaksızın,
sağa-sola bakmaksızın ilerleyebilmek, gerçekten uzun hazırlık
gerektiren ağır bir işti.
Geceleyin herkes uyurken ayakta olup ibadet etmeyi, gündelik hayatın
dağdağasından ve karmaşasından uzaklaşarak yüce Allah ile ilişki
kurmayı,,O'nun feyzini ve nurunu algılamayı, O'nun birliğinin
beraberliğinde coşup O'nunda başbaşa kalmanın masum yaşamayı, sanki
yüceler aleminden yeni iniyormuş gibi ve varlık aleminin her yanından
sözsüz ve sözcüksüz bir yankı yükseliyormuş gibi bir heyecanla evrenin
sessizliği ortasında ağır ağır Kur'an okumayı, gecenin karanlığı içinde
Kur'an'ın ışınlarını, mesajlarını ve yüksek frekanslı titreşimlerini
düşünelim. Bütün bunlar bu "ağır sözü" yüklenmeye, bu değerli
yükümlülüğü sırtlanmaya, bu ağır sıkıntıyı göğüslemeye hazırlanan
Peygamberimiz için son derece gerekli birer azık niteliğindedirler.
Aynı zamanda bu çağrının savunuculuğunu üstlenen her kuşaktan dava
adamları için bu böyledir. Bu saydıklarımız, uzun ve meşakkatli yolları
boyunca dava adamlarının kalplerini aydınlatır, onları şeytanın
vesveselerinden ve bu aydınlık yolu saran karanlıkların çöllerinde
şaşırmaktan korur. Okumaya devam edelim:
"Kuşkusuz gece ibadeti, gündüze göre daha zor, fakat sözü daha
etkilidir." Ayetin orjinalinde geçen "naşietelleyli" tamlaması "gecenin
yatsıdan sonraki gelişmeleri" anlamına gelir. Ayette "gece faaliyetleri
gündüze göre daha zor yani vücut için daha yorucu, fakat "sözü daha
etkilidir". Tefsir bilgini Mücahid'in açıklamasına göre "yararı daha
kalıcıdır" deniyor. Gerçekten gündüz yorgunluğu arkasından uykunun
çağrısı çok güçlü olur, yatağın çekiciliği dayanılmaz boyutlara ulaşır,
bu çağrıya ve bu çekiciliğe karşı koyup bir şeyler yapmak, mesela
ibadet etmek insan vücuduna son derece yorucu gelir. Fakat vücudun bu
isteğini yenerek uyanık kalabilmeyi başarmak ruhun özgürlüğünü ilan
etmek,
Yüce Allah'ın çağrısına olumlu cevap vermek, O'nunla başbaşa kalma
uğruna özveride bulunmaktır. Bu yüzden gecenin sözü "daha etkili"dir.
Geceleyin Allah'ı anmanın ayrı bir hazzı, gece kılınan namazın ayrı
ürperticiliği, geceleyin Allah'a yalvarmanın ayrı bir coşkusu vardır.
Gece zikirleri, gece namazları, gece duaları kalbe öylesine büyük bir
huzur ve Allah'a yakınlık duygusu doldurur ki, kalpleri öylesine
duyarlı ve ışıklı hale getirir ki, bu durum gündüz namazlarında ve
zikirlerinde görülmeyebilir. Kalplerin yaratıcısı olan yüce Allah
onların giriş kanallarını, bam tellerini, onlara hangi mesajların
gideceğini ve etkili olabileceğini; onların günün hangi saatlerinde
daha açık mesaj almaya daha hazırlıklı ve yetenekli olacaklarını, hangi
uyarıcıların onlarda daha canlı ve güçlü etki uyandırabileceğini
herkesten iyi bilir.
Kulu ve elçisi Hz. Muhammed'i bu "ağır söz"ü algılamaya ve bu koca yükü
sırtlanmaya hazırlayan yüce Allah, O'nun için gece ibadetini uygun
gördü. Çünkü gece faaliyetleri, gündüze göre daha zor ve daha yorucu
olmakla birlikte geceleyin söylenen sözler daha etkilidir. Bunun
yanısıra O'nun gündüzleri yoğun işleri ve uğraşmaları vardır, bunlar
O'nun enerjisinin ve ilgisinin çoğunu tüketmektedir. Okuyalım:
"Çünkü gündüzleri, seni uzun uzun uğraştıracak işlerin vardır."
Öyleyse Peygamberimiz gündüzlerini bu yoğun işlere ve uğraşmalara ayır
malı, geceleri ise Rabbi ile başbaşa kalarak namaz kılmalı, Allah'ı anmalıdır. Okuyoruz:
"Rabbinin adını an, bütün varlığınla O'na yönel."
"Allah'ın adını anmak" demek sadece yüzlük ya da binlik "zikir"
tesbihleri ile O'nun yüce adını tekrarlamak demek değildir. Gerçek
anlamda "Allah'ın adını anmak" dille yapılacak zikir ile birlikte
uyanık bir kalbin O'nu anmasıdır; bunun yanısıra aynı kalp duyarlılığı
ile namaz kılmak ve Kur'an okumaktır. Ayetin orjinalinde geçen
"tebettül" sözcüğü de insanın yüce Allah dışındaki herşeyle ilgisini
tamamen kesmesi, tüm varlığı ile Allah'a yönelerek ibadete ve zikre
dalması, her türlü oyalayıcı ve gönül karıştırıcı yabancı duygudan
arınması, tam bir duygusal duyarlılıkla Allah ile başbaşa kalması
demektir.
Yüce Allah dışındaki herşeyle ilişkiyi kesme anlamına gelen
"tebettül"ün gereği vurgulandıktan sonra zaten gerçekte Allah dışında
hiçbir şeyin varolmadığı, isteyenin O'na yönelebileceği vurgulanıyor.
Okuyoruz:
"O doğunun da, batının da Rabbidir, O'ndan başka ilah yoktur. O halde tek dayanağın O olsun."
O bütün yönlerin Rabbidir. O doğunun da, batının da Rabbidir. O
kendisinden başka ilah olmayan "tek" ve "bir"dir. Her şeyden soyutlanıp
sırf O'na bağlânmak, aslında şu evrendeki tek gerçeğe bağlanmaktır.
O'na dayanmak, aslında şu evrendeki tek güce dayanmaktır. Tek olan
Allah'a dayanmak, O'nun birliğine, doğuyu ve batıyı, başka bir deyimle
tüm evreni kapsayan egemenliğine inanmanın dolaysız ürünü ve sonucudur.
.
"Kalk" komutu ile bu ağır yükü sırtlanmaya çağrılan Peygamberimizin her
şeyden önce tüm varlığı ile Allah'a yönelmeye, diğer herşeyi bir yana
bırakarak sırf O'na dayanmaya ihtiyacı vardır. Çünkü ağır bir yük
altında çıkacağı uzun yolculuğu sırasında gerekli gücü ve azığı bu
kaynaktan alacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
Zehra
Admin
Zehra


Mesaj Sayısı : 724
Kayıt tarihi : 31/10/09
Yaş : 33
Nerden : Almanya

Fizilalil Kuran Müzzemmil Suresi Tefsiri Empty
MesajKonu: Geri: Fizilalil Kuran Müzzemmil Suresi Tefsiri   Fizilalil Kuran Müzzemmil Suresi Tefsiri I_icon_minitimeSalı Kas. 03, 2009 9:09 pm

MÜŞRİKLER VE CEHENNEM

Sonraki ayetlerde Peygamberimize sabırlı olması; hemşehrilerinden gelen
suçlamalara, yüz çevirmelere, engellemelere ve baltalama girişimlerine
karşı geniş gönüllü olması, mesajını yalanlayanlarla arasına mesafe
koyması, onlara mühlet tanıması direktifi veriliyor. Yalanlayıcılara
mühlet tanımalıdır, çünkü yüce Allah onlar için ağır zincirler ve acı
bir azap hazırlamıştır. Okuyoruz:



10- Müşriklerin senin için dediklerine sabret, yanlarından nazik bir şekilde ayrıl.


11- Ayetlerimi yalanlayan o zenginlerin işini bana bırak, onlara biraz süre tanı.


12- Çünkü bizim yanımızda ağır zincirler ile cehennem vardır.


13- İnsan boğazından geçmez yiyecekler ile acıklı azap vardır.


14 O gün yer ve dağlar şiddetle sarsılır, dağlar gevşek kum yığınlarına dönüşür.


15- Ey insanlar, biz nasıl Firavuna bir peygamber gönderdiysek size de
davranışlarınızı yakından gözleyecek bir peygamber gönderdik.


16- Firavun, gönderdiğimiz peygambere karşı geldi de kendisini sert bir şekilde yakalayıverdik.


17- Eğer kafir olursanız, çocukların saçlarını anında ağartan o günün dehşetinden paçayı nasıl kurtaracaksınız?

18- O günün dehşetinden gökler parçalanacaktır. Allah'ın sözü kesinlikle yerine gelir.


Surenin başlangıç bölümünün Peygamberimize pèygamberlik görevi
yerildiği ilk günlerde indiğini ileri süren birinci rivayetin doğru
olması durumunda surenin bu bölümünün çağrı kampanyasının açığa
vurulduğu, yalanlayıcıların ve dil uzatanların ortaya çıkarak
Peygamberimize ve müminlere eziyet yönelttikleri sonraki yıllarda
indiği kabul edilmelidir. Buna karşılık eğer ikinci rivayetin doğru
olduğu varsayımından hareket edilirse surenin ilk yarısının bir bütün
olarak müşriklerin Peygamberimize yönelik eziyetleri ve yürüttüğü çağrı
kampanyası karşısındaki engellemeleri üzerine indiği düşünülmelidir.
Bu ihtimallerden hangisi doğru olursa olsun, gece ibadetine ve Allah'ı
anmaya ilişkin direktifi izleyen bu ayetlerde Peygamberimizin
sabretmeye yöneltildiği görülüyor. Çünkü gece ibadeti ve zikir ile
sabır bu çağrı hareketinin uzun ve sıkıntılı yolu boyunca kalbi
besleyecek olan iki önemli ve birbirinden ayrılmaz azık türüdürler. Bu
iki azık türü, bu çağrının hem vicdanların kuytu köşelerine yönelik iç
yolculuğu sırasında hem de çağrının düşmanlarına yönelik dış yolculuğu
sırasında aynı oranda gereklidir. Çünkü her iki yolculuk da aynı
derecede zor ve sıkıntılıdır. Bu yüzden Peygamberimize "Müşriklerin
senin için söylediklerine sabret" direktifi veriliyor. Yani müşriklerin
kin ve nefret güdüsü ile senin hakkında söyledikleri bütün çirkin
sözleri sabırla karşıla. Bunun yanısıra;
"Yanlarından nazik bir şekilde ayrıl."
Yani onları paylama, onlara kızma, onlara küsme, onlara kırıcı
karşılıklar verme. Bu direktif, bu çağrı hareketin Mekke dönemine
-Özellikle bu dönemin ilk yıllarına- ilişkin yöntemini yansıtıyor. Bu
yöntem sırf kalplere ve vicdanlara seslenmekten, soğukkanlı duyurma ve
anlatma girişiminden ibaretti.
Kaba davranışları ve yalanlamaları nezaketle karşılayarak tartışma
ortamından tatlılıkla ayrılmak Allah'ı anmanın yanısıra sabırlı olmayı
gerektirir. Yüce Allah bütün peygamberlerine ve bu peygamberlere inanan
"mümin" kullarına ısrarla sabırlı olmayı öğütlemiştir. Sabır bu davayı
omuzlayacak kimselerin azığı, cephanesi, kalkanı, silahı, sığınağı ve
korunağıdır. Sabır, cihaddır. Nefse karşı, nefsin arzu ve ihtiraslarına
karşı, nefsin sapmalarına karşı, nefsin zaaflarına karşı, nefsin
yalpalanmalarına karşı, nefsin aceleciliklerine ve umutsuzluklarına,
onların yöntemlerine, önlemlerine, komplolarına, eziyetlerine ve
baskılarına karşı cihaddır. Genel olarak bütün nefislere karşı
cihaddır. Çünkü nefisler bu davanın yükümlülüklerinden kaytarmaya,
sıyrılmaya çalışırlar; bu davanın özü ile bağdaşmayan, onunla çelişen
çeşitli kılıklar arkasında saklanmaya girişirler. Dava adamının bütün
tehlikeler karşısındaki tek azığı sabırdır. Allah'ı anmak ise hemen
hemen her durumda sabrın ayrılmaz yoldaşıdır.
Senin için söylediklerine sabret, yanlarından nezaketle ayrıl ve o
yalanlayıcılar ile aramızdan çekil, onların hakkından ben gelirim.
Okuyalım: "Ayetlerimi yalanlayan o zenginlerin işini bana bırak, onlara
biraz süre tanı." Evet, "Ayetlerimi yalanlayanların işini bana bırak".
Düşünelim ki, bu sözü kahredici, karşı durulmaz ve sarsılmaz üstün
gücün sahibi olan yüce Allah söylüyor. Yalanlayıcılar ise birtakım
insanlar. Onları tehdit eden ise hiç yoktan varedicileri ve bu
uçsuz-bucaksız evrenin tek bir "ol" komutu ile yaratıcısı olan yüce
Allah'tır.
O yalanlayıcıları bana bırak. Dava benim davamdır. Sana düşen sadece
onu duyurmaktır. Bırak yalanlasınlar, nezaketle ayrılıver yanlarından.
Onlarla savaşmayı doğrudan doğruya ben üzerime alacağım. Sen onlar için
kafanı yorma, müsterih ol.
Ne sarsıcı, akılları baştan alıcı, bel kırıcı, ağır bir darbe!
Düşünelim ki, bir yanda ezici iradenin sahibi, öbür tarafta şu zavallı
ve güçsüz varlıklar! Bunlar zengin, varlıklı kimselermiş. Yeryüzünün
kendileri gibi olan yaratıkları karşısında istedikleri kadar zorbalık
taslasınlar, yüce Allah karşısında bunun ne anlamı olabilir ki?! Devam
ediyoruz:
"Onlara biraz süre tanı."
Onlara tanınacak süre dünyadaki hayatlarının tümünü kapsasa bile o ine
"azıcık"tır. Dünya hayatı yüce Allah'ın hesabına göre bir gün, ya da
bir günden bile azdır. Bu hayat noktalandığında onların kendi
hesaplarında da bu kadarlık bir yeri olacaktır. Dahası, onlar bu hayatı
kıyamet günü bir saat gibi göreceklerdir. Kısacası bu hayat, süresi ne
kadar olursa olsun, "azıcık"tır. Onlar bu hayatı, ezici ve öc alıcı
yüce Allah'ın pençesinden kurtulmuş olarak noktalasalar bile bunun bir
anlamı yoktur. Çünkü O, az kullarına biraz mühlet tanır, ama arkasından
sert biçimde yakalarına yapışır. Okuyalım:
"Çünkü bizim yanımızda ağır zincirler ile cehennem vardır. İnsan boğazından geçmez yiyecekler ile acıklı azap vardır."
Ağır zincirler, cehennem ateşi, gırtlaktan geçmez ve boğazı yırtan
yiyecekler ve acı azap. Bunların tümü ellerindeki nimetin değerini
bilmeyen, bu nimeti verene şükretmeyen "varlıklıların, zenginlerin"
nankörlüklerine uygun düşen cezalardır. Ey Muhammed, sen onlara karşı
sabırlı ol, kabalıklarına aldırış etme, bana bırak onları. Çünkü bizim
elimiz altında ağır zincirler var, onlara vururuz bu zavallıları.
işkence nasılmış, görürler o zaman. Cehennemimiz var bizim, atarız
onları içine, sarar vücutlarını onun alevleri. Bizim öyle
yiyeceklerimiz var ki, gırtlaklarım, boğazlarını yırtan tırmalayıcı
çıkıntılara sarılmışlardır. Ayrıca o korkunç günde çarpılacakları
acıklı azabımız var, kendilerini bekleyen.
Arkasından bu korkunç günün sahnesi canlandırılıyor. Okuyoruz:
"O gün yer ve dağlar şiddetle sarsılır, dağlar gevşek kum yığınlarına
dönüşür." Burada insanları aşarak yeryüzünü, yeryüzünün çoğu alanlarını
kapsamına alan bir dehşet tablosu ile yüzyüzeyiz. Bu dehşetle
yeryüzünün çoğu alanları sarsılıyor, paniğe kapılıyor, parçalanıyor,
çöküyor. Bu dehşetin korkunçluğu karşısında zavallı ve güçsüz
insanların ne hale düşeceklerini varın, siz düşünün.
Bu korkunç sahneyi izleyen ayette varlıklı, zengin yalanlayıcıların
bakışları başka bir tarafa çevriliyor. Kendilerine zorba Firavun
hatırlatılıyor. Arkasından yüce Allah'ın, karşı gelinmez, ezici gücü
ile bu zorbanın yakasına nasıl yapıştığına değiniliyor. Okuyoruz:
"Ey insanlar biz nasıl Firavuna bir peygamber gönderdiysek size de
davranışlarınızı yakından gözleyecek bir peygamber gönderdik.
Firavun gönderdiğimiz peygambere karşı geldi de kendisini sert bir şekilde yakalayıverdik."
Burada Firavun hikayesine kısaca değiniliyor. Fakat bu kısa hatırlatma,
Allah'ın ayetlerini yalanlayanların kalplerini çırıl-çıplak soyarak,
tirtir titretecek niteliktedir. Çünkü sarsılan ve yıkılan yer ve dağ
sahnesinin hemen arkasından geliyor.
Az önceki ahiretteki "yakalayış" idi, bu ise dünyadaki "yakalayış"tır.
Peki, müşrikler bu korkunç dehşetten kendilerini nasıl kurtaracaklar,
nasıl korunabilecekler? Okuyoruz:
"Eğer kafir olursanız, çocukların saçlarını anında ağartan o günün dehşetinden paçayı nasıl kurtaracaksınız?"
Daha önce yeri sarstığı, dağları yerlerinden oynattığı belirtilen
kıyamet dehşeti burada gökleri parçalayan ve genç yaştaki çocukların
saçlarını anında ağartan bir panik tablosunda sunuluyor. Başka bir
deyimle hem cansız tabiatta hem de canlı insanlar üzerinde somut
etkisini gösteren bir dehşetle yüzyüzeyiz. Kur'an bu dehşeti olmakta
olan bir olay gibi bir canlılıkla okuyucuların gözleri önüne
getiriliyor. Arkasından bu dehşeti daha da pekiştiren bir cümle ile
karşılaşıyoruz:
"Allah'ın sözü kesinlikle yerine gelir."
Havada kalmaz, mutlaka gerçekleşir. O her istediğini yaparFizilalil Kuran Müzzemmil Suresi Tefsiri Nokta O'nun dilediği hemen oluverir.
Yüce Allah hem evrende ve hem de insanın kendisi üzerinde somutlaşan bu
dehşetin önünde müşriklerin kalplerine dokunuyor, onları ders almaya,
kurtuluş yolunu, yani O'nun yolunu seçmeye özendiriyor. Okuyalım:



19- Bu söylenenler bir öğüttür. Dileyen, Rabbine erdirecek yolu tutar.

Bu. sıkıntı dolu dehşete sürükleyen felâketli yolun yanında Allah'a erdiren yol güvenli ve rahattır.
Bu ayetler yalanlayıcıların dizlerini titretirken Peygamberimiz ile o
günün bir avuçluk güçsüz mümin azınlığın kalplerine huzur, güven ve
sarsılmazlık duygusu aşılıyor. Çünkü Peygamberimiz ve müminler bu
ayetleri okurken şunları hissediyorlar: Yüce Allah onlarla beraberdir,
düşmanlarını tepeliyor, ağır cezalara çarptırıyor. Şu anda onlara kısa
bir mühlet verilmiştir, o kadar. Bu mühletin süresi dolunca işlerini
bitirecektir; tanınan mühletin sonu gelince yüce Allah, hem kendisinin
hem de müminlerin düşmanları olan bu sapıkları yakalarından tutarak
ağır zincirlere vuracak, cehenneme atacak ve acıklı azaba uğratacaktır.

Yüce Allah gerçi düşmanlarına bir süre için mühlet tanır, ama hiçbir zaman dostlarını onların ellerine bırakmaz.
Şimdi surenin ikinci yarısına sıra geldi. Tek ve uzun bir ayetten
oluşan bu bölüm, bu konudaki en tutarlı vè güvenilir görüşe göre
surenin girişinden bir yıl sonra inmiştir. Okuyoruz:

20- Senin ve bazı arkadaşlarının, gecenin ya üçte
ikisine yakın bölümünü ya yarısını ya da üçte birini ibadetle
geçirdiğinizi Rabbin biliyor. Gecenin ve gündüzün sürelerini belirleyen
Allah'tır. O bu gece ibadetinin temposuna dayanamayacağınızın
farkındadır. Bundan böyle kolayınıza gelecek kadar Kur'an okuyunuz.
Aranızda hastalar olacağını, bir bölümünüzün Allah'ın lütfettiği geçim
payını elde edebilmek için yeryüzünde oradan-oraya koştuğunu, bir
bölümünüzün de O'nun yolunda savaştığını Allah biliyor. Öyleyse
kolayınıza gelecek kadar Kur ân okuyunuz. Namazı kılınız, zekatı
veriniz, gönüllü olarak ve karşılık beklemeksizin Allah'a borç veriniz.
Kendiniz için yaptığınız hayırları ilerde Allah katında daha yararlı ve
daha büyük ödüllü olarak bulursunuz. Allah'tan af dileyiniz. Hiç
kuşkusuz Allah bağışlayıcı ve merhametlidir.


Bu ayet, çekilen yorgunlukları, zahmetleri ve sıkıntıları yumuşak
okşayışları ile silen serin bir "hafifletme" meltemi estiriyor. Yüce
Allah'ın Peygamberimize ve müminlere yönelik "kolaylaştırma" çağrısını
seslendiriyor. Yüce Allah Peygamberimizin ve müminlerin samimi
bağlılıklarını belirlemiştir. Onların uzun gece namazları boyunca
ayakta dikilmekten ayaklarının şiştiğini görmüştür. Aslında O, uzun
uzun Kur'an okuyarak ve saatlerce namazda durarak sıkıntı çekmesini
istemektir. O'nun istediği tek şey Peygamberimizi, hayatının geride
kalan bölümü boyunca sırtında taşıyacağı ağır göreve hazırlamak ve
kendisi ile birlikte bu çetin yola giren az sayıdaki müminlerin O'nun
temposuna ayak uyduracak pişkinlik düzeyine yükselmelerini sağlamaktı.
Ayetin ilk cümlelerini oluşturan "sesleniş" sevgi yüklü ve güven aşılayıcıdır.
"Senin ve bazı arkadaşlarının, gecenin ya üçte ikisine yakın bölümünü
ya yarısını ya da üçte birini ibadetle geçirdiğinizi Rabbın biliyor."
Rabbin seni ve arkadaşlarını görüyor. Yakın arkadaşlarınla birlikte
geceleri uykusuz kalarak kıldığımız namaz Allah'ın terazisinde ağırlık
sağlamış, kabul edilmiştir. Rabbin, senin yakın arkadaşlarınla birlikte
uykularınızı bölerek yataklarınızdan kalktığınızı, soğuk gecelerde ılık
döşeklerinizden isteyerek uzaklaştığınızı, kışkırtıcı yatak fısıltısı
yerine yüce Allah'ın çağrısına kulak verdiğinizi biliyor. Rabbin sana
ve yakın arkadaşlarına acıyor ve taşıdığınız bu gece ibadeti
yükümlülüğünü hafifletmek istiyor. Devam ediyoruz:
"Gecenin ve gündüzün sürelerini belirleyen Allah'tır."
Buna göre birinden alır, öbürüne ekler. Böylece geceler bazan uzun,
bazan de kısa olur. Sen ve yakın arkadaşların kısa-uzun ayırımı
yapmaksızın gecelerin ya üçte ikiye yakın bölümlerini ya yarılarını ya
da üçte birilerini ibadetle geçirmeye devam etmek durumundasınız. Allah
bunu sürdürmenin size zor geleceğini biliyor. O sizi sıkmak, sıkıntıya
sokmak istemez. O'nun istediği tek şey sizin ilerdeki mücadeleniz için
azık biriktirmenizdir. Bu azığı biriktirdiğiniz görüldü. O halde bu
yükümlülüğünüzü hafifletin, gece ibadetinizi kolaylaştırın. Devam
ediyoruz:
"Bundan böyle kolayınıza gelecek kadar Kur'an okuyunuz."
Gece namazlarınızda uzun uzun Kur'an okuma uygulamasına son veriniz,
kendinizi sıkıntıya düşürmeyiniz, aşırı derecede yorulmayınız. Yüce
Allah, sizi tüm emeklerinizi ve enerjilerini yutacak görevlerin
beklediğini biliyor. Uzun gece ibadeti bu görevlerle birlikte zor olur.
Devam ediyoruz:
"Aranızda hastalar olacağını, bir bölümünüzün Allah'ın lütfettiği geçim
payı elde edebilmek için yeryüzünde oradan-oraya koştuğunu, bir
bölümünüzün de O'nun yolunda savaştığını Allah biliyor."
Hastalar gece ibadeti yapmak için zor kalkarlar. Bir bölümünüz de
gündüzleri geçim peşinde koşmak, bunun için çalışmak zorundadır. Bu da
hayatın kaçınılmaz gereklerinden biridir. Yüce Allah sizin dünya
işlerinden el-etek çekerek tıpkı hristiyan keşişleri,gibi manastırlara
kapanıp kendinizi tümü ile ibadete vermenizi istemez. Bunun yanısıra
yüce Allah ilerde size savaşma izni verecek, zalimler karşısında zafer
kazanmanızı nasip edecek, yeryüzüne azgınları titretecek islam
sancağını dalgalandırmayı başarmanızı sağlayacaktır. O halde bu
yükümlülüğünüzü hafifletin;
"Öyleyse kolayınıza gelecek kadar Kur'an okuyunuz."
Kendinizi zora, sıkıntıya, meşakkate koşmayınız. Yalnız bu dinin farz olan görevlerini düzenli biçimde yerine getiriniz.
"Namazı kılınız, zekatı veriniz."
Bunların yanısıra yüce Allah'a karşılık beklemeksizin, gönüllü olarak
borç veriniz, ilerde karşılığını fazlası ile bulacak hayırlar yapınız.
Yani;
"Gönüllü olarak ve karşılık beklemeksizin Allah'a borç veriniz.
Kendiniz için yaptığınız hayırları ilerde Allah katında daha yararlı ve
daha büyük ödüllü olarak bulursunuz."
Ayrıca Allah'a yönelerek O'ndan kusurlarınızı affetmesini dileyiniz.
Çünkü insan ne kadar dikkat ederse etsin, ne kadar doğruyu araştırırsa
araştırsın, yine de yanılabilir, kusur işleyebilir.
"Allah'tan af dileyiniz. Çünkü kuşkusuz Allah bağışlayıcı ve
merhametlidir." Bu ayet, gece ibadetine ilişkin buyruktan bir yıl sonra
gelen bir kolaylaştırma direktifi; bir merhamet, sevgi ve güven aşılama
dokunuşudur. Yüce Allah böylece müminlerin gece ibadeti ile ilgili
yükümlülüklerini hafifletmiş, bu ibadeti farz olmaktan çıkarıp
"nafile"ye dönüştürmüş oluyordu. Peygamberimize gelince o bu konudaki
tutumunu değiştirmemişti. Yine gecenin üçte birinin altına düşmeyen bir
bölümünü ibadetle geçirme uygulamasına bağlı kalmıştı. Gecenin bu
sessiz ve sakin saatlerinde Rabbine yalvarıyor, O'nun dergahına
sığınarak hayat ve cihad azığı sağlıyordu. Üstelik gözleri uykuya dalsa
bile kalbi hep uyanıktı. sürekli Allah'ı anıyor, her an O'na
bağlılığını tazeliyordu. Sırtında taşıdığı yükümlülüğün ağırlığına ve
sorumluluklarının yorgunluğuna rağmen geceleri yüce Rabbi ile başbaşa
kalmayı hep devam ettirmiştir. Çünkü her şeyden yana boşalttığı
kalbinde sadece yüce Allah vardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.Ravzadesign.de
 
Fizilalil Kuran Müzzemmil Suresi Tefsiri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Fizilalil Kuran Naziat Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Nebe Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Mürselat Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran İnsan Suresi Tefsiri
» Fizilalil Kuran Kıyamet Suresi Tefsiri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ravza Gülüm :: Rehberimiz Kur'ani Kerim :: Tefsir-
Buraya geçin: